Bize millet olarak ya huzur içinde yaşamak batıyor ya da birileri bu toplumu sürekli olarak huzursuz etmeyi kendilerine iş edinmişler. Toplum olarak birlikte üzerinde yoğunlaşmamız ve çözüm bulmaya çalışmamız gereken önemli meseleler varken bunlar bir kenara itiliyor, bir takım sanal tehlikeler ve sorunlar icad ederek millet olarak tüm enerjimizi bunlarla tüketiyoruz.
Dünyanın hiçbir ülkesinde sorun değilken bizde yıllardan beri başörtüsü sorun haline getirildi. Hem de öylesine bir sorun olarak takdim edildi ki, sanırsınız başörtüsü rejimin, demokrasinin ve özellikle de laikliğin ortadan kaldırılması yönünde ciddi bir tehlikedir. Halbuki meselenin üzerinde şöyle bir serin kanlılıkla düşünülecek olsa böyle bir konuyu sorun haline getirmenin hatta rejimi tehdit eden bir sorun olarak takdim etmenin mantıki hiç bir yanı yoktur.
Kısacası, insanların kıyafetleri ile rejim arasında bağlantı kuran bizden başka bir ülke olduğunu sanmıyorum. Elbette bir takım kişilerin keyfi yönetimlerinin kıskacında sıkışıp kalan ülkelerden söz ediyor değilim. Demokrasi ve özgürlükler ülkesi diye nitelendirilen ülkelerden bahsediyorum.
Aslında toplumun tümünü tek tip haline dönüştürme ve herkesin sadece kendileri gibi görünme ve düşünmeye mahkum edilmesi anlamına gelen insanların kılık kıyafetlerine göre gruplandırılması anlayışı ister istemez toplumsal dayanışmayı ve kaynaşmayı engelleyen bir husus olarak hep gündemdeki yerini korumaktadır.
Aslında sorun olmadıağı halde sorun haline getirilmiş bir konudur kılık kıyafet meselesi.
Bir başka sorun olmadığı halde sorun haline getirilen güncel bir konu da Başbakan Erdoğanın seçimlerden AKP ikinci parti olarak çıkacak olursa genel bakanlığı bırakacağına dair sözleridir.
Günlerden beri Başbakanın bu nitelendirmesi tartışılıyor. Neden tartışılır Çok mu önemlidir bu tür bir açıklama
İsteyen istediği gibi düşünebilir ve davranabalir. Yani isteyen partisi seçimlerde oy kaybettiği takdirde "Ben bu işte başarısız oldum" diye düşünerek yerini bir başkasına bırakabilir, isteyen de "Bu bir yarıştır, millet beni şimdiye kadar birinci parti yaptı şimdi ise ikinciliği layık gördü" diyerek bir iç muhasebe yaparak yanlışlarını tespit yoluna gidebilir. Yani nasıl davranılırsa davranılsın ortada sorun yapılacak ve tartışılacak bir husus yoktur. Yani mesele rejimi yakından ilgilendirmez.
Ama bizde böyle değil. Tüm siyasi partilerin kapısı çalınıyor, Başbakanın açıklaması ile ilgili ne düşündükleri soruluyor, farklı farklı cevaplar alınıyor. Öyle cevaplar geliyor ki, insan şaşırıp kalyor. Kimisi Başbakanı suçluyor, kimisi bu açıklamanın demokratik bir tavır olduğunu söyleyerek alkışlıyor. Yani hemen toplum iki gruba ayrılıyor bir taraf alkış tutarken bir taraf yerin dibine batırıyor.
Peki son günlerin ana sorunu Başbakanın bu sözlerinin altında mı gizli Tüm siyasi partilerin çözüme kavuşturması gereken ana sorunumuz bu mu
Aslında ortada sorun falan yok. Maksat meşgale olsun kabilinden insanlar birbirine laf yetiştiriyor ve bu arada da ana sorunlar kesinlikle gündeme getirilmiyor. Gündemdeki sorunlar da bir kenara itilerek gündemin dışına itiliyor.
Dikkat edilirse Meclisteki partilerin lider ve sözcülerini ekonomik kriz Başbakanın ikinci parti olmaları halinde genel başkanlığı bırakacağı şeklindeki sözleri kadar ilgilendirmiyor.
Yeni bir sivil anayasa yapılması tamamen unutuldu. Halbuki ülkemizde pek çok müzminleşmiş sorunun temelinde darbe döneminde hazırlatılmış anayasa yatıyor. Millet iradesinin temsilcisi olan siyasiler bu irade doğrultusunda yeni bir anayasa hazırlamak ve bunun için gerekirse bedel ödemeyi göze almak gerekirken olmadık sorunlar icad ederek milleti oyalamayı tercih ediyorlar.
Ülkemiz sorun olmayan sorunlarla boğuşmaktan sorunların üzerine gitmeye fırsat bulamıyor.