Geçmişindeki, yani geçen asırdaki miladi yılların ilk günlerini piyango ikramiyesi paylaşımı haberleriyle dolduran medyamız, 2021 yılının ilk haftasında, gündeme “piyango” gibi düşenlerden “amorti” kapma yarışına girdi.
“Piyango” haberleri çok. Başörtüsü tartışmalarını yeniden alevlendirmek isteyen politikacı eskilerinden, “Ben de sizin mahalledenim” iddiasıyla ışılamayı seçen Metalikacı rektörlere, “Darbe” kelimesini cümle içinde kullanınca başarı kabızlarına, yetişeyim bir darbe de ben vurayım iştahını yaşatan emekli askere kadar kaynak çok; sıralama ise zevkleri ve renkleri tartışılmayan okuma özürlü ekrancılara, telefon yazıcılarına kalmış.
Biz bu hafta “Darbe”yi seçeceğiz yazmak için. Güdeme getiren İlker Başbuğ Paşa’ya “Yediğin darbelere bak, bu da mı sana yetmiyor!” türküsünü çığırmak gibi bir niyetimiz de olmadan.
Sayın Başbuğ’un anlattığı ülkemizde yaşanan ilk darbedir. “İhtilal” “İnkılab” kelimeleriyle tanımları yapılan ve yapıldığı günü İkinci Cumhuriyetin kurulduğu gün ilanından utanılmayan 27 Mayıs’ı anlatmaya şöyle başlamış.
“Eğer Menderes 25 Mayıs 1960 günü Eskişehir’de erken seçim tarihini açıklasaydı, 27 Mayıs askeri darbesi büyük bir olasılıkla önlenebilirdi.”
İtirazcıların, ona karşı söz yarışına girenlerin hücum hattına düşmeden gerçeği, sadece gerçeği arayacağız, bu cümleyi merkezimize alarak.
İnsanımızın okuma özüründen bir daha söz edersek, Menderes Eskişehir’e gelmeden neredeydi ve ne olmuştu sorularına cevap aramak zorunda kalırız.
Deniz yolu ile İzmir’e geçen Başbakan’ı, Çanakkale Boğazı’nda gece yarısı karşılayan ve uğurlayan kayıklardan boğaz sularının görünmediği ve Hayat dergisinin orta sayfasına basılmış o resimden kim haberlidir bugün? O Çanakkalelilerden hiç birinin neden bir anlatımı düşmemiştir şanlı Türk basınının gazete sayfalarına?
Gemi yolculuğunun sonunda varılan İzmir’in yaşadığı en coşkulu Menderes karşılama mitinginden neden bir görüntü yansımıyor şimdi sosyal medya ekranlarına en azından.
Meselenin sonra gelinen Eskişehir’de bir “Erken seçim” açıklaması olmadığını, o günlerin gazete ve dergilerini haydi diyelim o günlerde okuyamadı, fakat kitabını yazmaya durduğunda şöyle bir karıştırsa dahi, hemen anlayabilirdi İlker Paşamız.
Ordumuzda, erken seçim açıklandığında veya açıklanmadığında davranış karakterleri tesbit edilmiş “Darbe sınıfı” mı vardı ki, “önlenebilirdi” iddiasında bulunuluyor?
CHP’nin yarı resmi yayın organı sıfatını hak etmiş ve 27 Mayıs’la taçlanmış bir mizah dergisi olan Akbaba’ya kapak olmuş iki karikatürü tekrar koyuyoruz sayfamıza.
1958’in Eylül’ü biterken CHP’lilerin eline ulaşan “Darağacında eğlenen İnönü” resmi, İnönü’ye atfedilen kahramanlığı mı, demokratlığımı, yoksa mağlubiyet kompleksindenmuzdarip halkçıları morallendirecek bir yol göstermeyi mi anlatıyordu?
Doğru cevap üçüncü şıkta gizlenmiştir.
1957’de sandıklarda bir kere daha mağlup olanlar için tek hedef kalmıştır; o da ihtilale zemin hazırlamak, yaptırmak, yapmak...
“Şartlar müsait olunca ihtilal meşru olur” diyen bir İnönü, Meclis’te yaptığı bir konuşma ile de ihtilalcilere yol göstermiştir.
“Sizi ben bile kurtaramam!”
Sayfamıza aldığımız ikinci Akbaba kapağı ise 01 Ocak 1959 tarihlidir. Yılbaşı kutlaması yapan CHP üst yöneticilerine İnönü diyor ki: “Tanrı hepimizi 1961’e kavuştursun!”
