Sütçü Abinin Hikâyesi

Abone Ol

Ayda üç dört defa süt aldığım bir abi vardı. Evimize yakın bir yerde, muhtarlığın hemen önüne minibüsünü park eder ve öğleye kadar İzmir’in Halilbeyli köyünden getirdiği süt ve yumurtaları satardı. Her süt almaya gittiğimde “Abi var mı değişiklik?” diye sorardım. Malum ülkemizde fiyatlar kımıl kımıl olduğu için insan sormadan edemiyor. Ben ki ara sıra ekmek fiyatını bile soran bir adamım. Gerçekten illa bir değişiklik olacakmış gibi hissediyor insan. Aslında buna değişiklik değil de artış demek lazım. Malum, değişiklik sadece artış anlamına gelmiyor. Gerçi bizim memlekette değişiklik dedin mi hemen artış akla gelir. Alışkanlık işte.

Bizim sütçü abimize dönmek gerekirse, kendisi ile ilk görüştüğüm günden beri ayaküstü muhabbet ederken bir gariplik olduğunu fark etmiştim. Onun için “Nasılsın, iyi misin, işler nasıl?” falan diye sorular sorar, muhabbet etmeye çalışırdım. O da hep geçim sıkıntısından, fiyatların sürekli arttığından, ne yapacağından dert yanardı. Hal böyle olunca ben de kendimce aynı konular üzerinden sütçü abi gibi sıkıntıları, yaşadığımız sorunları konuşurdum. Böylelikle her süt almaya gittiğimde birlikte stresleşir hale geldik. Genel olarak yaşadığımız sorunlar, hayat pahalılığı falan, başka bir konuyu konuştuğumuzu hatırlamıyorum. Bu abimizin üzerinde garip bir stresli hava vardı. Dedim ya, ilk gördüğümden beri fark ettiğim bir durumdu bu. Sürekli sigara içer, pek gülmez ve sanki çok büyük bir sorunu var da çaresiz kalmış gibi etrafa bakardı.

Neyse gel zaman git zaman, birkaçtır süt almaya gidiyorum, başka birisi var ve bizim malum sütçü abimiz yok. Sonra bir gün onun yerine süt satan kişiye kendisini sordum. Dedim, “Yahu bizim başka bir abi vardı burada, nerelerde kendisi acaba?” Öyle bir cevap aldım ki, kendi kendime keşke hiç sormasaydım, hiç bilmeseydim dedim. Aklımdan neler geçti neler. İlk defa süt aldığım gün, süt alırken aramızda geçen konuşmalar, ona söylediğim sözler, her zamanki dertli ve kederli hali, duruşu, bakışları… Sonra yine kendi kendimi suçlu hissetmeye başladım, üzüldüm, kendime kızmaya başladım. Gerçekten ara ara aklıma geliyor ve kendimi çok suçlu hissediyorum. Bu abimiz intihar etmiş. Gerçekten intihar etmiş. Nasıl olur, neden, bir insan kendi canına nasıl kıyar, aklımdan atamıyorum.

Daha sonra intihar etme sebebini duydum ama bu yine de benim yaşadığım duygularda değişiklik meydana getirmedi. Her zaman şunu söylerim; insan bir sorun yaşadığında önce kendine dönüp bakmalı. Asıl odaklanmamız gereken yer orası. Bu düşüncemden olsa gerek yine kendime döndüm ve kendi kendime çok kızdım. Yaşadığımız tüm sorunlara rağmen, buna aklınıza gelen her türlü problemi ekleyebilirsiniz, yine de ümitvar olamaz mıyız? Her şeye rağmen yine de hayata umutla bakamaz mıyız? Mesele aslında sadece ümitvar olmak değil, aynı zamanda insanların yüreğinde bir umut ışığı yakmak.
Kimin ne sıkıntısı olduğunu bilmiyoruz. Kimin hangi sıkıntıları ne kadar taşıyabileceğini, dayanma gücünü bilmiyoruz. Kimin ne kadar hayata tutunabildiğini bilmiyoruz. Onun için sorunları konuşsak da sonunda “Allah’tan (cc) asla ümit kesilmez” diyebilmeliyiz. Her karanlık gecenin bir sabahı olduğunu, tüm sorunların mutlaka bir çözümü olduğunu, bu hayatın nihayetinde bir imtihandan ibaret olduğunu bilmeli, konuşmalı ve anlatmalıyız. İnsan hayatının değerini, sağlıklı olmanın kıymetini, konuşabilmenin, görüp duyabilmenin, nefes alabilmenin ne kadar büyük nimetler olduğunu birbirimize hatırlatmalıyız.
Belki sütçü abimizle bu şekilde konuşsaydım o da bugün aramızda olacaktı.