BOZUK DÜZEN
12 Mart Muhtırası’nın Nihat Erim hükümetinde oluşturulan Kültür Bakanlığı’na atanan ve sonra gelen hükümette Kültür Bakanlığı’nın kaldırılması üzerine, “Zaten onu Amerika’dan getirmek için kurulmuştu” gerekçesiyle gazetelere adı bir daha yazılan Talat Sait Halman’ın 1972’de çevirisini yapıp yayımladığı ve bugün sosyal medyada çok paylaşılan bir şiiri, biz de aldık buraya; şairi bir din adamı olduğu için.
TÜRKİYE VE “BOZUK DÜZEN”
1960-80 arası yıllarda siyasilerin nutuklarındaki birinci malzemeydi “Bozuk Düzen” tanımı.
Rahmetli Erbakan Hoca’nın “Adil Düzen” programıyla mücadeleye başlamasından çok sonradır, düzenin kurucusu CHP’nin “Hakça Düzen” propagandalı “Karaoğlan”la Kıbrıs zaferi hazımsızlığından Güneş Motel’e uzanan hükumet maceraları.
Değiştirilmesi her an düşünülen ve fakat gerçekleşmesinin, vaat sahibi siyasinin ve partisinin tercih edilmesi şartına bağlandığı “Bozuk Düzen”in, M.Ö. 4000 yılında hicvedilmesinde değil şaşırılacak nokta.
Kızan, isyan edenlerde değil,
Acıyla, sıkıntıyla, darlıkla yaşayanlarda değil,
Geçen yılların hasretinde değil,
Kaos oluşturulmasında ve üretilmiş krizlerde de değil; şiiri bugün okuyanları şaşırtan hal ve vak’alar.
Adaletin yokluğunda oluyor bütün bunlar, demesinde aranmalıdır; bir din adamının adalet vurgusunda, adalet arzusunda aranmalıdır.
Meramın şiir olarak yansıtılması, bahse konu adaletsizliğe yakalanmamak tedbirini akıllara getirirken, memleket(ini) o hale getirenler şiirden anlamazlar tezi doğrulansa dahi, şair din adamının cesareti ve fedakarlığı takdire şayandır.
Memleket(inin) hali resmi kayıtlarda var ve arşivlenmişse de, o, birkaç satırlık bir şiirle, içinde yangın, cinayet, hapishane geçen binlerce çivi yazısı tabletini okumaktan kurtarıyor bizi.
Şiir yazacak kadar okuma yazma bildiğine ve bir diplomasının olduğuna inandığımız şair Ankhu (Ankaralı gibi) en siyasi cümlesini son satıra saklamış.
“Haksızlık kol geziyor, hükümet çevrelerinde.”
Hükümette demiyor, çevrelerinde diyor.
Çünkü hükümet derse, kurtlanacağını biliyor. Hele M.Ö. 4000 yılında…Demir dağlar eritilmemişken…
Hükümet mükemmel, çok iyi ama çevreleri yok mu, ah o çevreleri…
Demek ki şairler tahkim edilmiş karargahlara sığınırlarsa M.Ö. 4000 artı 2000 yıl sonra da okunurmuş şiirleri.
MEMLEKET İSTERİM
“Memleket”ini bir şiiriyle anlatan din adamı ve şair Ankhu’dan yaklaşık 6 bin milat yılından sonra, Türkçeyi en güzel kullanan şairlerimizden Cahit Sıtkı Tarancı’nın da bir şiirinde memleketini çiçeklerine, kuşlarına, sarılarına, yeşillerine, dertlerine, hasretlerine, fakirlerine, mevsimlerine kadar anlattığını ve “Kardeş kavgalarına bir nihayet olsun” mısraıında, hükümete seslendiğini, ki birkaç yıl sonra “Olur mu böyle olur mu? Kardeş kardeşi vurur mu?” marşlarıyla, kardeş kavgalarına yağlı urganlar eklendiğini tarih kitapları ayrıntılarıyla yazar.
İşte bu Cahit Sıtkı Tarancı hasta olduğunda, “Avrupa’ya gitmesinde bir fayda olmaz” kanaatli siyasiler döviz vermezler.
Bugün böyle gerekçe olmaz dedi, olanı biteni günü gününe takip ederek karını artıran ve köprüdeki sabahlarda gemilere el sallayan bir arkadaşım.
Borulardaki petrolden 1dolar 27 sent kazanmamız da var. Dahası Avrupa’ya gitse, orada da “Giderlerse gitsinler” dediğimiz doktorlarımız var, İlavesini de yaptı.
Doğru söylüyordu arkadaşım. Bu kadar varımız var, ama bir Cahit Sıtkı’mız yok, dedim. Yüzüme baktı. Evet dedim, bizim de bakılacak yüzümüz var.
EN DOĞRU TEZAHÜRAT
“Osmanlı devrinde padişahların Cuma selamlığına gidişinde, orada toplanan ahali; ‘Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!’ diye haykırırmış. (Burhan Bozgeyik – 02.06.2023 – Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var)
“HOROZLAR VE BÜLBÜLLER
Güzelyurt kasabasında geçtiğimiz gün; seher vaktinde öttükleri ve sahiplerini sabah namazına uyandırdıklarından ötürü, on bin horoz, irticai faaliyette bulundukları gerekçesiyle tutuklanmışlardır. Tutuklu horozların, her ne kadar yargılanacakları söyleniyorsa da, haklarında verilecek karar, hemen hemen herkes tarafından bilinmektedir. Şehri bıçak satıcı ve bileyicilerinin istila etmesi de, sonlarının kanlı olacağını gösteriyor.”
