Dünyada yaklaşık 200 civarında ülke var. Her birinden bir
cümle yazsak ve bir görüntü ile bunu anlatmaya çalışsak 3 dakikalık tanıtım
filmi olur. Bu filmde 20 kare, gelişmişlik düzeyini, 30 kare gelişmekte olan
düzeyi, 150 kare ise az gelişmişlik düzeyini anlatacaktır. 7 milyarı aşan dünya
nüfusunun 2040 yılında 9 milyara yaklaşacağından hareketle nüfus artışının ve
demografik yapıdaki değişimin, ekonomi ve sosyal hayat üzerindeki etkilerinin
artarak devam edeceği açıktır. Bu gelişmeler, sosyal hizmet sunma anlayışını
dönüştürecektir.
Bu dönüşüm, gelişmekte olan ülkelerde orta sınıfın hızla
genişleme eğiliminden kaynaklanacak! Orta sınıf, tüketim kalıplarının
değişmesinde olduğu gibi geleceğin şekillenmesinde de ekonomik ve siyasi açıdan
etkili olacaktır. Değişen ve çeşitlenen talep yapısı, kaynak ihtiyacını
artırarak tasarruf konusunu daha fazla öne çıkaracaktır. Kadınların özellikle
eğitim aracılığı ile iş hayatına ve sosyal yaşama katılım seviyesinin
yükselmesi, ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişimini etkileyecek önemli
faktörlerden biri olacaktır.
Dünya ölçeğinde işgücü, eğitim, eşitsizlik gibi
nedenlerle insan hareketlerinin daha fazla olması beklenmektedir. Diğer yandan,
iç savaş ve çatışmalara dayalı iç göçlerin artarak sürmesi artacaktır.
Özellikle birçok gelişmiş ülkede yüksek kamu borçları ve zayıf bütçe yapısının
gerisindeki temel etken olmaya devam edecek, nitelikli eğitim ve işgücüne olan
talep artacaktır. Nüfus yapısındaki değişim ve teknolojik gelişmeler; birçok
alanda önemli etkiler oluşturacak, nitelik daha da önem arz edecektir.
Yerel ekonomiler; sermaye hareketleri, ticaret ve değer
zincirleri aracılığıyla birbirine daha sıkı bağlanacak, ülkelerden çok
şehirlerin iş ve yaşam çevresi; rekabet avantajı elde etme, yatırım ve
nitelikli işgücü çekme açıları daha fazla öne çıkacaktır. Böylelikle şehirlerde
sosyal ve mekânsal ayrışma riski artacaktır. İşte bu noktada sosyal
politikalar, toplumun bütün fertlerinin devlete ve topluma karşı ahlâkî
sorumluluk taşıdıklarını sürekli olarak hatırlatılmalıdır.
Görülüyor ki yaşanacak gelişmelerle, merkezî ve yerel
sosyal politikaların temel esasları yanında, uygulama alanları ve yöntemleri de
yeniden belirlenecektir. Hatta merkezî sosyal politikaların eksik bıraktığı
veya ulaşamadığı yerlerde yerel yönetimler, tamamlayıcı bir fonksiyon icra
edecek konuma ulaşacaktır. Böylelikle sosyal dayanışma dinamiklerini harekete
geçirebilecek her uygulama önem kazanacaktır. Beklenen dönüşüm, kalpleri iman,
vicdanları sorumluluk duygusu, gönülleri hizmet aşkı, zihinleri toplumsal
ilerleme için gerekli olan tefekkür bulutları ile dolu olan yürekli
vatanseverleri ve cesur uygulayıcıları beklemektedir.
Suç oranlarının arttığı, sosyal problemlerin katlandığı
bir dünyada dönüşümü başlatmak için göstergelere bakarak daha ne olsun
diyerek umut olmanın vaktidir. Bu noktada, kişilerin sosyal ahlâk yönüyle
bilinçlenmelerine yardımcı olmalı ve sosyal hayatta sosyal dayanışma ve
yardımlaşma duygularının en yüksek seviyede olması sağlanmalıdır. Bunun yanında
psiko-sosyo-ekonomik sorunlar içinde ıstırap çeken mağdur ve mazlumları, sosyal
ve manevî sorumluluğun bir gereği olarak gönülden destekleyerek, onların manen
huzurlu ve kendileriyle barışık olmalarını da temin etmelidir. Çünkü dönüşümün
belirleyeni mazlumlar olacaktır!