Tek çare Müslüman olmaktır

Abone Ol

Bugüne kadar ABD Başkanı’nın doğru söylediği duyulmadığı gibi her sözü de çelişkili oluyor.

Bu durum yalnız Trump’a ait değil.

Baba Bush ve oğul Bush döneminde ABD’nin emriyle Birleşmiş Milletler’in görevlendirdiği silah denetçileri raporlarını sunuyorlar. “Aramadığımız yer kalmadı.

Sarayın süpürgeliğinden kül tablalarına kadar, generallerin yüzüklerinden fabrikaların tüzüklerine kadar her tarafı aradık, kimyasal silaha rastlayamadık. Amerika hâlâ var demeye devam ediyorsa lütfen adreslerini bize bildirsin” diyorlar.

Amerika ise “Var; çünkü bu kimyasal silahları ona ben sattım. Halepçe’de çoluk çocuk beş bin Müslüman Kürt’ün öldürülmesini ben sağladım. Orada kullandığı kimyasal silahın kilosu belli. Geriye kalanlar nerede? Onu arayıp bulacaksınız. Filistin’deki terörist devletin güvenliği benden sorulur” diyen obez balon.

Şeyh Sadi, Bostan isimli eserinde anlatır: Ekin tarlasına nazar değmesin diye ölmüş eşeğin kafasını asmışlar. Oradan geçen bir ihtiyar “Ayol, bu zavallı eşek, sağlığında başına ve kıçına yediği dayaklara engel olamadı, yara bere içinde öldü gitti. Şimdi ölüsüyle ekin tarlasını nasıl koruyabilir?” dedi.

Obez balon, ekonomisinin beyni olan ikiz kuleleri ile siyasetinin ve gücünün merkezi olan Pentagon’unu koruyamayan, Filistin’deki terörist İsrail işgal devletini nasıl koruyabilir?

Filistinli mücahitler karşısında ABD, Avrupa Birliği devlerinin çoğunluğu, İngiltere olduğu halde iki yılda galip gelemedikleri gibi, işgalci İsrail, öldürülen askerlerinin sayısını basına vermediğine göre epey fazla olduğu belli.

Yer altı dünyasının babalarından biri dervişin birine taş atmış ve başını yarmış. Derviş de o taşı alıp cebine koymuş.

Aradan yıllar geçmiş, yeni babalar türemiş onu hapse attırmışlar. O günlerde terk edilmiş eski kuyuları hapishane olarak kullanırlarmış. Derviş o kuyunun başına varmış ve taşı atmış. Aşağıdan baba eskisi bağırmış “Kim bu taşı atan?” demiş. Derviş, “Kendi attığın taş yeni başına düştü” demiş.

Hikâyeler hep yaşanır durur. Ancak vasıtaları ile terimleri değişir.

Aslında Amerika, Irak’a sattığı kimyasal silahları, Birleşmiş Milletler denetçilerine Irak’ta aratırken kendisi kendi ülkesinde aratmaya devam ediyor.

Amerika’ya giden siyasilerimizi, iş adamlarımızı, gazetecilerimizi köpeklere koklatırken ne arıyordu acaba.

O günden beri adı Müslüman adı olan bütün Amerika vatandaşlarının, esmer renkli bütün vatandaşlarının ev ve iş yerlerinde ne arıyorlar acaba?

6 Ağustos 1945’te Hiroşima’da, 9 Ağustos 1945’te Nagazaki’de babasının kül oluşunu gören, anasının yeni doğurduğu Şino’ya bir damla süt veremeden öldüğünü gören “Yalınayak Ken”ler şimdilerde yetmiş, seksen yaşlarındalar ve Japon istihbaratının en etkili yerlerinden emekli olanlarından yaşayanlar genç asker ve istihbaratçılara çok şey anlatıyorlardır.

Hele harp bir başlasın. Ortalık toz duman olsun. Bakalım dumanlı havada kurtlar neler yapacak.

Alman istihbaratının elleri armut toplamayacak herhalde.

Otuz kırk yıl Amerika’ya karşı bilenerek yetiştirilen bin beş yüz Peşmerge, iki yıl Amerika’da Saddam’a karşı eğitim almışlardı.

Şimdi iki tarafı da kesen bıçak haline geldiler. Duruma göre bir yüzüyle Saddam’ı kesecek şekilde yetiştirilen bu insanlar, kullanıldıklarını da anladılar ve bu adamlar öbür yüzleriyle de Trump’ı kesebilecek hale geldiler.

ABD, ne “büyük şeytan” ne “kartondan dev” ne de “obez balon”…

O, şeytanın oyuncağı, yalnızca kendi vatandaşından ve vize verdiği Müslümanlardan dahi korkan bir ödlek.

Trump, “Bu hafta içinde ABD’ye göç sona erdirildi. Avrupa Birliği’ni de uyarıyorum, yoksa göç yoluyla bütün ülkeler Müslüman olacak” anlamında kararlar alırken, New York belediye başkanlığını kazanan Müslüman Mamdani’yi de hatırından geçirmiştir.

Derdini Lokman aleyhisselama anlatsan o da, “Tek ilacın var, topluca Müslüman olmak” der.