1989 yılında İnkılab Yayınları’ndan okuyucu eline ulaşan ilk kitabım “Değmesin Yağlı Boya”nın, “Horozlar ve Bülbüller” başlıklı hikâyesinin ilk paragrafıdır bu yazı parçası.
Artık gündemden düşen, kimsenin üzerimize yapıştırma/yakıştırma telaşına kapılmadığı “İrtica” kelimesinin maceraları, o canlı/kanlı halleri ve anlamında iftirayı en iyi saklayan kelime olmasının hatırlanmaması, yok oluşunu mu anlatır, yoksa bir başka kelimeye, adı her ne ise, ruhunu ve mahkum ettirme aşkını sattığını mı?
Tarih sayfamızın son sorusu bu olsun.
TEDAVİ OLAMADIM AMA ÇOK MEMNUN OLDUM
“Memnuniyetsizlik varsa, ben şunu da yaparım. Vatandaşa gidin sağlık personelinin gırtlağını (sıkın) yapışın. Ben üzerime düşeni devlet olarak yaptım. Hizmeti vermeyen onlar, diye de kışkırtırım.”
Bir AKP milletvekili, bir sağlık hizmet binasının temel atma töreninde, davet edildiği kürsüden söylemiş bu cümleleri.
Bir AKP milletvekilinin, vatandaşı “Gidin” emrini verilecekler olarak bilmesi, hedef gösterdiklerindeki acıtılacak yeri anatomik olarak tarif etmesi, siyasi koalisyon iktidarına devlet demesi, kışkırtma hakkının olduğuna inanması, bir paragrafta ancak bu kadar net anlatılırdı.
Sosyal medyada bu konuşması paylaşılan AKP’nin Kırklareli milletvekiline bizim bir diyeceğimiz yok. Görev adamı imiş, gitmiş konuşmuş, notunu düşeriz ancak. (Konuşma yapmış mı demeliydik yoksa.)
“Sağlık Bakanlığı’ndan açıklama yapıldı” başlıklı haberin ayrıntılarının analizini yapmaktır yazımızın maksadı.
“Bugün basına yansıyan, ‘yanlış anlaşıldığı’ ifade edilerek, muhatabı tarafından ‘özür dilenen’ konuşma ile ilgili açıklamayı yapma gereği hasıl olmuştur.”
İlk cümle bu.
“Yanlış anlaşılan” neresidir ve niçin yanlış anlaşılmıştır. Hepsi Türkçe olan ve düz cümle yapısında kullanılan kelimeleri, bu ülkenin insanlarının anlama kabiliyetlerinin yetmediğine kimin inancı var?
“Muhatabı tarafından özür dilenen konuşma,”
Muhatap kelimesi Türkçe sözlüklerde, kendisine söz söylenilen, kendisiyle konuşulan kimse izahıyla yazılmışsa, AKP’nin konuşmacı milletvekili milleti muhatap almış olmaz mı?
Adı, soyadı ve seçildiği il yazılıyorsa, “Bugün basına yansıyan” tanımındaki paylaşımlarda, Sağlık Bakanlığı’nın açıklama yazma görevlileri, neden “muhatap” kamuflajıyla sunuyorlar; “İlgili açıklamayı yapma gereği hasıl olmuştur” kararlarını.
Bir yanlış anlaşılmada, özür dileyecekler yanlış anlayanlar olmaz mı?
Büyük Sağlık ailesinin şanlı tarihinin kısa bir özetinden sonra, açıklamada birinci çoğul şahıs fiilleri ağırlıkta.
“Sağlık hizmetinde memnuniyetin, hizmet alanın ve hizmet verenin memnuniyetine bağlı olduğunu biliyoruz; vatandaşlarımızın ve sağlık çalışanlarının memnuniyetini bir arada gözetiyoruz; bu iki değeri birbirinin ayrılmaz parçası görüyoruz.”
Dükkanlardaki “Memnuniyetinizi dostlarınıza bildiriniz!” levhasının hatırlanması isteniyor gibi. Halbuki Sağlık Bakanlığı sorgulanan değil.
“Bu çerçevede toplumun tüm kesimleri tarafından sağlık çalışanlarımızla ilgili yapılan açıklamalarda hassas olunması gerektiğine inanıyoruz.”
Böyle bir inançta olmasından toplumun tüm kesimlerinin memnuniyet duyacağı Sağlık Bakanlığı’mız, konuşmasında hassas olmayan AKP’li milletvekiline, bu açıklamayı yapma fırsatı verdiğinden, sanki “Memnuniyet” teşekkürü yapacak.
Fakat “Toplumun tüm kesimleri”nin içine konan o AKP’li milletvekili, Sağlık Bakanlığı’nın bu açıklamasından memnuniyet duyacak mıdır/duymuş mudur; burası hâlâ meçhul?
Yine de sağlık olsun, diyelim.