Yaşadığım kalp krizi, hayata bakış acımı değiştirdi. Maddiyatçı olmamakla beraber aksine maneviyatçıyım. Hastanede yattığım günlerde, zamanın geçmediği adeta sustuğu saatlerde, hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Düşündükçe; maneviyatın hazzına daha çok vardım. Aslında mesele çok basitti. Dünya malına meyil edebilirsiniz, mutlu da olabilirsiniz. Ama bir yetimi sevindirmek, bir mağdura sahip çıkmak kadar size haz vermeyecektir. Yardımlaşmanın, sahiplenmenin ve bunları yaparken karşılığını sadece Allah’tan beklemenin lezzetinin tarifi mümkün değildir. Mağduru ve mazlumu yazmamın temelinde yatan budur. Dua tadında bir lezzetten bahsediyorum. Biz hayatımıza hep bir şeylere sahip olmak uğruna mücadele ediyoruz. Oysa sahip olduklarımızın değerini hiç düşünmedik. Hayırlı bir evladı, dünyada neye karşılık göstere bilirsiniz Bir değeri, bir bedeli olabilir mi Ya sizi sahiplenen kardeşlerinize, nasıl bir fiyat biçebilirsiniz. Ya koşa koşa, yanınıza gelen, kuzene sahip olmanın maneviyatının gücünü tarif edebilir misiniz Kara gün dostlarınız ”param yok ama kredi kartını verebilirim, sonra ben öderim, üzerimde ne kadar varsa vereyim” diyen canım arkadaşlarım altın değerindedir. Böyle dostlara sahip olmanın yanında söz verip, sözünü tutmayan, umut verip bir türlü umutlarınızı yerine getirmeyen dostlarınız da olabilir. Bu; siyahı düşünüp, beyazın kıymetini bilmek gibidir. Böyle maneviyatı yüksek insanlara sahipseniz, dünya malının ne önemi olabilir ki. Anladım ki, suskun saatlerin en iyi ilacı tevekkülmüş. Tevekkül ettikçe, sahip olduklarınızın farkına varıp, Allah’a daha çok şükrediyorsunuz. Mutluluğun sırrı burada, sahip olduklarınız o kıymetli değerlerde yatmaktadır. Dünya malının peşine koştukça ve ona sahiplenmedikçe, daha çok mutsuz olmuyor muyuz Hayal ettiğimiz bir dünya malına ulaştığımızda nedense mutlu olmamız gerekirken, mutlu olamıyor, başka bir dünyası malını elde etmek için mücadele ediyoruz.
YAŞAMDAN ZEVK ALMAK İÇİN LÜKS ARABALARA GEREK YOKTUR!
Yaşamak, lüks arabalarda gezmek değildir, belki bu tür yaşamak sizi mutlu edebilir ama asla tatmin duygunuzu engellemez. Hep;”daha fazlasını” isteriz. Hayatta birilerinin mutluluğuna katkı sağlıyorsanız, o zaman mutlusunuz. Bu gönülden gelen mutluluktur. Etrafınızı fark etmeye başladığınızda, birçok mağdur insanın olduğunu göreceksiniz, dünyayı gönlümüze koyduğumuzdan bir türlü o ihtiyaç sahiplerinin farkına varamadık. Yoğun bakımda yatarken, başka bir hastanın refakatçisi; ”yardıma ihtiyacınız olursa, lütfen seslenin” demesindeki, manevi gücün hazzını nerede bulabilirsiniz Hastaneler yoğun duyguların yaşandığı, maneviyatın en fazla hissedildiği alanlardır. Bunun yanı sıra, öğrenmek isteyene de çok şey öğretir. Hayatta alamayacağınız dersleri, hastane koridorlarında, bekleyenlerin yüzlerinden alabilirsiniz. İşini yapmayan bir hemşire, zamanında gelmeyen bir doktor da size çok şey öğretir. İşini hakkıyla yapmanın, ne kadar değerli olduğunu bu şekilde öğrenirsiniz. Hastane koridorları, adeta beklerken sabrınızı ölçer, tansiyonunuzu ölçer gibidir. Sabretmek; tansiyonunuzu sabit tutar, sabırsızlığın karşılığı ise; yüksek tansiyondur. Ne kadar sabırlı olmayı öğrenirseniz karşılığında Rabbimden daha fazla alırsınız. İyileşmenin bir yolu da tevekküldür. Organların iyileşmesinde en öncü rolü oynamaktadır. Sabırla tevekkül birleşince, namazda ki haz gibidir.
SAĞLIK BAKANLIĞININ DİKKATİNE
Hastanenin yeni olması, pırıl pırıl temiz olması tabi ki çok önemlidir. Fakat doktor ve hemşirenin size sunacağı hizmetin kalitesi ne kadardır Eğer sağlıklı bir şekilde hizmet alamıyorsanız binanın yeni olmasının ne önemi vardır. İstanbul Mehmet Akif Ersoy G.K. D.C.Eğt. Araştırma hastanesinde ayakta gelip, anjiyo olanların kaldığı 1.kattaki yoğun bakım ünitesinde, nöbetçi bir doktoru göremezsiniz, gece geç saatte, hemşirenin uyuduğuna tanık olur, paniklersiniz. Çünkü onun görevi verilerinizi yakından takip edip not tutmaktır. Bundan anlaşılıyor ki, bina yapmak önemli ama insan yetiştirmek ve hizmetin kalitesini arttırmak daha bir önem kazanmaktadır. Yandaki, koğuşun hemşiresi, yoğun bakımdaki boş yatakta nöbetini geçiriyorsa, burada bir denetleme eksikliğinden söz edebiliriz. Hastanede, giriş çıkışları denetim altına almak demek, hastanede yeterince disiplini sağladığınız anlamına gelmez. Bu doktorlar ve hemşireler arasında bu disiplini de sağlanmak durumundasınız. Anjiyo esnasın da “terlediğiniz, midenizin bulandığını, ellerinizin uyuştuğunu ”doktora söylediğinizde; “ben ne yapabilirim” cevabını alıyorsanız. Sizi bu cevap panikletmekten öteye gitmeyecektir, çünkü bu ifade sizi sakinleştirecek bir ifade değildir. Israrınız üzerine size, sakinleştirici serum takıp, rahatlamanızı sağlıyorsa, siz bu doktora nasıl güvenebilirsiniz Sağlıkta çok iyi olabiliriz, fakat sağlıkta yetiştirilen insanın kalitesinde çok iyi olduğumuzu düşünmüyorum, otel statüsünde çalışan hastaneler haricinde, devlet hastanelerinde bunu göremezsiniz. Doktor ve hemşirelerin, hasta ve hasta yakınlarıyla kuracağı iletişim ile ilgili daha çok eğitim almaları gerektiğini düşünüyorum. Hastaya teşhisi koyabilirsiniz, tedaviyi çok iyi de yapabilirsiniz, hastayla iletişimi sağlıklı olarak kuramazsanız yeterince sonuç alamazsınız. Sağlık Bakanlığı’nın hastane çalışanları ve hastalar arasında iletişimle ilgili seminerler vereceğini düşünüyorum. Bu sorun başka türlü ortadan kalkmaz. Hastanede kalan refakatçilere bile bu konuda, gün içerisinde hastanenin toplantı salonunda bir saat eğitim verilebilir. Böylece bilinçli toplum meydana getirilebilir.