Tasavvuf Okulları

Abone Ol

Sûfîliğin, yani tasavvufun oluşum süreci İslam tarihinin ilk üç asrı boyunca sürüp gitmiştir. Tasavvuf kavramı; suf (yün) kelimesinden gelmektedir. Sûfî; yünden mamul kaba elbiseler giymek suretiyle dünyadan feragatini dile getirir. Zahitlik ve uzlet sûfî hareketinin ilk aşamasını oluşturur.

Tasavvuf kelimesinin nereden geldiği hakkında birçok görüş ortaya atılmıştır. Tasavvufu kısaca şu şekilde tanımlayabiliriz; tasavvuf, ebedî saadete nail olmak için nefsi tezkiye, ahlakı tasfiye, zahir ve batını tenvir hallerinden bahseden bir ilimdir.

Marufu Kerhî’ye göre tasavvuf; “Gerçekleri almak, mahlûkatın elinde olan şeylere gönül bağlamamaktır.”

Cüneydi Bağdadi’ye göre: “Masiva ile alakayı keserek Allah ile beraber olmaktır.”

Tasavvufun birçok tarifi yapılmış olmasına rağmen bütün bu tarifler şu noktalar üzerinde toplanmıştır.

1. İlahi emir ve yasaklara teslimiyet

2. Allah ve Resulü’nün ahlakıyla süslenmek

3. Allah’tan başka her şeyden (masivadan) kalben uzaklaşmaktır.

Tasavvufun Konusu

Tasavvuf, Allah’ın rızasını kazanmak için nefsi temizleme, güzel ahlaklı olmak, insanlara yardım etmek ve kimseye kötülük etmemektir. Ayrıca, görünen ve görünmeyen şirkten korunma yollarından bahseder. (1)

Tasavvufun Amacı

Tasavvuf, dünyanın süsünden yüz çevirmek, insanların amaçladığı geçici zevklerden korunmak ve Allah’a yönelmektir.

Tasavvufun Ortaya Çıkışı

Sûfîliğin, yani tasavvufun oluşum süreci İslam tarihinin ilk üç asrı boyunca sürüp gitmiştir. Tasavvuf kavramı; suf (yün) kelimesinden gelmektedir. Sûfî; yünden mamul kaba elbiseler giymek suretiyle dünyadan feragatini dile getirir. Zahitlik ve uzlet sûfî hareketinin ilk aşamasını oluşturur.

Yün elbise giymelerinin temel nedeni, tasavvuf ehlinin dünya malına önem vermediğini, tevazu ve alçak gönüllüğünün bir göstergesidir. Ayrıca, bu elbise aynı zamanda bir protesto biçimidir. Çünkü bu dönemde fetihlerin getirdiği bolluk ve diğer toplulukların lüksü Müslümanlar arasında da yayılmıştı. Bu durum, onların kendi geçmişlerini unutmasına yol açmıştı. İşte bazı kişiler, bu toplumsal olaya bir tepki geliştirdiler. Bu aynı zamanda sessiz bir tepkiydi. Bunların başında Ebu Zer-i Ğıfarî gelmektedir. Ebu Zer; özellikle Muaviye ve Emevî saltanatına lüks konusunda bir tepki sergilemişti. Zahitler, tepkilerini söz ve fiilleriyle ortaya koyuyorlardı. Peygamberimizin yaşadığı zühd halini kendine örnek alır. Dünya nimetlerinden el etek çeker. Bu anlamda Ebu Zer-i Gifarî iyi bir örnek olmaktadır.

Tasavvuf, ilk önce Basra’da ortaya çıkmıştır. İlk dönem sûfîlerin hepsi zahittir. İlk sûfî ismini alan zat Ebu Haşim’dir (767). İlk tekke de Suriye’de Reml şehrinde kurulmuş olan Ebu Haşim tekkesidir. Sufiliği bir hareket haline getiren kişi de Süfyan-ı Sevri’dir. (778) Sûfîliğin yayılmasını sağlayan ilk kişi de Zunnun-i Mısri (859) ve Ebu Yezid-i Bistami’dir (875). (2) Tasavvufun başlangıcının siyasi bakımdan hayal kırıklığına uğramış ve perişan olmuş halk kitlelerinin bir mehdi beklentisini gündeme getiren vaazlar ve bağlılar tarafından geliştirildiği de savunulmaktadır.

İsmail RacîFarûkî, muhteşem eseri “İslam Medeniyetinde Tasavvufu Besleyen Unsurlar” da tasavvufu besleyen unsurları şu şekilde sıralamaktadır.

