Siyasete nebatat karışmışsa ayıklanması zordur

Abone Ol

YENİLEN TURPUN KOKUSU SONRA ÇIKARMIŞ.

“Türkiye bir tarım ülkesidir!”

Orta öğrenim sıralarında her öğrencinin duyduğu bir bilgidir bu.

“Türkiye, bir tarım ülkesi olarak iddiasını sürdürüyor!”

Okullarda öğretilen ilk cümlenin bu şüpheli halini söyleyen ise Tarım Bakanıdır.

Tarlada kalan ürünler ve yetersiz taban fiyatları haberleri, mevsiminde dahi gündeme giremezken, ülkenin bir tek sebzesi siyasi konuşmalara ve gazete manşetlerine malzeme olmaktadır.

Çok tüketildiğinden mi?

İhracat rekoru kırdığından mı?

Hayır!

Adı duyulduğunda, insanlara, muhalif ya da muvafık (iktidarcı) ayırımının rengini veren bir sebzedir bu.

Turp!

Merhum Demirel’in ilk gelişlerinden birinde, icraatlarını anlatırken, beklentilileri sevindirmek için müjde verir gibi söylediği “Turpun büyüğü heybededir” cümlesinin, 2025 yılında Cumhur İttifakınca sindirme amaçlı tekrarı, sofralarda yer bulamayan turpu, “siyasi turnusol” (kim, kimden yanadır ayracı) özelliği olan tek sebze yapmıştır.

Kayıtlardaki bu siyasi örneklerde ebadı ve bulunduğu yer öne çıkarılan turpun, hedefe konan veya konmuş siyasileri tarif etme ve raporlama özelliği de vardır ve Türk siyasi hayatından hatırlattığımız o heybetli halinden çok önce nebati gücü dolayısıyla konuşulmuş ve gazetelere yazılmıştır.

“Turp gibi” deyimini anlatıyoruz.

İlk siyasi slogan oluşu bu deyimin, 27 Mayıs İhtilalinden sonradır.

Celal Bayar’ın Kayseri cezaevinde yattığı günler… Dışarıda ‘Onu da asalım’ nümayişleri yapılıp tedavisi ‘’Turp gibidir’’ başlıklı gazete yazılarıyla engellenirken, her cinayetin tarihe kayıt edildiğinden şüphesi olmayan bir kalemşor, ‘Bayar’ın hasta olduğunu herkes biliyor. Kaç kere doktorlar geldi, kaç kere yattı, kaç kere kriz geçirdi, malûm…’ diye yazmak zorunda kalmıştı.

“Turp gibi” deyimini anlatıyoruz.

 Tutuklu Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık’ın, hukuki itirazlarına dahil edilen “Tedavi gerektiren hasta” halini, Adli Tıp Kurumunun kabul etmemesini, “Yalan çürütme” olarak gören, algılayan bir gazete,(Yeni Akit) “Turp gibi” olduğu iddiasını haberine başlık yapmış. Tarih 22 Temmuz 2025.

01 Ağustos tarihine erdiğinde Türkiye, “Ahlaktan, edepten yoksun bir gazete” isyanıyla çalkalandı haber siteleri.

AKP kurucularından ve eski TBMM Başkanı sıfatları anılarak haberi yazılan Bülent Arınç, gazeteci Hasan Basri Akdemir’in Youtube kanalına konuk olmuş.

“Bir utanmaz gazete var. Ahlaktan, edepten yoksun bir gazete. Gözlerini hırs bürümüş.”

Sayın Arınç, tutuklu belediye başkanı Murat Çalık hakkında “Turp gibi” iddialı başlığını atan gazeteyi eleştirmeye durduğunda, programın sahibi ve sunucusu gazetecimiz Sayın Akdemir şöyle bir soru sorsun isterdik.

Sayın Arınç, öfkenizi yansıttığınız o gazete, partinizi iktidara taşıyan solcu ve Masonik basınla sacayağı oluşturmuştu. O günlerde özellikle Saadet Partisi ve rahmetli Erbakan hakkında, partiniz elemanlarınca üretilen, tekerlekli sandalyede yaşıyor hala makam peşinde gibi demeçlerden yaptığı haberlere tepki vermemiştiniz. Mağdurun konumu mu sizi böyle üzüyor?

