Suyun içindeki kendilik hali

Abone Ol

Yüzme, belki de insanın kendisiyle en baş başa kaldığı spordur. Suya girildiği anda dış dünyanın sesi kesilir; tribünlerin uğultusu, zamanın baskısı ve gündelik hayatın telaşı bir anda bulanıklaşır. Suyun içindeki yalnızlık, insanı neredeyse annenin karnındaki haline geri çağırır: Güvende, yalıtılmış ve kendi ritmine teslim olmuş bir varoluş.

Havuzda ilerlemek, dışarıdan bakıldığında yalnızca bir fiziksel çaba gibi görünür. Oysa yüzücünün mücadelesi, büyük ölçüde içsel bir dengedir. Nefesle kulaç arasındaki uyum, bedenle su arasındaki sessiz anlaşma ve zihnin karmaşaya direnme çabası… Yüzücü, her kulaçta zamana değil, kendi bedenine kulak verir. Burada yarışılan şey çoğu zaman başkaları değil, kişinin kendi sınırlarıdır.

Özellikle çocuk yüzücülerde bu durum daha da belirgindir. Küçük bedenler, suyu hissederek ilerlerken, sürenin ya da derecenin ne anlama geldiğinin henüz tam farkında olmayabilir. Onlar için yarış, çoğu zaman kenardaki bakışlardan, koçun ses tonundan ya da velilerin yüz ifadelerinden anlam kazanır. Havuz kenarındaki alkış, suyun içinde yankılanan bir işaret fişeği gibidir; çabanın karşılığını orada ararlar.

Yüzme, bu yönüyle hayatın kendisine benzer. Kendi zamanında, kendi ritmiyle ilerlemeyi öğretir. Aceleye gelmez; su, telaşı affetmez. Ne kadar zorlarsanız zorlayın, ancak onun kurallarına uyduğunuzda yol alabilirsiniz. Kendinle ve kendine rağmen sürdürülen bir yolculuktur bu.

Belki de yüzmenin asıl gücü tam burada saklıdır: Sessizliğiyle eğiten, yalnızlığıyla güçlendiren ve insanı kendi doğumuna doğru yeniden yüzmeye davet eden bir spor olması. Su, herkesi eşitler; geriye sadece beden, nefes ve o an kalır. Ve bazen, bu kadarı fazlasıyla yeterlidir.

Yüzme, çoğu zaman isimlerden yalıtılmış bir ritimdir. Antrenmanlarda Selim, Yusuf, Ömer, Elif, Eyüp ya da Ali olmaktan önce, suyun içinde var olmayı öğrenmektir mesele. Belki de Ali olmak; çocuklukta korkusuzlukla suya atlayıp, hayatı tanıdıkça korkuyla karşılaşmak, sonra yeniden suyla barışarak kendini aynı güvenle bırakabilmektir. Bu kez cesaret, kaslarda değil; kulaklarda, nefeste ve sessiz kabullenişte kendini gösterir. Ali olmak da ahenk ister: Suyun üzerinde, hayatta ve her yerde.

Veliler, yüzücülerin dinginleşen minik bedenlerine kendi zihinsel bagajlarını yüklemediklerinde, yarışlar çocuklar için yeniden oyuna dönüşür. O zaman finişe varmak, dereceye bakılmaksızın anlam kazanır. Çünkü asıl mesele, her şeye rağmen güzel bir finiştir. Hayat da bu değil midir zaten? Her şeye rağmen, geride güzel bir tat bırakarak bu yolculuğu tamamlamak. Hoşça bakın zatınıza…