• Çölün sade hayatı, şehre ve lükse karşı hoşnutsuzluk. Bu hoşnutsuzluğun öncüleri şunlardır. Ebu Zeri Ğıfarî, Ömer b. Abdulaziz, Hasan Basrî

• Museviliğe ve Hristiyanlığa etki eden Pisagor Helenizmi ve İskenderiye irfaniliği

• Budizmin etkisi (3)

• Müslümanların aşırı bir şekilde lükse dalmalarına tepki

Tasavvufun ortaya çıkmasını sağlayan bir diğer etken de ünlü oryantalist M. Holt tarafından şöyle belirtilmektedir: “İslam’ın geniş sınırlara yayılması Bizans ve İran’da fetihler yapması üzerine Müslümanlarda oluşan lüks ve eğlence düşkünlüğüne bir tepkidir. Onlar, İslam’ın ilk dönemindeki sadeliğine ve temizliğine tekrar dönmeyi arzu etmekte ve lükse bir tepki göstermektedirler.”

Tasavvufla ilgili ilk konuşanların sahabeler olduğunu söylemektedir Kettani. Hasan Basrî şöyle der: “Tasavvuf ve fakr konusunda ilk söz söyleyen kişi Hz. Ali’dir… Ebu Zer’i Ğifarî de Beka ve Fena konusunda konuşan ilk kimsedir.” Bu konuda konuşan ilk kimse de Hasan Basri’dir. Ona “Ey Ebu Said bu ilimle ilgili öyle şeyler söylüyorsun ki başkasından duymuş değiliz. Kimden aldın bunu?” Hasan Basri “Huzeyfe b. Yeman’dan” karşılığını verdi. Denildiğine göre, Huzeyfe b. Yeman’a “Bu ilimle ilgili olarak öyle şeyler söylüyorsun ki Allah Resulü’nün ashabından hiç kimseden duymadık. Nereden aldın bunu?” diye söylenmiş, o da ‘Resulullah bunu yalnız bana bildirdi.’ karşılığını vermiştir.” (4)

İlk Temsilcileri

İlk mutasavvıflar şunlardır: Ebu Haşim el-Kuf’i(öl. 767), Rabia Adeviye (ö.752), Şakik el-Belhî (ö.809), İbrahim Edhem (ö.777), Davut et-Taî (ö.781)’dir.

İslam tarihinde zahitlik konusu araştırılırken, bu hareketin ilk önemli ve aynı zamanda ehli sünnet yolunda ayrılmamış bir şahsiyet olarak Hasan el-Basrî’yi görüyoruz. Sûfîler, Hasan Basrî’yi kendilerinden sayarlar. Hasan Basrî’nin tasavvuf kitapları sekiz zahidin sözlerine dayanmaktadır. İlk önemli sekiz İslam tasavvufçusu şunlardır.

1- Uveys b. Amir el-Kerenî (Veysel Karanî) (öl:37/657)

2- Herime b. Heyyan (öl:26/647)

3- Rebi b. Hüseyn (öl:62/682)

4- Amir b. Abdullah (öl:60/680)

5- Mesruk b. el-Ecde (öl:63/683)

6- Esved b. Yezid en-Neheî (öl:75/694)

7- Ebu Muslim Abdullah b. Sevb el-Hevlanî (öl:62/682)

8- Hasan Basrî

Bu ilk sekiz tasavvufçunun eserleri bilinmemektedir. Büyük bir olasılıkla vaaz, irşat ve hutbeler vermiş, eser yazmamışlardır. Günümüze kadar ulaşan zühd ile ilgili ilk eser Zeynelabidin Ali b. Hüseyin’in Sahifetül fil Zühd adlı eserdir. Tasavvufun diğer güçlü

temsilcileri; İbrahim b. Ethem (160/776), Süfyan es-Sevrî (161/778) ve Rabia’dır.(185/776) İbniSîrın, İbinHeyan, İlkime, İbrahim Neheî, Şa’bî, Malik b. Dinar, Muhammet b. Vası, Ata el-Selamî, Malik b. Enes, SüfyanıServî, Evzaî

Tasavvuf Okulunun Özellikleri

Tasavvuf, temelde insanı yetiştirmeyi, insanları eğitmeyi hedefler. Salt bir bilgi verme değil, insanın kişilik gelişmesini amaçlar. Bu açılardan tasavvufu bir karakter okulu gibi görmekteyiz. Bu okulda bir hoca veya şeyh gözetiminde şahsiyet gelişimi takip edilir. Birçok tasavvuf okulları bulunmakta olup, her birinin yöntemi birbirinden farklı da olsa, temel mantık “insan-ı kâmil”i sağlamaktır. Günümüzde gerçekten böyle okullara ihtiyaç duyulmaktadır.

Dip Notlar:

1. Eraydın, Selçuk ,Tasavvuf ve Tarikatler, Marifet Yay. 2. Selçuk Eraydın. a.g.e 3. İ. Raci Faruki, a.g.e, Sh: 325 4. Kettani s.86-87