“Turp gibi” başlığıyla yaptığı haberi, Sayın Arınç, bir daha yazmayacağımız o sıfatlarla değil de, partimizin iktidara gelmesinde emeği olan, beraber yürüyüp ıslandığımız bir gazete, Cumhur İttifakının hukuki bir icraatını, partimizi korumak adına diyeceğimiz bir saikle sahiplenmiş ve bizim tepkiler dolayısıyla benimsemekte zorlanacağımız bir başlık atmıştır, şeklinde anlatsa idi ne olurdu; ya da niçin böyle diyememiştir?

Vaktini doldurmuş bir eski politikacı da olsa gazeteci Sayın Akdemir’in karşısındaki, sansasyonel  cevapların üretildiği köpük soruların değil, dayanağı olan hesaplaşma sorularının gündeme taşınmasını beklerdik.(Gazetecimiz Sayın Akdemir’e not)

Partisinin taraftarı bir gazete üstünden popülerliğine cila yaparken Sayın Arınç, “Ben ekonomist değilim, ben hukukçuyum” da diyor, paylaşılan haberinin bir yerinde.

Haberlerine, “AKP kurucularından ve eski TBMM Başkanlarından” diye başlanan  Sayın Arınç, her fırsat bulduğunda “Hukukçu” olduğunu tekrarlıyorsa, bilinçaltında, Milli Görüş’ün dört partisi kapatılırken, gerekeni yapamamanın ya da tam teşekküllü inanamamanın sızısını mı taşıyor, sorusu da bizim aklımıza gelmiş olsun. Waldo, muhalefet görevini destansı bir gayretle yapmaya çalışan Milli Görüş partisine çok uzaktadır zira…

Sayın Arınç’ın “Ekonomist değilim” demesine de geleceğiz.

Bugüne kadar kim Sayın Arınç’a “Ekonomist” gözüyle bakmıştır; İttifakın içi ekonomist kaynıyorken üstelik.

İki ihtimalli bir hesap var burada.

Birincisi, Sayın Erdoğan’a mesajdır. Ekonomist olan zatı alinizdir. İcraatlarınıza bir itirazımız yoktur.

İkinci ihtimal ise halka yöneliktir. Enflasyonu, pahalılığı, geçim sıkıntılarını ben de görüyorum. Fakat ben ekonomist olmadığımdan, beni ne bu duruma düşmenizle, ne de kurtarmamakla suçlayamazsınız.

Yazdıklarımız burada biter mi? Hayır! Olayları mizahi düşününce, her şey bir plan dahilinde mi cereyan etti acaba, kuşkusundan da kurtulamıyor insan.

Güreş sporunun deyimiyle soralım; saha çamurlu olsa da..

İki puan alan kim?

NOT: 12.08.2017 Tarihli ve  ‘Sol taktik mi, taktikleri takiyye mi’ başlıklı yazımız ve 22.06.2019 Tarihli ‘Asma hobilerini tatmin ederlerken’ başlıklı yazımız konu ile ilgilidir; tekrar okunsun isteriz.

ANILAR ANILARI GETİRİR AKILLARA

(Altan ağabey hakkında vefatından sonra çok şey yazılıp söylendiği için, burada sadece muhabirliğinden bahsedip bir hatıramı anlatacağım...

1982 Eylülü’nün bir öğleden sonrası idi. Milliyet’in dış haberlerinde çalışıyordum. Cağaloğlu’ndaki binada gazetenin ertesi gün çıkacak dış haberler sayfasını vermiş, arkadaşlarla çene çalıyorduk.

Türkiye’nin gündeminde o günlerde Cevher Özden, yani Banker Kastelli vardı. Kastelli birkaç hafta önce İsviçre’ye kaçmış, oradan da Tunus’a geçmişti.

Odada Altan ağabey de bizimle beraberdi ama dikkat ettim, devamlı saatine bakıyordu. “Bir randevumuz mu var?” diye sordum, “Sıcaktan bunaldım, vakit de geçmiyor” cevabını verdi.

Biraz sonra “Ben dışarıda şöyle bir dolaşayım, haydi eyvallah, görüşürüz” deyip çıktı...

