Üzerinize doğru esen söz fırtınasından kaçar ve
sessizliğin mahzenine çekilirsiniz. Böyle durumlarda sessizlik bir korunma
refleksi olarak ortaya çıkar ve sizi dışarıdan gelebilecek zarara karşı korur.
Sessizlik susmak değildir sessizliğin kendi içinde bir dili ve derinliği vardır
fakat fark edilmez.
Sessizliğin acı ile buluştuğu zamanlar da vardır.
Söyleyemediğiniz ya da söylediğinizde incineceğinizi hissettiğinizde acıya
yapışır ve susmayı tercih edersiniz. Suskunluğunuz kimi zaman güçsüzlüğünüzün
ifadesidir kimi zaman ise gücünüzün. Kendinizden emin olduğunuz durumlarda
cevap vermeye ihtiyaç duymaz ve başınızı eğer sessizliğe çekilirsiniz. Ya da
konuşmanızın karşı tarafta karşılık bulmayacağını hisseder ve sözü gönlünüze
hapsedersiniz. Söz değerli bir hazinedir, kıymetini bilmeyene verilmez, hak
etmeyene tatlı sözle ikram edilmez. O nedenle çoğu zaman suskunlaşır ve
gözlerinizle konuşursunuz.
Kimi zaman sessizliğiniz bir kaygının, endişenin ya da
kaybolan umutlarınızın yasıdır ve siz ona tutunur sözü içinizden söylersiniz.
Konuşsam anlatsam mı yoksa sussam mı dediğiniz zamanlar da olur. Bu durumda söz
içinizde birikir fakat söyleyemezsiniz. Sessizlik kimi zaman öfkenizin, kimi
zaman korkularınızın kimi zaman güven ve sevginizin kimi zaman aşk ve
muhabbetinizin tercümanı olur. Böyle durumlarda sessizlik sizi rahatlatan bir
gemi olur ve siz orada kendinize yer bulursunuz.
Anlaşılmama ya da tek başına kalma hissi de
suskunluğunuzun nedenlerindendir. Halinizi anlayacak kimse bulamadığınızda
sözünüzü yutar yine de sarf etmezsiniz. Tek başına olduğunuzu hissettiğinizde
de aynı şekilde sessizliği seçer ve içsel yolculuğunuzu sürdürürsünüz.
Sessizlik aslında içsel bir yolculuktur ve siz bu yolculuğunuzda sadece
yaşanmış ya da yaşanmamış hatıralarla yola çıkarsınız. Dışarıdan çok içeriye
odaklanır ve burada kendinizi koruyacak bir liman ararsınız. Sessizliğin
altında akan nehir biraz sevgi biraz özlem biraz nefret biraz öfke ile yol
bulmaktadır. Siz ise bu yolun yolcusu olur ve yürüyüşünüzü sürdürürsünüz.