İran da seçimler öncesi yapmaya çalıştığımız durum tespit
çalışması sırasında, acaba bu seçimler sonrasında da ülkede sokak siyaseti
yeniden canlanır mı sorusunu tartışıyorken, Türkiye den gelen haberler bizleri
çok şaşırttı. Söylenenlere göre eylemlere katılanlar ortalama insanı teşkil
ediyordu ve bu tarzda büyük bir sosyal hareket daha önce hiç ortaya çıkmamıştı.
Ancak gidişatı biraz takip edince, en sıradan eylemlerin bile müdahalesiz
gelişemeyeceğine olan inancımızı tekrardan pekiştirmiş olduk. Türkiye deki
sokak siyaseti sıradan insanların adaletsizliklere artık yeter dediği
eylemlerden çok, iktidar ve muhalefetin uzun süredir ülkeyi kutuplaştıran
söylem ve eylemlerinin bir sonucuydu.
Eylemlere katılanların birçoğunun sürekli adalet talep
etmesine rağmen, eylemlerin asıl amacı açık bir şekilde iktidarı hedef almaktı.
Ancak bizi üzen asıl nokta, birileri nasıl 1980 lerde insanlarımızı sağcı-solcu
olarak ikiye bölmeyi başarmışsa, aynı şekilde bugün de toplumumuzu
kamplaştırmayı başarmış olmalarıdır. Diğer yandan gazetemizin yazarlarından
Adnan Öksüz ün de belirtmiş olduğu gibi eylemler hiçbir şekilde İslami bir
nitelik taşımamaktadır. Nasıl Amerika da bir şeyleri değiştirmenin yolu WASP
(White-Anglo-Saxon-Protestant) geleneğini ikna etmekten geçiyorsa, Türkiye de
de saç ayağının en önemli ayağını Sünni gelenek oluşturmaktadır. Tam da bu
sebeple benim kanaatim, kendini siyasal anlamda Sünni geleneğin bir parçası
olarak gören kesimin desteğini alamayan hiçbir girişimin Türkiye de başarılı
olamayacağıdır. Ancak yine de bu eylemler iktidar, muhalefet ve tüm toplum
açısından çıkarılması gereken dersleri içerisinde barındırmaktadır.
İktidar Cephesi
İktidar olayların çıktığı ilk günden bu yana sürekli
darbeci geçmişe referansla dış güçler ve CHP üzerinden kendisinin tarihin doğru
tarafında durduğunu onaylatmaya çalışıyor. İyi de iş bu kadar basit değil.
Türkiye de gerçek anlamda bir demokrasi sorunu var. Çünkü artık demokrasi,
Başbakan ın Fas ta dile getirdiği gibi, sadece parlamenter sistemin varlığı ile
tekdüze bir şekilde ölçülmüyor. Artık demokrasi toplum içerisinde var olan
herkesin haklarını tam manasıyla teslim etmekle ölçülüyor. Daha da önemlisi
insanlar artık gayri safi milli hasıla (GSMH) gibi rakamların sürekli arttığını
dile getirmeyle, yaşam kalitelerinin artmadığının farkındalar. Refahla ilgili
öznel göstergeler peşindeler, bunları yemiyorlar. Hele hele sebebi ne olursa
olsun polisin, gündelik hayatlarına devam eden insanlara bile bu kadar kaba
kuvvet kullanmasını bu devirde kimse kabullenmiyor. Ortada bir ayırt etme
sorunu olduğu açık, eylemlerde şiddet kullananları anlıyoruz ama eylemlerle
alakası olmayanlara uygulanan şiddetin vebalini kim ödeyecek
Muhalefet Cephesi
Bizim insanımız maalesef haklı durumdayken haksız bir
duruma düşmeye bayılıyor. İktidar hem iç politikada hem de dış politikada son derece
çuvallamış bir durumdayken, adeta onu içerisinde hapsolduğu gündemlerden söküp
kurtaran muhalefete herhalde sonsuz şükran borçludur. Üstelik bunu, bir düşünce
bir yerde tutarsa her yerde tutar mantığıyla, Arap Baharı na benzer bir şekilde
sıradan insanları kullanarak yapmaya çalışıyor. Yahu siz de bizim gibi Arap
Baharı nın sadece içeriden yükselen bir dalga olmadığını söylemiyor muydunuz
Şimdi size de ne kadar dış güçlerle bağlantılı çalışıyorlar deseler haklılar.
Bu sürecin kazananı, eylemlerin geleceği ile ilgili hala yoğun bir beklenti
içerisinde bulunan muhalefet sayesinde AKP olacak gibi görünüyor.
Çıkarılması Gereken Sonuçlar
Bu süreç ne zaman tamamlanır bilinmez. Ancak bize göre
çıkarılması gereken iki sonuç vardır. İlki, birilerinin bu topraklarda asla
huzur istemeyecek olduğu gerçeğidir. Bir gün önce insanlarınızı birbirine
kırdıran terörü bitirirsiniz, ertesi gün terörden daha tehlikeli insanlarınızı
birbirine düşüren başka olaylar çıkar. Nitekim olaylarla ilgili olarak
hükümetin yıllarca sırtını sıvazlayan ABD, AB ve kimi uluslararası kurumların
gerektiği zaman nasıl tekmeyi vurabilecekleri yaptıkları açıklamalarla bir kez
daha ortaya çıkmıştır. İkinci olarak da özlenen toplumu yakalamak için yeni bir
siyaset ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu yeni siyaset, kutuplaşan toplumu yeniden
barıştıracak yeni bir dile, devlet ile toplumu yeniden kaynaştıracak yeni bir
ilişki biçimine ve ülkenin uluslararası arenada arzu edilen noktaya ulaşması
için yeni bir ölçüte karşılık gelmelidir. Bu noktada sorumluluk alması
gerekenler derhal bu ihtiyaca göre siyaset yapmalıdır.