Zamanın bize öğrettiği ne çok şey var. Öğrettiği ama ders alınamadığı bir süreç. Bugünün insanları çok şeyin farkında değil. Geçmiş zamanda gelenler neyin farkına vardı, neyi değiştirdi sorusu akla gelir, gelmelidir de. Baş döndürücü bir akışı var şu zamanın.
Geçmiş zamanlarda daha mı ağır dönüyordu çark? Birkaç kuşak görmüş bizlerin ne çok evreleri var. Değişen dünyalar, tavırlar, insan tipleri, algılar vs. Bir anlamda insanın bunalımlarının farkında olmadan bunalımlar ve kaoslar yaşandığı ortada. Kaos, bunalım ve işin içinden çıkamayış.
Sosyal medyada aziz bir dostumuz Turgut Akça Bey, Amerikan süt tozu kutusunu paylaşınca birden şafak attı. 1960’lı yıllarda köylere kadar sözünü ettiğimiz Amerikan üretimi süt tozu dağıtıldı. Bütün evlere girdi. Köyde kadınlar bunu kaynatıp içirdiler, bir nimet, bir lütufmuş gibi. Aslında kimse ne olduğunu bile bilmiyordu. Köylüler için asıl ürünleri olan sütlerinden, süt ürünlerini üretmeleri için tasarrufa nedendi! Ne tuhaf değil mi? Bu bir süreliğine oldu, sonrasında ise damaklarımıza bulaşmış bir kekremsilik olarak kaldı. Köy insanının bunu ne anlayacak ne de kavrayacak bir bakışı vardı, olamazdı da. Köy insanı anlamıyordu da bunu getirip dağıtanlar anlıyor muydu?
Yaptığımız geniş okumalardan anlıyoruz, bu sadece Türkiye’de yapılan bir uygulama değilmiş. Sömürgeciliğin ve emperyalizmin belli aşamalardaki adımlarıdır bunlar.
İnsanların kendi güç ve olanaklarıyla çalışmaları, üretmeleri ve varolmalarının önüne geçmenin yolları olmalı.
İnsan, tüketim aracı hâline gelince artık kendisine özgü bir değeri kalmıyor. Başkalarının değer ve kültürleriyle, inanış ve düşünceleriyle yaşıyor. Düşünme ve algı biçimi değişiyor. Kendisinin zararına olanların farkında olup olmamak önemli olmadan öylesine bir hayatın içinde kendini buluyor.
Şu dönemde dikkatimizi çeken bir şey var ki Siyonizm ve emperyalizm karşıtlığı -Gazze olayından sonra- yoğunlaşırken bazı ürünlere ve durumlara karşı bu duyarlık söz konusu olmuyor, olamıyor. Söz konusu boykotların kısmi etkisi olmasına karşın örneğin tütün konusunda hiçbir duyarlık olmadı. Keyifle Amerikan veya Batı ürünü sigaralarını tüttürmekten asla vazgeçmediler, çünkü kendi tütünlerini üretemez oldular.
Yaşanmakta olan hayatın hemen bütün alanlarına sinmiş olan vazgeçilmezlikler en önemli bir iç kuşatmadır. Olanca ruhuyla teslim olunmuşluktur.
Kimi kesimler için, özellikle seküler çevrelerde boykotun bir anlamı da yoktur. Eskiden emperyalizme karşı bir direniş içinde olmuş olanların da boğazlarından geçen süt tozu etkisinin süregelmekte olduğu ortada. Bu, hemen her kesim için geçerli. Ancak bir zamanlar emperyalizm karşıtlığında öne çıkanların da nasıl evrilip dönüştüklerini yaşayarak görüyoruz.
Emperyalizm sivri kesimleri de seviyor ve benimsiyor. Onların dolaylı katkıları azımsanmayacak kadar çoktur. İdeolojik keskinliklerin yaşandığı dönemler geride kaldı. O karşıt kesimler bir biçimde aynı düzlemdedirler ve aynı hayat tarzını yaşamaktadırlar. Yeter ki hemen her kesimin en duyarlı yerlerine dokunulsun ve insanları yerlerinden sıçratsın.
Geçmiş zamanda emperyalizme karşı olan kimi kesimler emperyalizmden destek ve yardım ummaktadırlar. Kendilerinin bağımsızlıklarını ve geleceklerini onlara bağlıyor ve bekliyorlar. Onlar ise geçmiş zamanda yutturulan süt tozu gerçeğinde olduğu gibi bütünüyle teslim olmaya gönüllüdürler.
Siyonizm ve emperyalizme karşı tepki vermeyen, sessiz kalan ve hatta göz yumanların beklentileri yadırganası tuhaf bir durum. Onların elinden kapacakları özgürlük alanının ne olduğu, olacağı hiç önemli değil. Şimdilik olsun da sonrasında ne olursa olsun.
Farkında olunamadan içilen ve yutturulan süt tozu etkisinin ne olacağını bilincinden yoksunluktan başka bir şey değildir bu düşünüş ve inanış tarzı.