Bir “sosyal patlama” lafı söylenir durur öteden beri. Yaşanan kötü olaylar, gelişmeler ve genel anlamda gidişata bakılarak durumun “sosyal patlama”ya doğru evrilebileceğinden dem vurulur.
Ancak bir türlü bu “sosyal patlama”dan neyin kastedildiği tam olarak belirtilmez. Gayet muğlak, belli belirsiz bir şeydir aslında kastedilen. Ne olursa, neler yaşanırsa “sosyal patlama” olarak kabul edileceği ve nelerin bu kapsama girmeyeceği bilinmez.
Muhtemelen “Arjantin örneği” bu konuda bir ölçüt olarak alınır. Yani, mütemadiyen ekonomik krizlerle boğuşan, yönetici kesiminin her türlü yolsuzluğa bulaştığı, gelir dağılımındaki adaletsizliğin keskin olduğu bir yerdir Arjantin ve “gelişmekte olan ülke” vasfıyla da, tüm sahip olduğu potansiyeline rağmen bir türlü “gelişmiş ülke” sınıfına geçememesiyle de, “orta gelir tuzağını” aşamamasıyla da Türkiye’yle benzeşir.
Kamuoyunun “sosyal patlama”dan anladığı da, Arjantin’de dönem dönem görülen ekonomik kriz kaynaklı sokak gösterileri, şiddet olayları ve “banka basma” türünden hadiselerdir. Önümüzdeki tek kriter de zannımca budur.
Halbuki, 80’ sonrası önce ekonomik sonra da siyasi düzlemde emperyalizmin ve kapitalizmin dümen suyuna sokulan Türkiye, dengesiz ekonomisiyle ve en vicdansız kapitalisti bile masum gösterecek denli vahşi kapitalist politikalarıyla geniş halk yığınlarını, bir avuç “kaymak tabaka”ya ve bir grup faizciye, rantiyeye boğdurmaktadır.
2000’li yıllardan itibaren, daha da ağırlaşan sermaye ve rantiye yanlısı politikalarla işgücü piyasası, kalifikasyonuna vs bakılmaksızın sermaye açısından dikensiz gül bahçesine dönüştürüldü. Özellikle 2018’den sonra hızlanan bir ritm ile “sefalet ücreti” olan asgari ücret, “temel ücret”e dönüştü. “Orta direk” neredeyse ortadan kalkarken, zenginler ve yoksullar diye bir ayrım söz konusu oldu. “Orta halli” insanlar, yoksullara doğru yaklaşırken, zenginlerin daha da zenginleşmesi de hızlandı.
Çeşitli argümanlar ve politikalarla açıkça yoksullardan zenginlere doğru bir servet transferi yaşandı. Sözümona “faiz karşıtlığı” gibi takdim edilen ancak rantiyenin çok daha büyük kazançlar elde etmesine neden olan (enflasyon yüksek olduğu için yersiz) “düşük faiz politikası” da, KKM de bu servet transferini hızlandırdı. Zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul olması, gelir dağılımının daha da bozulması, yani bir yönden de adaletsizliğin yaygınlaşması da sosyal bir patlama sayılmaz mı? İnsanlar arasında ikilik değil midir bu?
Kötü ekonominin ahlakı da bozduğu gerçeği, toplumun zerrelerine sirayet ediyor, ancak farkında olan veya umursayan yok. İnsanların, gelir elde edebilmek için gayri meşru ve gayri ahlaki yolara sevk olunması bir “sosyal patlama” değil midir mesela? Sokakların normal insanların için tehlikeli yerlere dönüşmesi, namussuzların, suçluların hiçbir şeyden korkmadan daha da fazla suç işler hale gelmesi ve namusluları koruyacak mekanizmaların da yetersiz olması nedir peki?
Gençlerin büyük bir bölümünün ülke gündemini, meselelerini takip etmeyi bırakması, kafa yormaması, bu ülkede bir gelecek görmediklerini belirterek yurt dışına gitmeyi düşlemeleri, üstelik de bunu herhangi bir kariyer planlaması dahilinde değil de “ne iş olsa yaparım” çerçevesinde ele almaları, bir şeylerin çoktan “patlamış” olduğunu göstermez mi?
Okullarına temizlik maddesi dahi koyamayan, temizlik görevlisi dahi istihdam edemeyen, okulun A4 kağıt, tahta kalemi, hatta damga pulu ihtiyacını bile vatandaşa havale eden Milli Eğitim Bakanlığı, okulların önüne hatta içine kadar girmiş olan uyuşturucu belasına harcayacağı enerjisini her şeyi halletmiş gibi müfredat değiştirmeye harcıyor mesela. İnsan yetiştirmek gibi hayati bir meseleyi çoktan ıskalamış bir ülke durumundayız, bunun örneklerini sokakta, otobüste, çarşıda, günlük hayatın her alanında durmasını, oturmasını, kalkmasını, konuşmasını bilmeyen genç yığınları nezdinde görmek mümkündür. Heba olan nesiller sosyal patlama değil midir?
İTO Başkanı Şekib Avdagiç, “Türkiye’de OECD’ye göre 18 ve 24 yaş arasındaki 100 gençten 31’i ne bir okulda eğitim alıyor ne de bir işte çalışıyor. Ne okulda ne işte olan 3,5 milyon gençten 1 milyonunu iş dünyasına katmak için yapacaklarımızı, enflasyon ve dolar kurundan önce konuşmak zorundayız.” dedi geçtiğimiz günlerde.
Ne yaptığı bilinmeyen 3,5 milyon gençten ala sosyal patlama mı olur? Birilerinin sosyal patlama yaşadığımıza ikna olması için ille banka şubesi mi basılması gerek Arjantin’deki gibi?