28 Şubat şartlarını stratejik olarak algılayabilseydik, bölünüp parçalanarak, marjinalleşerek ya da iktidarsızlaşarak değil, yeniden kendi değerleri etrafında büyük bir iddiayı kuşanarak ve güçlü bir siyasal hareket olarak ortaya çıkabilirdik. Yapmamız gereken, küresel sistemle işbirliği içerisinde gelişmiş olan Türkiyedeki statükonun alternatifi olduğumuzu ortaya koymak, bunu yapabilecek güce, siyasal birikime, fikri arka plana sahip olduğumuzu göstermekti. Ama, statüko ve elitler öncelikli hâle getirilince, geniş kitlelerin oyu alındığı hâlde beklenen olmadı, toplumun taleplerini dile getiren samimi, korkusuz ve kararlı bir siyasi hareket ortaya çıkmadı. Çünkü istenen zaten buydu.
Türkiye’de konjonktür partilerin ortaya çıkmasının sebebi; değişimin ideolojik olarak gösterilmesidir. Halbuki, değişim ideolojik bir şey değildir, stratejiktir. Siz, onu ideoloji olarak gördüğünüz zaman şartlar sizi değiştirir. Dün söylediğiniz şeyi ben söylemedim demeye başlarsınız. Değişimi takip etmek, değişimin önünde saman çöpü gibi oraya buraya savrulmak demek değildir. Siyasette marifet zoru başarmaktır.
Gelinen bu noktada, partilerin, statükonun merkezine doğru gittikçe çerçevelerini kaybetmeleri, toplumun büyük kesiminin bizim görüşlerimizin Türkiye’nin çıkarına olduğunu kabul ediyor olması tesadüf değildir. Bu yüzden şimdi bize yeniden ihtiyaç duyuluyor. Bu siyasette büyük bir güçtür. Bu güç, dört önemli toplumsal gruptan alınacak güçle arttırılmalıdır. Birincisi; Türkiye’nin entelektüel çevresi, ikincisi; Türkiye’nin kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları, üçüncüsü; Anadolu sermayesi, dördüncüsü ise gençlik hareketidir. Herkese kapımızı ve gönlümüzü açık tutarak, yeniden muktedir siyasetin adresi olmak durumundayız.
Halkın şu anda siyasal rehberliğe ihtiyacı var. Halkımız, siyasetteki bu kutuplaşmadan fevkalade rahatsız olmakta ve iktidarın ödevlerini yerine getirmediğini görmektedir. Millet eskiden siz doğru söylüyorsunuz, “ama” diyordu. Bugün gelinen bu noktada, bu “ama” ortadan kalkmıştır. Bir plan ve program dâhilinde, bütün Türkiye sathına yayılarak, yol gösterici bir siyaset ve üslubu yeniden topluma kazandırmalıyız. Kavga üslubu ile değil, yol gösterici ve yapıcı bir muhalefetle ve muktedir bir siyasal anlayışla siyasete öncülük yapıldığı zaman gerçek çözümün bulunacağına yürekten inanıyoruz. Çünkü bu milletin böyle bir potansiyeli var.
Toplumsal çözülmenin olduğu yerde, maneviyatçı bir söylemin karşılığı olacaktır. Bu kadar çok dışa bağımlı hâle gelindiği bir yerde, çözümlerini kendi medeniyet havzasında üreten yerli ve millî düşünceler etkili olacaktır. Bu milletin aslı olduğunu, tarihi, inancı, kültürü, değerlerini unutan, aslında kendini unutandır. Kendini unutana iddialarını hatırlatmak ancak kendini hatırlatmakla mümkündür. Giderek ağırlaşan şartlarla değil, kendi tercihleriyle kendine gelmek isteyenlere siyasal rehberlik yapma zamanıdır.