Siyasi denetimli serbestlik...

Abone Ol

Hatırlıyorum… Sayın Gül ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Birliği’nden görüşme tarihi almak için çok gayret sarf ettiler. Büyük bir mücadele verdiler… Avrupalı liderlerle sabahlara kadar konuştular, destek talep ettiler…

O günlerde, Avrupalı liderler de, Türkiye’nin yeni yönetimini pek sevmişti. Reformlar ve benzeri açılımlar yapılıyor, taraflar birbirlerine gülümseyerek bakıyorlardı.

Zaman geçtikçe evden dumanlar yükselmeye başladı.

Aksırmalar, gözyaşılar, memnuniyetsizlikler dışa vurulunca, taraflar kılıçlarını çektiler, yeni pozisyonlar aldılar.

Avrupa bizi gerçekten sever miydi? İyiliğimizi ister, bizim huzur ve sükûn içinde yaşamamıza destek verir miydi? Yoksa çıkarlarını, bütün insani değerlerin üstünde mi tutardı?

Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye olma serüveninde tuhaf köprüler geçti, değişik virajlarda savruldu.

Bir türlü kendi coğrafyamızın, kendi inanç zeminimizin ne dediğine, ne demediğine bakamadık. Bu topraklardan, yeni bir ışık, yeni huzur deryası, insanlık dersleri çıkarılamaz mıydı?

Kendimiz kalarak, insani değerleri, adaleti, vicdani, merhameti öne çıkaramaz mıydık?

Mesela, gelir dağılımını tabana yayamaz mıydık? Mesela, üsttekilerle alttakilerin arasındaki uçurumu aza indiremez miydik? Mesela, beş yüz ailenin elinde bulunan paranın, aslında, milyonlarca insanın cebindekine eşit olduğunu… Burada bir eşitsizlik ve köhne yapı olduğunu bilerek, yeni bir açılımın, hakkaniyetin adımını atamaz mıydık?

Yapılması gerekenleri yapamadık… Örnek bir yönetim… Numune-i imtisal bir idare, hukuk, yaklaşım ortaya koyamadık… Herkesin gıpta ile bakacağı bir sistem oluşturamadık…

Döndük, geçmişte eleştirdiğimiz, yergiler dizdiğimiz Batı’nın normlarıyla hareket edersek, paralar, yatırımlar bize akar… Görünümüz pozitife yükselir, ahval şirin olur belledik…

Oldu mu?

Sonra ne yaptık? Tam tersine çıkışlar sergiledik… Bu kez, tam inkârcı, hem iple bağlı, hem nizahcı role büründük.

Hem severim, hem ağlarım, hem razı değilim, ama senden kopamam şarkısı eşliğinde işleri yürütmeye çalıştık.

Hayat ikilem kaldırmaz.

Siz kimsiniz, sizi tanımıyoruz, hadi ordan söylemleri eşliğinde, Batı, bizi siyaseten denetime aldı.

Batı, bizi denetliyor anlayacağınız… Ne yapıyorsunuz, olmaz böyle, kabul edilemez diyebilirsiniz… Ama gerçek böyle… Değiştirerek söyleyeyim… Siyasi denetimli serbestlik maddesi gereği şimdilik dışarıdayız anlayacağınız… 

Lakin… Sözleşmeler yapmışsınız, imzalar atmışsınız. 

Ya bundan böyle imzalarımı geri çekiyorum diyeceksiniz, ya da usul usul siyasi denetimli serbestliğe razı olacaksınız.

Ne yazık ki, idarecilerimiz ikinciyi tercih ettiler şu anda.

Hâlbuki hukukun üstünlüğü konusunda… İnsan hak ve özgürlükleri bağlamında… İnsanın ve mülkiyet hakkının dokunulmazlığını öne çıkarmak, zaten inancımızın, Kur’an’ın emri iken, sanki birileri bu değerleri bize dayatınca hatırlamış gibi hareket ediyor olmamız, tam bir ahmaklık…

Bu ahmaklığa son vermek gerekmez mi? Kendimiz için, insani değerleri, hukukun lazımlığını… Adaletin herkes için elzem olduğunu… İnsan hak ve özgürlüklerinin temel hak olduğunu haykırarak… Yönetim biçimimizin esası yaparak yola devam etmek mümkündür…

Yapabilir miyiz? Umudum az… Vizyon gerek… Vizyon.