Bir seçim kampanyasının daha sonuna geldik. Yarın değil öbür gün, ak koyun, kara koyun belli olacak. Partiler en fazla seçim yasağı başlayıncaya kadar konuşacaklar. Ondan sonra söz hakkı bizim. Yani “seç-men”lerin.
Ecnebilerin “He-men (man yazılıyor da bizde böyle okunuyor.)”, “Süper-men”, “Spider-men”leri varsa bizim de “seç-men”imiz var. Bugüne bugün “seç-men”iz. Seçeceğiz ağa… Seçeceğiz de nasıl Elbette kavun seçer gibi değil… Peki ya nasıl Kampanya boyunca çalınan müziklere göre mi Kim güzel türkü söylemişse ona göre mi seçeceğiz Ya da kim çok bayrak asmışsa onu mu seçeceğiz Seçimde parayı sokağa saçalarcasına harcayanları, “Bunlar zengin bunda iş var!” deyip onu mu seçeceğiz Ya da o gülen fotoğraflara, çok şık elbiselere bakıp, “Bu fiyakalı giyinmiş, ense kulak da yerinde, en iyisi bunu seçelim!” mi diyeceğiz
Şahsen seçim kampanyaları sırasında afişler, durmadan gezen seçim arabaları, şarkılar, türküler, bayraklar vs. için harcanan kucak dolusu paralara acıyorum. Bunlardan birçoğu bizim paralarımız (seçimde sandalyesi olan partilere verilen paralar kimin kesesinden çıkıyor ). Aslında bir düzenleme ile bayrak, afiş, seçim vasıtalarının dolaşmasına tahdit getirilmeli. Her neyse, bunlara bakıp da rey verecek vatandaşlar bana göre kolay “seç-men”dir. Şahsen ben öyle kolay “seç-men” değilim. Barış Manço’nun bir şarkısı vardı: “İşte hendek, işte deve / Ya atlarsın, ya düşersin/ Baktın olmaz, vazgeçersin / Zordur almak bizden kızı!” diye… Biz de, “Zordur almak bizden reyi!” diyoruz.
Şahsen, şatafatlı seçim kampanyalarına, süslü cümlelere, hamasî nutuklara bakmam. Neye bakarım Ana hatlarıyla şu hususlara:
Bu ülkeyi, dolayısıyla bizi yönetecek iktidar adayları, gerçekten muktedir mi Muharrik-i bizzat mı
Bu ülkenin gerçekten bağımsızlığını düşünüyorlar mı Dostunu, düşmanını tanıyorlar mı Dostlarına şefkatli, düşmanlarına şiddetli olabiliyorlar mı
Halka hizmetten murat, yalnızca maddî hizmet değildir. Elbette insanın sağlığı, kullanacağı yolu, suyu, enerji ve mesken gibi ihtiyaçları düşünülecek. Ama insan sırf maddeden ibaret bir varlık değil ki Kalbi var, vicdanı var, nefis, sır, hafî, ahfâ gibi latifeleri var. Zahirî ve batınî duyguları var. İnancı var, mefkûresi var, ölüm sonrası hayatı var. Kendisini yaratan Rabbü’l Âlemîne karşı mükellefiyetleri var. İnsanın bu yönü düşünülmeyecek mi Gözetilmeyecek mi
Ülkede gerçek adaletin, kardeşliğin tesis edilmesi lazım. İthal nizamnamelere, koyma akıllara iltifat edilmemesi lazım. Bizi biz yapan değerlere sahip çıkılması lazım. “Bu vatan hepimizin” denilerek, müşterek yuvamıza cidden sahip çıkılması lazım.
Bir ülkenin gerçek bağımsızlığı, istiklâliyeti için güçlü ordunun olması lazım. Güçlü ordu için güçlü silah sanayinin teşekkülü lazım. Kimin zihninden bunlar geçiyor ..
Bu ülke ve bu coğrafya geçtiğimiz yüzyılda çok çileler çekti. Bize işkenceyi, esareti, köleliği reva görenlerle “karakucak güreşi” yapacak, “yan bağda” ile kaldırıp yere çarpacak idare lazım.
Bize; Sultanlar Sultanı olan Allahu Azimüşşân’ı hakkıyla bilip tanıyan ve itaat eden; yiğit, mert, özü-sözü bir, ecnebiler karşısında eğilip bükülmeyen, dimdik duran insanlardan müteşekkil bir idare lazım.
Tilki ile karga hikâyesini biliyorsunuz. Tilkinin kandırıcı sözlerine aldanıp ağzındaki peyniri kaptırıveren saf karga durumuna düşmeyelim. İnce eleyip sık dokuyalım. Başkasını bilmem. Şahsen ben, “Zordur almak benden reyi!” diyorum…