TELLALINDAN BELLi OLURMUŞ BiR ADAY

Abone Ol

BİZE CUMHURCU DERLER BUGÜN NEREYİ BASACAKTIK

“Adliye basan MHP’liyi tutuklatan savcı ve hakim sürgün edildi.”

İsimleri ve olayın ayrıntılarını/teferruatını burada yazmayacağız. Haber sitelerinde fotoğraflı ve videolu görüntüler mevcut.

AKP’de üretilen ve içinde “Boşanma davası” geçen bir olayla milletimiz meşgul edilirken, Cumhur İttifakçısı partilerden MHP de kendi çapında bir

“Boşanma davası” ile gündeme oturdu, gibi bir değerlendirmenin de peşinde değiliz.

“14 Mayıs”ına kadar Demokrat Parti’yi örnek aldıklarını ve hep alacaklarını her fırsatta ilan eden AKP’lilerin, son “Adliye olayı”nda sözlerini tuttuklarını biz okuduk; sizleri de haberdar etmek istedik.

Girişe yazdığımız haber sitelerinin anons cümlesinin biraz benzerini 1956 yılında DP’nin iktidar günlerinde yazmış gazeteler.

“Emekliliğine 18 senesi olan İstanbul Yedinci Asliye Ceza Yargıcısı Hamdi Öner emekli edildi.”

Haberden bir cümle yazarsak o günlerde yaşananlar kolayca tahayyül edilecektir sanırız.

“Gazeteciler, kendisine emekliliği sevk işinde Kasım Gülek’in tevkifi ve serbest bırakılmasının bir alakasının olup olmadığını sormuşlar.”

Kasım Gülek, CHP’nin ünlü ismi, Genel Sekreteri, İnönü’nün her şeyi vesaire. DP iktidarı tutuklanmasını isterken, yargıç Hamdi Öner hayır demiş.

Mesele bu!

27 Mayıs’a giden yola döşenen taşlardan biri de bu. Adliyeye müdahale…

 O günkü olayda ünlü bir muhalifin adı geçiyordu; bugün ise ittifakçı bir partinin bir küçük ilçe başkanı. Bu nasıl bir benzetmedir, itirazında olanları elbette ikna edecek cevap bulamayız, hatta mağdurun “Her şeye rağmen hak ve adalet, bahis mevzuu olduğu zaman, vatandaşları cesaretle korumalarını meslektaşlarımdan rica ederim” dediklerinin, haberi veren gazetelerde “meslek arkadaşları arasında teessür uyandırmıştır...” şeklinde anlatılmasını da “ İzmir Barosu açıklama yaptı” haberine paralel tutamayız.

Netice şu: O gün öyle, bugün böyle!

***

Girişteki iddiamıza, DP–AKP benzerliğine kuvvetli bir belge sunalım. Yine bir haber:

‘’Time dergisi, Başvekil Adnan Menderes’in, muhaliflerini birer düşman ve sabotajcı olarak tavsif (nitelendirme, niteleme) ettiğini yazıyor.’’

O günlerin siyasi literatüründe “Terörist, işbirlikçi, zillet ittifakçısı” vesaire gibi iktidar üretimi kelimeler olmadığından, muhalefetin bilinen “Düşman”la tanımlanmasına, baltalayıcı, engelleyici manasındaki “sabotajcı” eklenmiş sadece.

Time dergisinde yazılanları duyuran ve bizim de bugün alıntı yaptığımız şanlı Türk basının bir muhalif dergisi, verdiği haberin altına bir cümle eklemiş.

“Başvekilin tavzih ve tekzibine intizar ediyoruz!”

Tavzif: İş verme, görevlendirme.

Tekzip: Yalanlama.

İntizar: Bekleme, gözleme.

Olayı yalanlamanızı, Time’de yazılanları yalanlamanızı ve bizlere yayımlama görevi vermenizi bekliyoruz, gözlüyoruz Sayın Başbakanım! Lütfen bizi yanlış anlamayınız; saygıda kusur etmek değildir niyetimiz.

Kandırılmış ve paralel devlet yapılanmasına müsaade etmiş bir iktidar zamanlarını yaşayan insanlar olarak hâlâ bir paralellik göremiyoruz bu günün medyasının tavrıyla, diyen okuyucularımız bulunursa, onlara, “İntizar” kelimesi ilenme, ilenç olarak bilinir halkımızca deriz.

27 Mayıs’a döşenen taşlar vardı hani.

YORGUN KONUŞMACI

Seçim mitingi yapmaya başlayan ittifakçı MHP’nin “Adayımız belli, kararımız net” slogan başlıklı açıklamalarını seslendirdi Genel Başkan Devlet Bahçeli. Onu anlamaya çalışalım.

“Gizleyecek, saklayacak hiçbir şeyimiz yok.”

Kimin var Sayın Bahçeli? Hele bu devirde her şey açıktan ve alenen işleniyorken ve suç örgütü lideri dediklerinizce kayıtlara alınıyorken; kimin, neyi saklamaya gücü yeter?

“Cumhur İttifakı oldukça Türkiye’nin batışı hayaldir.”

Türkiye dendi mi aklınıza neden “Batış, batma” fiilleriyle ilgili anlatımlar geliyor? Bir ülkenin varlığı ve hayatı, iktidar ve bir kaç küçük partinin ittifakına niçin bu kadar iddialı bağlanabilir? Cumhur İttifakı yokken yaşanan kandırılmaların ve şehirlerin parsel parsel satılmasının yine olmasını mı bekliyor sunuz?

Cumhur İttifakı övülüyor mu burada, yoksa hedef mi gösteriliyor; meçhul tehlikenize?

“Hedefimiz Erdoğan’ın tekrar açık ara farkla seçilmesidir.”

Muhal farz bu hedefe vardığınızda Sayın Bahçeli, partinizi kapatıp, politikadan çekilecek misiniz? Şimdi de bu hedefin bizzat içinde yaşamanıza rağmen, eksik olan ne? Neyin yokluğunu hissediyorsunuz? Görevlendirilmeden gönüllü olmanızın ezikliği denmese de yükü mü, meşruiyet tartışmaları düşürdü aklınıza?

Erdoğan’ın partisinde, tarifini yaptığınız hedef dillendirilmiyorken, “Ana, baba bacı, kardeş yat gününde belli olur” türküleri çağırılıyorken, herkes bir tarafa Bülent Arınç misali savruluyorken, neden siz? Sayın Erdoğan tarafından seçilmek, halkın da seçeceği manasına mı gelir?

İç isyan, emperyalizmin kılıcı, zillet ortaklığı anlatımlarıyla işaret ettiklerine diyor ki Sayın Bahçeli: Bostan korkuluğu olmadığınızı gösteriniz!

Daha ortada ve Sayın Bahçeli’nin aklında Cumhur İttifakı yok iken, mesela 2013 yılında filan; MHP’yi, bostan korkuluğu değiliz tarifleriyle anlatması kayıtlardayken ve henüz unutulmamışken, Millet İttifakının partilerine, MHP’nin yürüdüğü yol mu tavsiye ediliyor? MHP, o tecrübeyi yaşadı, bostan korkuluğu olmadığını gösterdi de ne oldu?

“Satılmış aydınlara, çürük şarkıcılara, kiralık kalemlere tavizimiz yok.”

Kim bunlar Sayın Bahçeli? Kuzgun filan dedikleriniz mi? Nerede yetiştiler?

Türkiye için onların olmaması mı önemli sizin “tavizimiz” dediklerinizin mi?

Ah, bu demeçlerde yorulmasak.