Sofranın donanımı, o günün Türkiye’sinde olduğu iddia edilen yoklukların doğruluğunu gösterirken, İnönü’nün kadeh tokuşturduğu Günaltay’ın kimliğini de öne çıkarmıştır.
1959 yılı CHP için önemlidir. O yılda, CHP teşkilatlarında görev almışlar tarafından bir ihtilalin yapılacağı ve Menderes’in asılacağı dillendirilmeye başlanmıştır.
Bu tehditlerin tanıklarından bazılarının Yassıada Mahkemelerini izlemeleri o günün medyasına haber konusu olmuşken, İlker Başbuğ Paşa’nın erken seçim açıklaması olsaydı arzusu dayanaksız kalır.
İnönü neden önünde bir yaşanmamış 1960 varken, 1961’e tam kadro kavuşmayı diliyor? Birkaç ihtimal var: 1961 seçim yılıdır ve CHP o seçimde mağlubiyet serisine son vermek istiyor. Bir diğer ihtimal ise 1960 yılının ihtilal yılı olduğuna ve 1961 yılında başbakan olunacağına inanmak.
Yarı resmi parti organı dergi yayınlarıyla teşkilatını “umutlu” tutan CHP’nin işini kolaylaştıran işler de oluyordu Türkiye’de. DP’nin başarmaya çalıştığı “Tahkikat Komisyonu”ndan CHP’nin kaçması değil burada vurgulayacağımız olay. Bu konu el değmeden beklemektir araştırmacılarını, sosyologlarını.
1959 Şubat’ında Londra’da bir uçak kazası geçiren Menderes’i milletin bağrına basması mitingleri, törenleri... Ve Anadolu şehirlerinde, kasabalarında, köylerinde yankılanan “Çelik Kanatlı Menderes” destanlarının İnönü öfkesinin kabarmasına yaptığı tazyik de değil anlatmak istediğimiz...
1960 darbesinin “müteharrik makine”si İstanbul Üniversitesi’nin 1960 yılında bir skandalla anılmaya başlamasının rolünü tam tesbit etmeden, yani iddiaları ve sonucunu bilmeden yapılan “27 Mayıs” değerlendirmelerinin en sonuncusu İlker Başbuğ Paşa’nın konuştuklarıdır, yazdıklarıdır, kanaatine getirir herkesi.
Bir diploma skandalı alevlenir 1960’ın ilk aylarında, Hukuk Fakültesi’nde. Olaylar başlar, başlatılır. Ankara 555 K parola dangalaklığıyla nacak 5 Mayıs’ta devreye sokulur.
Çelik Kanatlı Menderes’in yakasından tutulduğu yayılır ortalığa; ihtilalcilere cesaret olsun diye.
“Erken seçim kararı almış bir hükümete karşı bir askeri darbenin gerçekleştirilmesi, açıkça milletin siyasi iradesine de vurulacak bir darbedir.”
Erken seçim kararı almış olsa da, almamış olsa da Menderes Hükümeti’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi ve meşru hükümeti olmasını kabul edememe kompleksinin dışa vurumu bu ifadelerin sahipleri veya sempatizanları 28 Şubat’ta Kartel medyası artı FETÖ ortaklığının en azından sessiz yanlısı oldular. İnönü’nün bahşettiği “Tabii senatörlük” gibi makam bekleyenler ise çalışma grupları oluşturmuşlardı.
Şu karar alınsaydı, İnönü’nün kurtarmak istemesine olumlu cevap verselerdi gibi afaki tezlerle 27 Mayıs’ı işte böyle anlatan çok olur. Meraktan yoksun bırakılmış ve okuma özürlü kılınmış insanlarımız çok oldukça...
Alınmak yok! Bu tartışmalar bir gerçeği gösteriyor: Türkiye’nin hesaplaşmadığını, hesaplaşmaktan hep kaçındığını... Hiç kimsenin sözü bitmedi daha, ilk ihtilal üstüne...
28 Şubat’a ne zaman gideceğiz?
Türkiye’nin hakiki sahibi ve efendisi köylüdür”
İnönün’ün kitaplar dolduracak daha böyle pek çok özdeyişlerini hatırlarız.
Gelelim Menderes’e. Onun da özdeyişleri çoktur. İşte bir kaçı:
“Ben kendime sabık başvekil dedirtmem!”, “Vatan bize borçludur”, “Siz isterseniz hilafeti bile iade edersiniz”.
O günden yansımalar