Şeriat bize ne emrediyor?

Abone Ol

… Şeriat bize ne emrediyor a) Kişisel çıkarları sağlıyor, bizi sağlıklı olarak adil topluluk içinde yaşatıyor. b) Bizim yalnız bu dünyamızı değil, âhiretimizi de yüceltiyor. Cehenneme değil de cennete götürecek araçtır. c) Mensup olduğumuz topluluğa da çevremize de yarar sağlamaktayız. O bizim yaşadığımız bedendir. Yine bizim çıkarımızadır. / Anayasanın herhangi bir maddesini yazarken hep bu çıkar paralelliğini düşünmemiz gerekmektedir. / Bugün işletmeler kârlarını azamiye çıkarmakla meşgul olurlar. İşletme bina sahibiyle kiradan dolayı kavgalıdır, çünkü çıkar çatışması var, çıkar paralelliği yoktur. Kiraya veren pahalıya vermek ister, kiracı ise az kira vermek ister. İşletmeci çalışanlarla kavgalıdır, ücreti az vermek ister, oysa işçiler çok ücret almak ister. Tüccar ile kavgalıdır, tüccar ona ham maddeyi pahalı satmaktadır, çünkü faizini ödüyor. Müşterilerle yani tüm halkla kavgalıdır. Devletle kavgalıdır, az vergi vermeyi istemektedir. / Oysa “ŞERİAT DÜZENİ”nde işletmenin kârı sıfırdır, işletme kâr amacı ile değil azami üretim amacıyla kurulmuştur. Hedefi çok mal üretmedir, para kazanma değildir. Baştan girdiler ile oturur görüşür, kendilerine yararlı işler ise işletme ortaklığı ile ham madde, yapı ve tesisler, emek ve hizmetler ve kamu payı arasında bir anlaşma olur. Ondan sonra o işletme devamlı olarak üretimi artırmakla uğraşır. Çıkar paralelliği vardır. Girdiler o kadar çok pay alacakları, çıktılar da ürünlerin stokları çoğalacağı için ucuzlayacak ve yararlanacaklardır. Gaye para kazanmak değil malı çoğaltmak olduğu için herkes memnun. İşte böylece iki arz birleşmiş olur. / Kur’an’ın, sünnetin, icmanın ve kıyasın öğrettiği bütün hükümler hep bu çıkar paralelliği esasına dayanır. Çıkar paralelliği demek denge demektir, benim varlığım arttığı zaman sizinki de artar demektir. (s.6)

Herkes kendi kazancı için çalışır. Ürünü paylaşır. Ama sonunda kişiler yaşar, kişilerin yaşaması ile de topluluk yaşar. Mikroda herkes kendi çıkarı için çalışır, makroda ise topluluğun çıkarı için çalışmış olur. / Bizim bugün yediklerimiz ve giydiklerimiz bizim ürettiklerimiz değildir. Hazreti Âdem’den beri insanlığın çalışması sonunda üretilmiş stoklarda bulunan birikimleri ve malları yiyerek yaşıyoruz. Biz çalışıyoruz ve gelecekte tüketeceklerin tüketeceklerini üretiyoruz. Biz ise ihtiyaçlarımızı geçmişte çalışanların ürettikleri ile gideriyor ve yaşıyoruz. / İşte “ücret ve fiyat” bunun sağlanması içindir. Biz gelecekteki insanların kullanması için ürettiğimiz mallara karşılık ücretimizi alıyoruz. Sonra gidip ihtiyacımız olan malı bakkaldan veya satılan yerden satın alıyoruz. Geçmişteki insanların ürettikleri malları alıyoruz. O halde topluluk gelecekteki insanların ihtiyaçlarını stok etmek için geçmiştekileri satıyor. Kişiler de günlük ihtiyaçlarını gidermek için gelecekteki insanların ihtiyaçlarını üretiyor. / Bu mekanizmanın sağlıklı çalışması için “serbest ücret ve serbest fiyat” mekanizmasını geliştirmemiz gerekmektedir. Bir mal azalınca fiyat yükselir ve halk başka mal kullanmaya başlar. Tüketim azalır. Üreticiler ise fazla ücret alacakları için onu üretirler. Böylece azalan mal çoğalır. Çoğalan malda tersi olur, üreticiler üretmezler, stoklar erir. İşte ekonomide denge budur. Arz ve talep kanunları ile dünyanın düzeni devam etmektedir. Kişiler ile topluluklar arasında kurulan çıkar paralelliği insanlığın hayatını oluşturmaktadır. (s.7) / … yani şimdi yaşamamız için bizim mallara ihtiyacımız vardır. Topluluk onu bize verecektir. Biz o sayede yaşama imkânını bulacağız. Topluluk bunu bize karşılıksız vermektedir. Gelecek neslin yararlanması için de bize üretim yaptırmaktadır. / Arılar gibi bal biriktiren canlılar vardır ama bunu kendileri için biriktirirler ve kendileri tüketirler. Gelecek nesil için yahut başka kovanlar için yapmazlar. / Oysa biz ürettiklerimizi gelecek nesil için ve tüm dünya için üretiyoruz. Bunu bizden başka hiçbir canlı yapmamaktadır. (s.8)

İnsanlar çalışırlar ve kendilerine yeterli üretim yaparlar. Stok seviyeleri bir iki sene yetecek kadardır. Kalan emeklerini ise yatırıma yönlendirirler ve yeryüzünü daha çok insan yaşayacak şekle sokarlar. Bu âhiretin muradıdır. İnsanlar benim malım ve çocuklarım olsun ister. Oysa ilerde çocuklar başkaları ile evleneceklerdir. Birkaç on nesil sonra tüm insanlar senin torunların olacaklardır. Senin de birkaç nesil öncesinde tüm insanlık ataların idi. O halde insanlar kendilerine mal mülk edinmekle görevlidir, kendi çocuklarını yetiştirmekle görevlidir. Sonraları bunlar topluluğun yani Allah’ın olacaktır. (s.9)

İnsanlara dili Allah öğretmiştir, bilinçaltında mantığın tam kurallarına uyarlar. Bilhassa okumamışlar hata etmezler. Bu sebepledir ki badiye Arapçası beliğ Arapça kabul edilir. Mekkeliler iyi Arapça öğrensin diye çocuklarını sütannelere verirlerdi. Bugün okullarımız dilimizi bozmuştur. Bu durum yeni değildir, İslâm medreseleri de bunu yapmıştır. / “Divan-ı Lugati’t-Türk” yazarı (Kaşgarlı Mahmut) gerçek Türkçenin, bozulmamış Türkçenin lügatini yazmıştır. Belki “Kur’an Arapçası”ndan sonra yeryüzünde asliyetini koruyan yalnız “Türkçe”dir, kitabı da “Divan-ı Lugati’t-Türk”tür. / Bu sebepledir ki yerli dilleri, ilkel dilleri korumalıyız, halk günlük hayatında onları konuşmalıdır. Büyüdükten sonra öğrenilen dil konma dildir. Konma dil konma akıl gibidir... (s.11; 706. haftalık seminer notlarından. )