Bu yaşa gelinceye kadar kaç defa ağladığınızı hatırlar
mısınız
Kaç defa umduğunuzu bulamadınız
Kaç gece üzüntüden uykusuz sabahladınız
Evinizin yolunu bulamayacak kadar aklınızı kaç defa
kaybettiniz
Kol ve kanadınızın kaç defa kırıldığına şahit oldunuz
Baş ağrısı, diş sızısıyla kaç saat inim inim inlediniz
Böbrek taşı sancısıyla kaç gün kıvrandınız
Biz, ayrılamayız dediklerinizden kaç defa ayrıldınız
Bütün bunları dün olmuş gibi hatırlayanlarımız olabilir.
Hatta bazıları var ki, Yıl 1980, 12 Eylülün beşinci
günü, günlerden Salı ve ikindi üzeri bir baş ağrısı ki nerdeyse kendimi camdan
aşağı atıvereceğim diye başlar acılarını anlatmaya veya karakolda yapılan
işkenceler anlatılır.
Peki de ağrısız, sızısız, sancısız geçen yıllarınızı,
aylarınızı, günlerinizi neden hatırlamazsınız
Hatırlanamayacak kadar çoktur da ondan.
Hastalıklarımızı hatırlarız da sıhhatli günlerimizi
hatırlamayız.
Birlikte geçen günleri değil, ayrılık günlerimizi
hatırlarız.
Bu da normaldir ve olması gerekendir.
Çünkü hayatta asıl olan sağlıktır, hastalık gelip
geçicidir.
Birliktelik asıldır, ayrılık geçicidir.
Güneşin 365 gün doğup batması asıldır.
Güneş tutulması geçicidir.
İnsanız, 365 gün doğan, bizi ısıtan ve ışıtan güneşin
farkında olmayız, hakkında konuşmayız ama senede bir defa tutulan güneş, daha
tutulmadan dünya haber ajansları insanları bilgilendirir ve güneşin kara yüzünü
görmek için özel gözlükler bile satın alırlar.
Hayatımız da öyledir.
Köylerde, mahallelerde ve şehirlerde bir günde yapılan
iyiliklerin binde biri kadar kötülük yapılır ama kötülükler haber olurlar,
iyilikler ise haber olamazlar.
Eğer bir gün iyilikler haber olmaya başlamışsa ülkenin
battığını haber veriyor demektir.
Kötülükler asıl olmuş, herkes kötülüğü kanıksamış ve
iyiliği yapan adamlar aydan gelmiş gibi değerlendirildiğinden ülke bitmiş
demektir.
Hastalık, dert, keder, hasret, gam, ayrılık... gibi
geçici üzüntüler geldiğinde onları misafir gibi ağırlamalı ve ilaç yemeğiyle
uğurlamalı.
Kendi hatalarımızı Felek in üzerine yüklemek yerine
hatalarımızı önlemeye çalışmalı.
İbrahim aleyhisselam, kaşımızı, gözümüzü, saçımızı,
aklımızı, karşılıksız yaratanın, yol gösterenin, yediklerimizi ve içtiklerimizi
de yaratanın Allah olduğunu söyledikten sonra Hasta olursam şifayı veren odur
derken konuşmada edebin nasıl olacağını öğretir. Hastalanmada kendi kusurunu
söyler:
Beni yaratan ve yol gösteren O dur.
Beni yediren ve içiren O dur.
Hastalandığım zaman şifa veren O dur.
Beni öldürecek olan, sonra diriltecek olan O dur. (Şuara
süresi ayet 78-81)
Kahbe felek diyerek kendi kabahatimizi ve kapasitemizi
kapatma tarafına gittiğimizin farkında mıyız
200 devletin merkez bankasında bulunan paralar sizin olsa
bir nefesin karşılığı olamaz.
İsterseniz ağzınızı ve burnunuzu kapatınız ve bir dakika
nefessiz durmaya çalışınız da Rabbin size lütfettiği nimetlerden sadece bir
tanesinin kıymetini anlayınız.
Mafyanın kaçırıp suya batırarak mal varlığınızı istediği
zaman nefesin kıymetini anlamayı Allah nasip etmesin.
Rabbin sayısız nimetlerine şükür, sayılı imtihanlarına
sabretmek gerekir
Zayıf insanların silahı şikâyetmiş