ALTI TANE MİLLETVEKİLİ PAZARLIK KONUSU OLURSA
TV5’in bir haber programında gördüm.
Al bir ata binmemişti. Kanaldan kanala koştuğunu da sanmam. TV5’in bir haber saatinde hatıralarını anlatırken hem biraz dertleniyor, hem de gündeme dahil olmaya çalışıyordu.
“Genel affa ihtiyaç olduğunu söylüyorum” derken, kapatıldığına inandığı af kapısının önünde beklemesini, “Sokaktan geçeni bile tutukladıklarına göre” adresine meydan okuma sayan Sayın Arınç’ın, iddiasını savunurken, maznunu sahiplenmemesi ise bir sükutu hayal anıtıdır.
“Hüseyin Kocabıyık gibi sadece eleştiri hakkını kullanmış bir insanın bile tutuklanıp içeri atılması… Yanlış…”
Adını andığı Sayın Kocabıyık, Meclis’te iki dönem milletvekili olarak bulunmuş ve Sayın Arınç’ın çok övündüğü AKP icraatlarına bir AKP’li olarak evet demiştir.
Refahyol günlerinde Sayın Çiller’e başdanışmanlık yaparken, AKP’ye ortam hazırlayanların içinde olmasa da, beraber yürüyerek ıslandıkları bir eski milletvekilinin yaşadıklarını, Yeşilçam filmini özetler gibi, “Tutuklanıp içeri atılması” diye tanımlaması, Sayın Arınç’ın olayın dışında kalmak istemesindendir.
İmralı’ya gitmeye hazır en gönüllü aday adaylığını da ilan eden ve İmralı’ya kendi gitsin denilen Sayın Bahçeli’nin “Kurucu Önder”ini, ‘’Onun dediklerini kabul ediyorsunuz da, niçin ziyaret etmiyorsunuz” sorgusuyla sahiplenen Sayın Arınç’a, hangi seçim meydanında okumuştunuz bu beyannamenizi, sualiyle karşılık verilse olurdu.
“34 ülkeyi ziyarette bulunmuş” Sayın Arınç, İmralı’ya da gitmek istediğini anlatırken, gündemdeki iki ülkeden ve kanıt diye sunduğu kitabından da bahsetti.
Birkaç kelimeden müteşekkil uzun isimli kitabını kameraya doğru tutarken, TV kanallarına çağırmayan partisinin medyasına sanki bir sitemde bulunuyor gibiydi.
“Başkan Arınç denilince aklınıza Cumhurbaşkanı gelmesin. Meclis Başkanı Bülent Arınç’ı kastediyorum. Birilerinin kulağına kar suyu kaçırmayalım, huzursuz olurlar.”
TV5 ekranlarından naklen yayınlanan konuşmasını çalışma odasındaki “Gülen Recep Tayyip Erdoğan’la birlikte gülen Bülent Arınç” fotoğrafının altında özellikle yapması, kulağı kar suyuna meraklılardan ziyade, bir başka “Gülen”i gördüğünde “Ağlayan” olduğunu unutturmak amacına yönelik tedbiridir, sanırız.
“34 ülkeye ziyarette bulundum, iki ülkeye ısrarlı davetlere rağmen gitmedim.”
Sayın Bahçeli’nin tezini savunurken hukukun iddia kısmıyla pek ilgili değilmiş havasını veren ve fakat savunma kısmındaki uzmanlığını bu cümlesiyle tescil ettirmesi de konuşulmalı Sayın Arınç’ın.
(5 yılda) 34 ülkeye ziyarette bulunmak…
Türkiye’ye mutlaka çok kazandırdığına inandığımız bu seyahatlere imkan bulabilir miydi, AKP’nin beş atlısından biri olmasa? (Erbakan’dan dolayı bizi iktidar yapmıyorlar, tezi kimindi?)
Hangi Meclis Başkanı, hangi ülkelere kaç kere gitti gibi sorularla hiç ilgilenmemiş bir milletin evlatlarına bu bilgileri vermesi, dertlenmenin, değerim bilinmedi kısmına düşülen not olsa gerek. Zira iktidar gazetelerinden birinde, 34 ülke dolaşmış Bülent Arınç hatıraları üst başlıklı bir tefrikanın yayımlanmadığına şahidiz.
İki ülkeden biri olan İsrail’e niçin gitmediğini de anlattı o görüntülü TV5 röportajında Sayın Arınç.
“Şart koştum. Bir, Kudüs’ten gelirim, girerim. İki, sizin cezaevlerinizde altı tane Filistin asıllı milletvekili cezaevindeydi. Jest yapmak istiyorsanız bunların hepsini serbest bırakacaksınız. Hayır, dediler. Ben de gitmedim.”
İsrail cezaevlerindeki 6 (tane olarak) Filistin milletvekili, AKP iktidarında ve Sayın Arınç’ın Meclis Başkanı olduğu dönemde, bir seyahat daveti söz konusu olduğunda konuşulmuş ve geçmiş gitmiş.
“Jest yapmak istiyorsanız…”
Bana bir davranışınızı beğendirmek istiyorsanız…
“Bunların hepsini…”
Toptan..
6 tane milletvekili…
“Serbest bırakacaksınız.”
Niçin hapisteler? Filistinli olmak mı suçları? Bu yaptığınız zulümdür. Gibi itiraz cümleleri hak getire.
“Hayır dediler, ben de gitmedim.”
Sayın Arınç’ın bu kahramanlık itirafını, ancak bugün TV5 röportajında öğreniyoruz; yazdığı kitabı reklam ederken söyledi.