Gazetenin bir sonraki günkü manşetinde Tunus’tan iade edilen Banker Kastelli’nin polislerin arasındaki dönüş yolculuğunun hikâyesi ve Altan ağabeyin Kastelli ile yaptığı atlatma mülâkat vardı!

Meğerse iki gün önce Tunus’un Kastelli’yi Türkiye’ye iade kararını hangi uçakla geleceğine kadar öğrenip biletini almış, “Ben dışarıda şöyle bir dolaşayım, haydi eyvallah, görüşürüz” deyip bizim dış haberler odasından çıktıktan sonra doğruca havaalanına gidip Tunus’a gidecek uçağa binmiş, Kartaca Havaalanı’nda uçaktan inmemiş, Kastelli ve polisler ile beraber geri dönmüş, dönüş yolunda da o atlatma mülâkatı yapmıştı.)

Habertürk sitesinde 28.07.2025 tarihinde, “Muhabir” başlığı altında yayımlanan bu makalenin yazarı Murat Bardakçı’dır.

Türk basın tarihinde önemli bir yeri olan merhum Altan Öymen’i anlatan Sayın Murat Bardakçı’nın bizzat içinde görevli olarak bulunduğu bu anısı, bizim neslimize hafıza tazeleme imkanı verirken, yeni gençliğin merakına da umarız zil çaldırır.

Olayın analizini yapmak istiyoruz; anlatılan ve bizim de hatırladığımız veriler yardımı ile.

Kırmızı bültenle Interpol teşkilatına arattırılan bir banker var ortada. O günün hükümetinde sarsıntıya sebep olmuş kaçışı sonrasında istifa eden Turgut Özal’a “Yürü” denilmiş olması ise biraz yan taraftaki hesap olmalıdır.

Sayın Bardakçı’nın “Atlatma mülakat” dediği o Altan Öymen gazeteciliğinden akılda kalan nedir? Mülakattaki Altan Öymen farkı nedir?

Kaçak bankerin getirilmesinde görevli olmasını kendi gazetesinde dahi bir sır perdesi arkasına saklayan Altan Öymen, sıradan demesek de adı duyulmayan bir muhabirden farklı olarak hangi bilgileri almıştır muhatabından ve hepsini mülakatına yansıtmış mıdır?

Arşive girmedim ama o mülakattan benim aklımda, Interpol’ün yakalayıp, Türk Emniyetine teslim ettiği bankerin “Param var, gayrimenkullerim var; borçlarımı ödeyeceğim” gibi bir cümlesi kalmış. Kısa süre sonra serbest kalmasına ise İnterpol, yeni bir isteğiniz olduğunda dikkate alınmayacaktır, tepkisi vermişti.

Teslim alan emniyet müdürünün, kelepçe takmadım, ona akıl verici konuşmalar yaptım, dediği o banker olayında, ne merhum Altan Öymen’e, ne de anlatıcı Habertürk yazarı Sayın Bardakçı’ya olumsuz bir düşünce kırıntısı yüklemek gibi bir niyetimiz olmadığı da bilinsin.

Önemli gazetecinin, mülakatı da önemlidir, kanaatimiz dolayısıyla, ortamdaki “Diploma” koduyla yazılıp, çizilen ve her gün yeni bir şekle bürünen “Milli” bir meseleye rağmen, bu konuyu yazmayı tercih ettik.

Suya sabuna dokunmamak tercihimizdi ama bize bir çağrışımı da oldu, Sayın Bardakçı anlatımının.

Geçen yüzyılın sık yaşanan petrol krizlerinden birinden başarıyla çıkmış bir bakanımızın belli bir gençlik grubuna, bir özel programda anlattıklarını hatırladım.

‘’Resmen petrol alamıyoruz. Ambargo var, üretici ülkeler satmıyor. Üretim durmuş, her yerde kuyruk var. Bakan olunca, Akdeniz’deki korsan petrol tankerlerinden birini aradım, anlaştık. Geldi bizim rafinerimize boşalttı. Böyle atlattık o krizi.’’

İlk defa duyduğum bilgilerin kışkırtmasıyla, neden siz, sorusu düşmüştü o an aklıma. Sizden önceki bakanın, bu işleri bilmese dahi akıl verecek ve korsan petrol satıcılarıyla temas sağlayacak danışmanları yok mu idi, şıkları da vardı, o neden siz, sorumuzda.

Galiba anlatabildim.