Terör almış başını gidiyor, liderler birbirlerine meydan okuma yarışı içindeler. Ne yazık ki, her partinin tabanı da karşı tarafın üslubundan şikâyetçi. Seçim kampanyası sırasında başlatılan kavgacı üslup hâlâ devam ediyor. Terörün giderek arttığı, bazı illerin birbiri ile ve bazı ilçelerle irtibatının kesildiği, her gün 3-4 şehidin geldiği bir ülkede eğer liderler kavga yerine konuşmayı ve uzlaşmayı beceremiyorlarsa ülkeye nasıl hizmet edecekler Söz gelimi AK Parti tabanı MHP ile koalisyon hükümeti kurulmasından yanaymış ama Bahçeli’nin üslubundan rahatsız oluyormuş. Buna karşılık CHP ile AK Parti arasında koalisyon hükümeti oluşturulmasına da iki partinin tabanları sıcak bakmamış. Bu arada çözüm süreci diye yola çıktıkları HDP ile zaten iki partinin tabanı bir araya gelemeyeceğini düşünüyormuş. Olumsuzlukları sıralamak, yapılan işleri eleştirmek kolaydır, ancak, olumsuzluğu giderecek yeni bir teklif sunulmadığı sürece sadece eleştiri, eleştirinin sahiplerini haksız konuma düşürür.
Artık PKK terör örgütünün varlığı ve eylemlerinin sebebinin ülkemizin iç sorunları olmadığını, dış kaynaklı bir projenin ülkemize yansıması olduğunu sanıyorum herkes görüyor ve biliyor. Kitleler bu durumun farkında iken siyasi partilerin liderlerinin ülkemizdeki terör olayını görmüyor, görüyorlarsa da ciddiye almıyor olamazlar. Çünkü böyle bir yaklaşım ülkemiz üzerinde planları olan ülkelere hizmet anlamına gelir.
Bu noktaya liderlerin üslubunun sertliğinden geldik. Bu köşede daha önce de çeşitli kereler dikkat çektiğim gibi seçim kampanyasının başından itibaren siyasi partilerin liderleri sanki bir daha aynı masa etrafında hiç oturmayacaklarmış gibi hareket ettiler. Öylesine ağır eleştiriler yapıldı ki birbirlerinin yüzüne bakamayacak noktaya geldiler. Seçimlerden tek parti iktidarına imkân vermeyen bir sonuç çıkınca ister istemez tüm parti liderlerinin karşılıklı oturma, görüşme ihtiyacı hâsıl oldu. İlk anda, seçim kampanyası geride kaldı, o zaman yapılmış eleştiriler de unutuldu gibi bir hava estirildi ama gelinen noktada görünen o ki, bazı liderler aynı çizgilerini sürdürüyorlar. Bu arada, terörün azması, Irak ve Suriye’deki çatışmaların giderek yeni bir boyut kazanması, ABD ve Almanya’nın PKK’ya yönelik müdahalelerden rahatsızlık duyması, hatta bu sebeple patriotları geri çekmesi, Türkiye’den kaçanlara kucak açmaları, özellikle Almanya’nın bazı terör örgütlerine destek vermesi karşısında Türkiye’de siyasiler arasında birliğin oluşması mecburiyeti varken partilerin birbirlerine karşı güç gösterisine soyunmaları, hiçbirinin üslubunu yumuşatmaya yanaşmaması işleri daha da çıkmaza sokuyor.
Bu arada özelikle muhalefet parti sözcülerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarını, “Türkiye’de darbe oldu da bizim mi haberimiz yok ” şeklinde nitelendirmesi sanıyorum toplumun moralini daha da bozuyor. Muhalefetin Cumhurbaşkanı’nın meşruiyetini tartışmaya açması, hatta bir takım bahanelerle karşı karşıya gelmemeye dikkat etmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı öfkelendiriyor, bu öfke ile olsa gerek sanki yeni anayasa yapılmış, başkanlık sistemi yürürlüğe girmiş gibi bir tavır sergilemesi de sanıyorum ortamı germekte etkili oluyor. Bu bakımdan muhalefetin halkın yüzde 52’sinin oyunu almış bir Cumhurbaşkanı’nın meşruiyetini tartışma konusu yapması ne kadar yanlış ise Cumhurbaşkanı’nın da siyasi parti liderlerine yönelik meydan okuyucu üslubunu sürdürmesi ortamı geriyor. Sonuçta analar ağılıyor, toplum bunalıyor, terör mesafe alıyor ve bankaların net kârı artıyor.