Gözümüz gül, dilimiz bal, kulağımız tatlı dil ister. Yar sevgisi, diyar sevgisi, can ve tenimizin gıdası olurlar.
Aç bir insanın önüne konulan yemeklerin en lezzetlisi ilk kaşıkla aldığıdır. Her lokmada yemeğin lezzeti azalmaya başlar.
Aynı yemeğin birinci kaşığının tadı ile kırkıncı kaşığın lezzeti aynı değildir.
Ruhumuzun ve nefsimizin gıdası olan ilim, şan, şöhret, makam, ün, un gibi şeylerden hangisiyle doyuma erersek öbürünü ihmal edebiliriz.
İlimde, sanatta şöhreti yakalayan kişi, şöhretin zehirli gülüne veya zehirli balına aldanıverirse, ilim ve sanatının sonu olur.
"Şöhret afettir" demişler ama şöhrete prim vermeyen ve kendini şöhrete ulaştıran yolda durmadan devam ederse afet olmaz, rahmet olur.
Şöhret, zakkum çiçeği gibi görüntüsü güzel ve çekici ama yiyeni zehirler.
Müverrih Raşid, "Deve kervanlarının boyunlarındaki çan sesleri kervanın şöhretini yayarken yolkesen haramileri de yağmaya davet eder. Dünyada âdeme şöhret kadar büyük düşman yoktur anlamında şöyle der:
"Eder savtı ceres rahı hatarda daveti rehzen
Hele dünyada yoktur âdeme şöhret kadar düşmen"
Şöhret, şöhreti isteyenin önünden kaçar, şöhret istemeyenin ardından koşar, ve o adamda dönüp şöhretin yüzüne bakmaz. Çünkü o, şöhretten daha tatlı şeyleri görmüş ve onun ardından gitmekte.
Mesela, Leyla nın aşıkı olan Mecnun un kazandığı şöhreti, onun döneminde yaşayanlardan kimse kazanamamıştır.
Şair Faizi, akıllıların kazanamadığı şöhreti Mecnun un kazandığını ifade için şöyle der:
"Kaysı gör Mecnun iken alemde şöhretgirdir
Hiç seni bir kimse yadeyler mi âkildir deyu"
Şöhretten kaçan İmam Ebu Hanife ve diğer mezhep imamlarının sahip olduğu şöhrete, çağlarının kralları, valileri ulaşamamışlar.
Şöhret, kralların önünden kaçarken, kralların gözü ondan başkasını görmez. Şöhret, imamların ardında, onlar da dönüp bakmaz.
Şöhretperestler, Hakperestlerin sahip olduğu şöhreti kıskanırlar, ulaşamadıkları için yermeye, yıpratmaya çalışırlar.
"Gözü dünya mı görür aşıkı dîdâr olanın" diyen şair gibi şair Eşref de:
"Kıymeti dünya nedir indimde var eyle kıyas
Cenneti bir habbeye satmış Ademzâdeyim"
Yani ben, bir buğday tanesi için cenneti satmış Adem in oğluyum. Dünyaya ne kadar değer vereceğimi sen kıyas eyle" diyerek şöhret şöyle dursun dünyanın tamamına sırt dönmüş ama her ışığa karşı göz kapayan, her zirveye zırva diye bakanların olduğunu da bildiğinden, bu insanlardan hiç bir şey istemem. Yeter ki mezar taşımı çalmasınlar anlamında:
"Gözlerim ebnâyı Ademden o rutbe yıldı kim
İstemem ben Fatiha tek çalmasınlar taşımı" deyivermiş.
Kelle koltukta kahramanca yürüyenler, kelleler üzerinden koltuğa oturanlar tarafından kellesi alınmaya çalışılacaktır.
İlmine, sanatına göz nuru dökenler, gözü oynaşta olanlar tarafından yıpratılma oyunlarıyla baş başa kalacaklar.
Kazanmak için kan ter içinde kalanlar, gölgede esneyerek ömür tüketenler tarafından aşağılanma tarafına gidilecek.
İlerlemek için ilim yolunda dirsek çürütenler, tembellik minderini çürütenler tarafından çürütülmek istenecekler.
Alın teri dökenler, Alnı terlemeyenler tarafından aşağılanacaklar.
Ekmeğini taştan çıkaranlar, başladığı işin her hayırlı işi her şeye rağmen üstesinden gelenler, Karada gemiyi yürütenler, Her türlü engeli aşanlar, on parmağında on marifet olanlar, İşin yolunu yordamını bilenler, bu türlü yıpratma, aşağılama, çürütme, yok etme eylemlerine bakmadan, hiç aldırış etmeden, onları da şöhretinin gölgesinde serinletmeyi bilenlerdirler.