Tedbir bizden, takdir Allah’tan

Abone Ol

Kanuni döneminde Allah’ın kitabında olmayan, Batı çıkarlarına hizmet eden kanunların çıkarılmasıyla başlayan Batı kasırgaları, başlangıçta kavak yapraklarını ancak kıpırdatabiliyorken, her sene rüzgâr hızını artırır ve sonunda 1850’li yıllarda yüreklerdeki imana saldırır ve birçok aydınımızda  tahribat meydana getirir.

1920-1950 yılları arasında kasırganın bıraktığı enkazı görmeyen kalmaz.

İslam ahkâmının yürürlükten kaldırılması, yazının değişmesi, ezanın Türkçeleştirilmesi, Kur’an okuma ve okutmanın yasaklanması, hatta basın-yayında “Allah” kelimesinin yazılmaması, konuşmacıların ancak, “Allah belanızı versin” denilmesine izin verilmesi dönemi yaşandı.

Direnen çok değerli hocalardan birçoğu idamla cezalandırıldı.

Ama halk, hep Müslüman kaldı.

Yöneticiler de bu halkın içinden çıktığından yukarılarda da gizli gizli Müslümanlık yaşatılmaya devam ediyordu.

Bunun için CHP’nin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in yazdığı “Allah Bir” isimli kitabını okuyabilirler.

Şimdi ne oldu?

Yıllar önce bu sütunlarda, “Ülke gemisinin rotası komünist Rusya’ya mı olsun, kapitalist Amerika’ya mı olsun” kavgaları sürerken, beş bin kadar delikanlının öldürülmesine sebep olurlarken, güvertede gizlice Kur’an okumaya ve okutmaya, tespih çekerek “Allah” lafzının unutulmasını engellemeye çalışan hocalarımız ve şeyhlerimiz unutulmayı ve unutturmayı engellediler.

“1969 yılında Necmettin Erbakan merhumun Milli Görüş hareketiyle devlet gemisinin rotası Kıbleye çevrildi” demiştim.

 1994’te önemli şehirlerin Belediye Başkanlığını Milli Görüşçüler kazanmaya başlayınca, CHP’de hiç değilse Cuma namazı kılanları ve de Cuma günü içki içmeyenleri aday göstermeye başladı.

Bugün bile  CHP’nin milletvekillerinden kaç tanesinin Milli Görüş çizgisinden geldiğine bakıverin.

78 kuşağından olan Sayın Mansur Yavaş, MHP’den istifa etme günlerinde Sayın Devlet Bahçeli’ye yazdığı mektupta:

“…Ülkücü harekete yabancı dar bir kadronun elinden çıkan politikalarla ‘CHP’yle özdeş parti’ suçlamalarına çanak tutan bir anlayış sergilenmiştir.”

“Ülkücü çizgiye sadakat bekleyen kitleler, Yalçın Küçük’ün teşekkürüne mazhar olmayı, milliyetçi-muhafazakâr insanımızın beklentilerine tercih eden anlayışı içlerine sindirememektedirler.”

“…. İçinde maneviyatı barındırmayan bir milliyetçiliğin halk tarafından CHP’yle aynı kategoride değerlendirildiğini fark edemeyen bir siyaset tarzıyla bu hareketi iktidara taşıyamayız.”

“CHP’lileşme” algısını giderecek ülkücülüğe özgün siyaset anlayışına tekrar kavuşulmasını ümit ediyorum…” demişti.

Ama CHP 1950’den beri hep mağlubiyet almaya başlayınca Milli Görüşçüleri milletvekili yapmaya başlarken “CHP’lileşmeden kaçınmak” için partisinden ayrılan Sayın Mansur Yavaş’ı başkent Ankara Belediye Başkanlığına getiriyor.

Sayın Mansur Yavaş mı CHP’lileşti yoksa CHP mi yavaş yavaş Mansur’laştı.

O beni ilgilendirmez. Kimsenin içini okuyamam. Ben, kendimi bile anlayabilmiş değilim ki başkalarını okuyayım.

Bizi ilgilendiren halkımızın iç dünyasında baskı altında olan İslam dininin her yerde her gönülde dirilmesi ve dışta çiçeğe ve meyveye dönüşmüş olmasıdır.

Bu dönüşümde etki kelebekten de olur, kasırgadan da olur, darbelerden de olur.

Darbe, seni ezeceğini zannederek seni çekici fazla yiyen keskin kılıca dönüştürür.

“Allah” demeyi yasaklayan CHP, İstanbul adaylığına Sayın Ekrem İmamoğlu’nu gösteriyor ve o da kameralar önünde, Yasin süresinin birinci sayfasını okuyuveriyor.

78 kuşağının silahlı sağcılarıyla, silahlı solcuları kol kola giriverdiler.

Biz, ülkede yaşayan her insanın,

Yüzde doksan sekizi Müslüman olan bu İslam ümmetinin,

Ve de hangi din, dil, ırk ve renkten olursa olsun hepsinin İslam’a göre yaşamasını, dünyasının güzel olmasını ve de ahiretinin güzel olmasını isterken, bu dünya gemisinin tamamını mescit kabul edip, çalışmaya ara vermeden,  İslami hizmetlere devam ederiz.

Tedbir bizden, takdir Allah’tan.