“Gider tenhalarda kahraman olur!”
Köroğlu türkülerinde geçen bir mısradır bu; hatırladık işte.
İsrail cezaevlerindeki 6 tane milletvekili vurgusu, cezaevlerinde milletvekilleri olabilir kabullenmesine yer mi açacak genç hafızalarda, sorusu da önemlidir akıllara düşmüşse..
8 Ekim’de HAMAS’ı “Senin ne gücün var? Senin gıdanı bile dışarıdan gönderiyoruz. Burada çıkarımız ne bizim?” cümleleriyle alelacele azarlayan Sayın Arınç’ın, TV5 haberleri dolayısıyla evlerimize girmesine az razı olsak da, nereden bilecektik bu anlatılanları?
Özgürlük Filosu’ndaki milletvekillerimize yapılan İsrail zulmüne hukuki kılıf arama kısmına ise o röportajın, “Vay Sayın Bülent Arınç vay!” demekle yetineceğiz bugün.
YAZARININ TEZGAHINDAN BELLİ OLURMUŞ BİR PAZAR
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Netanyahu varsa ben yokum…” diyerek uçağını hava sahasında pas geçirip, Netanyahu’nun Mısır’daki zirveye katılmasını engellediğini duyduğumda, zavallı muhayyilemde şu soru yankılandı.”(Sabah Gazetesi-15 Ekim 2025-Salih Tuna-Martaval Bitti)
Beşli grup gazetelerden Sabah’ın bir yazarı, ki linkini verdik, bu paragrafla girmiş o günkü fıkrasına.
Neden “Netanyahu olmasın, gelmesin” şeklinde değil, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın itirazı?
Denklik durumu mu var?
Mahalle maçlarında top sahibine yakınlık iddialı ve koruma altındaki oyuncunun varlığına “Ben oynamıyorum” itirazı yapıldığında as oyuncu tarafından, o gün orada maç olmazdı.
Mısır’daki zirvenin planı, programı, toplanma saati ve katılacakların kim olduğu bilinmiyor mu?
Göç değil ki bu, yolda düzülsün.
“Uçağını hava sahasında pas geçirip…”
Sosyal medyanın günlük dilimize kattığı takipçiliğe en uygun örnektir bu ifade. Takipçi gazeteci, hava sahasında pas geçen uçakların da takipçisidir. Hele önünde “Gereğini yapan Ahmet Bey” örneği de varsa.
Tanımlı muhayyilede yankılanan soruya gelmeden, “Duyduğumda” vurgusundaki sevinci, mutluluğu, işte bu kadar, işte böyle dedirten göğüs kabarmasını, okuyanlar hissetmiştir. Hasret kalmışlık ne güzel anlatılmış.
Hal buki neler neler duymuştuk.
BOP eş başkanlığını duymuştuk. İsrail’in yaşama hakkından sorumluyuz, demeçlerini duymuştuk. İsrail bizim dostumuzdur, diyen parti sözcülerini, kuruşuna kadar petrol hesabı yapılmasını filan hep duymuştuk.
Netanyahu’nun Mısır’daki zirveye katılmasını engellediğini duyduğunda elbette sevinir, bu ülkenin bir çocuğu. Biz de bu sevincini paylaşmak isteriz. Aynı gömlek, aynı kravat iltifatlı buluşmaları da biliyor olmamıza rağmen.
Neyse, buraları hızlı geçelim; zira çok yazdık. Sabah yazarının hayal gücündeki soruya ulaşalım.
“Sayın Erdoğan’ın yerinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel olsaydı, ne yapardı?”
İşte biz, bu “Gereğini yapan Ahmet Bey” mantığını hiç anlamıyoruz veya çok yabancıyız.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’la işgalci, katil bir küçük devletin yetkili kılınmış kişisi… Gayrikâbil-i kıyas.
Yirmi küsur yıldır iktidar olan bir partinin genel başkanı ve hali hazır Cumhurbaşkanı’nın yerinde, bir yıl önceki bir operasyon kongreyle genel başkan olmuş ana muhalefet partisinin lideri nasıl olacak da olacak?
Uçakta o olsaydı, diyorlar. Yirmi küsur senenin tecrübesi, imkanı, kazanımı, donanımı nerde olacak?
İktidara yakın duran yazarların tek hedefi Sayın Erdoğan’a “Kaside” yazmak olunca, böyle girişlerle başlanması olağandır bir fıkraya; düşüncesi eksik kalır.
Saklanan bir şey var burada. İster hedef saptırma, ister hedefi yanıltma deyin buna siz.
Ana muhalefet partisi lideri öne sürülerek taraftarı olunan yüceltilirken, imkanların ihtimalleri gözlerden saklanıyor, düşünülmesin isteniyor.
Katil devlet ve yetkilisi söz konusu olduğunda, akıllara ilk gelen bir muhalefet partisi var Meclis’te.
Kürsüde, “Katil İsrail-İşbirlikçi AKP” pankartı altında milletvekili şehit olmuş bir Saadet Partisi ve onun lideri konuşulmasın istendiğinde, işte böyle magazinsel fıkralara yol görünür.
Kimin, nereden, nasıl geldiğini o uçaklı makamlara, burada tekrar edecek değiliz. Fakat itirazımız hep var ve olacak. Bu da bilinsin.
Son söz olarak bahis mevzuu ettiğimiz fıkranın o ilk paragrafına dönersek, Sabah yazarının hayalinin ürettiği soruya, Özgür Özel adına verdiği cevabı okuyan (biri), bir pişmanlık yaşar mı? Eş başkan seçimi dolayısıyla…