Söz Mirastır (1)

Abone Ol

Atalarımızın dokunursak kanar düşüncesi ile hareket edip üzerini perde ile örttükleri yaraları söylemleştirerek nesilden nesle aktarmaları insanların değişime olan inançlarını kaybetmelerine neden olmuştur. Oysa o yaranın tedavi olabileceğine inanmış olsalardı bugün üzerimize yıktıkları bu ağır yükü taşımak zorunda kalmaz ve kendimizi değişime açabilirdik. Ancak onlar bu konuda hiç kapı aralığı bırakmamış ve iyileşmenin mümkün olmayacağına inanıp bu düşüncelerini “huylu huyundan vazgeçmez” ifadesi ile kalıplaştırarak bugüne taşımışlar. Atalarımızdan devraldığımız bu tür söylemlerin içeriğini anlama ve sorgulama çabamız olmamış ve olayları onlar nasıl algıladılarsa biz de öyle algılamaya devam etmişiz.

Muhatabımızın olumsuz bir tavrı ile karşılaştığımızda “daha iyi olanı seçebilirsin” deyip onu cesaretlendirmek yerine “değişme şansın yok” deyip bütün kapıları kapatıyoruz. Peki, gerçekten insan hayatını etkileyen patolojileri değiştirme şansına sahip değil mi? Eğer öyleyse eğitimin gerekliliğini ve tesirini nereye koyacağız? Bu ifade doğruysa Hz. Peygamber değişime karşı direnç gösteren kabilesini hayatının sonuna kadar niçin hakka davet etmişti?

Hayvanlar rutin hareketlerin dışına çıkamaz, dolayısıyla bir hayvana ihtiyaçlarına ulaşma yollarının dışında bir şey öğretemezsiniz. Ancak dünyayı parmaklarının ucunda döndürecek kadar geniş bir donanımla yaratılan insan hangi şartlar altında olursa olsun değişime müsaittir ve doğru bir yöntem ve etkin bir eğitimle değişebilir ve bütün dünyayı kuşatacak erdemler üretebilir.

Atalarımızın hayatından süzülüp gelen değerler bizim için bir kazançtır ancak bu onların her konuda doğru kararlar verecekleri anlamına gelmez. Bizlere miras kalan davranışsal kalıpları ve söylemleri zihin filtrelerimizden geçirip tahlil etmeden aldığımızda önyargılara teslim olur ve kendimizi değişime kapatırız. Zira söylemler atalarımızın tecrübe edilmiş birikimlerinin yanında, zaaflarını, önyargılarını ve çıkmazlarını da yansıtır, bunun ayırdına varmak zorundayız. Mesela olumsuz özelliklere sahip olan bir kişinin hiçbir şekilde değişmeyeceğini ifaden eden söylemleri önyargıları besliyor ve destekliyor. Doğru değil mi?  Bu anlamdaki söylemler bizim değişime olan inancımızı kilitliyor ve önyargılarımızla hareket etmemize neden oluyor. Oysa canlı türleri arasında etkin bir yere sahip olan insanın kişisel gelişimi ömrünün sonuna kadar devam eder. İnsan hangi yaşta ya da hangi durumda olursa olsun istediği takdirde değişir, dönüşür ve yeni duruma adapta olabilir.

Hepimizin bildiği üzere Hz. Peygamber insanların değişimine olan inancını hiç kaybetmemiş ve yaşamının sonuna kadar tebliğ görevini yerine getirmiştir. Aynı kişilere farklı yöntemler kullanarak defalarca gidip hakkı anlatmış ve uzun süren emeğinin ardından cehaletin göbeğinde yaşayan onlarca insan İslam’la şereflenmişlerdir.

Hz. Ömer’in vahiyle dönüşen hayat hikâyesi hep anlatılır… Adı adaletle sembolleşen Ömer, kavmi ile birlikte İslam’a karşı mücadele ettiği dönemlerde kız çocuklarının diri diri gömülmesini gerekli görürken İslam’a tabi olduktan sonra o günleri hatırlayıp gözyaşı dökmüştür… Peki, şimdi bu değişimi ne ile açıklayacaksınız? Yüce dinimiz, şiddeti bir güç olarak gören bireylerin merhamet ve adalet duygularını geliştirmiş ve o insanları köklü bir dönüşümle sevgi medeniyetine taşımıştır. Bütün bunlar insanın değişime olan yatkınlığını ifade etmiyor mu?