Yaşanılan şu dünyada insan varlığı anlamlı. İnsan olmasa
dünyanın ve şu kâinatın hiçbir anlamı olmaz. Allah kâinatı insan ile
güzelleştirmiş. İnsansız bir dünya tasavvur etmek, düşünmek ve hayal etmek
ürkütür insanı. Düşünme başlı başına insan için. İnsan algısı bunları bütünüyle
kavramaya dönük.
Her dönemin insan rengi ve tutumu var. Bunu belirleyen
döneme renk ve ağırlık veren insanların sahip bulundukları bakış ve anlayış.
İnsan kendi dünyasını kararttığı gibi, dünyasını da aydınlatabiliyor.
İnsan bencil bir varlık. Kendini merkeze aldığında
dışındakileri görmez oluyor. Onları beniyle bütünleştirdiğinde veya kendiyle
özdeş kıldığında durum elbette farklılaşıyor.
İnsanı tanımlayan sözleri ve yüz ifadeleridir. Sözler
insandan kimi zaman güzellikler ile dışa vurur. Bu yüz ifadesinin durumunu da
belirler. Öfkeli sözler patlayınca yüzün rengi ve durumu değişir. İnsanın yüzü
kararır, yüz çizgileri sertleşir, bakışlarında bir haşinlik olur.
Sözün güzeli ruha dokunur. Ruh ince bir tül. En küçük bir
dokunuş insanı derinden etkiler ve bir kıpırdanış başlar. Güzeli güzel ile
buluşturunca hayatın bir başka tadı ve anlamı olur. Her şeyin bir ölçüsü
bulunuyor hayatta. Ölçünün sınırları kaçınca denge bozulur. Güzel insanın ruhundan
doğan güzellikler insandan insana yansır.
Şiir ve güzel sanatların insanı etkilemesi ruhtan doğan
inceliklerdendir. Güzel şiir güzel ruhtan doğar. Onlar insanın güzelliklerinden
süzülür.
İnsanın muhatabı insandır. İnsan karşısında insan bulunca
bir varlık olduğunu anlar. Güzellikler tohumu serpilince onun karşılığı da aynı
olur. Güzelliklerde bulunan, güzel davranan, güzel konuşan aynını bulur. Hoş ve
latif bir bakış insanı can evinden yakalar. Aşklar, sevgiler, bağlılık ve
dostluklar bundan sonra oluşur. Aynı ritim ile sürerse bu aziz dostluklara
dönüşür. İnsanın dostları çok azdır. Sevenleri elbette olur, elbette arkadaşlar
edinilir, çevre genişler ama dostluk ayrı bir mertebe. Peygamberimizin biricik
ve tek bir dostu var o da Hz. Ebubekir dir. Yani ikinin ikincisi. Yani en zor
zamanların insanı. Bütün dünyalıklarını aziz ve sevdiği için terk eden biri
elbette farklı olur. Biri, biri için bir fedakârlıkta bulunduğunda verdikleri
için canı gidiyorsa, bir eli veriyor diğeri çekiyorsa bunda bir sınırlama ve
çatışma var. Vermek ile vermemek arasında. Hazreti Ebubekir i diğerlerinden
ayıran taraf budur. Onun geri çeken eli yoktur sürekli veren bir eli var.
Bu örnek bize dostluk tanımı bakımından bir ölçü.
Dostluk kardeşlikten de öte bir konum. Herkesin erişemeyeceği
bir mertebe. Aziz dostluklar var. Bunlar hayatın en özel yanları.
Doğrusu bu güzellik tanımından yola çıkarken insanın
nefret yüklü yüzünden söz edesimiz gelmiyor. Nefret yüklü bir yüzün doğurduğu
ortamda öfkeli ve hınçlı bir dünya içinde kendimizi buluyoruz ne yazık ki.
Günümüzün yüz ifadesi de en çok bunun üzerine kurulu. Ekşi, asık, meymenetsiz,
suratsız yüz ifadeleri insanı ürkütür. İnsanı insandan kaçırtır. Şeytanın en
sevdiği bir ruh hâli olmasına karşın onun bile tahammül edemeyeceği ve yaşayamayacağı
bir ortam.
Gülümseyen bir yüzde güller açar. Güzellikler böylesi bir
yüz ifadesi ile tanımlanır. O zaman insan bir melek güzelliğine bürünür. Sevgi
oradan akar ve karşısındakine yansır. İnsanın insana aşkı böyle başlar. İnsanın
en etkilendiği durum ve hâl güzelliktir. Güzel bir yüz ifadesi, güzel bir
sözcük, güzel bir el, bir davranış karşısındakini kendinden geçirir. Allah
kâinatı dengeler üzerine kurmuş. Bu dengeler karşılık bulunca her şey daha bir
anlamlı olur. Bunu gerçekleştiren de insandır. Çünkü bu yeti sadece insana
verilmiştir. Sevgi de nefret de insana ait. Şeytan da iyilik ve güzellik meleği
de insanda karşılık bulur. İnsan sevdiğini bulunca âşık olur, değilse ondan
uzaklaşır. İnsan sevdiğiyle dost olur değilse öteye gider. Ama bütün bunlar
insanın insana düşmanlığını ve nefretini gerektirmez. Çünkü insanın bir
başkasıyla buluşacağı bir anı mutlaka vardır. Bu yakalanırsa dünya daha
yaşanabilir, hayat daha anlam kazanabilir. Yoksa ötesi uçurumdur.