Yaşlı kadın yılların ellerinde ve yüzünde bıraktığı yaş
halkalarına karışan hüzün çizgileriyle dolu gözlerini yola dikmişti. Bir saniye
gözünü kırpsa gelenleri kaçırıverecekmiş, bir daha göremeyecekmiş gibi
endişeleniyordu. Yolları kendine
çekiyordu adım adım, gıdım gıdım, çektikçe yolun sonunda bekleyen evladı
geliverecekti sanki. Bir senelik bekleyişti. Senede bir gün de olsa evladını
görmek koklamak, bir senelik hasreti o bir günde çıkarmak ve o bir günde yine
çekeceği bir senelik hasret için evladının kokusunu depolamak. Belki yüzünü
gözlerine yüreğine nakşetmek istiyordu. Senede bir güne sığdırılmıştı annelik!
O da uyum sağlamıştı çaresiz bu bir günlük anneliği tatmaya. Sevgi dolu yüreği
senede bir gün de olsa görmeye razıydı evladını. Yeter ki evladı gelsindi.
Bu anne ya bir huzurevinde beklemekte yavrusunu ya
kimsesiz bir başına kendi evinde. Belki bir bakıcıya emanet belki bir
hemşireye. Belki de bir komşuya Muhterem okurlarım ben o anneyi düşünüp empati
yaptığımda üzüntüden kahroluyor ve affınıza sığınarak ve sizleri tenzih ederek
böyle annelerini terkeden evlatlara seslenmek lüzumunu hissediyorum.
Ey annesini oduncunun çocuklarını dağa bırakması gibi
huzurevine veya kaderine terkeden evlatlar! Sıranın bir gün size de geleceğini
hiç düşündünüz mü Peki, bu konuda Cenâb-ı Hakk (c.c.) ne buyuruyor merak
ettiniz mi
Rabbin, yalnız kendisine tapmanızı ve ana-babanıza da
iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi
yanında yaşlanırsa, kendilerine Of bile deme; onlar azarlama; ikisine de
güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve:
Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara
rahmet et! diyerek dua et. (el-İsrâ, 17/23-24)
Ya Peygamberimiz (s.a.v.), nasıl ikaz ediyor ümmetini
biliyor musunuz
Allah ın rızası, anne-babanın rızasında, gazabı da
anne-babanın gazabındadır. (Tirmizî, Birr ve Sıla, 3)
Annesine sabredemeyen, evinde gönlünde ona yer açamayan
evlatları gördükçe, aklıma İmâm-ı Âzam Efendimiz in annesini hoşnut etmek
uğruna annesinin istek ve kaprislerine nasıl katlandığına dair anlatılan
rivayetler geliyor. İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe, annesinin gönlünü hoş tutar, onun
bir dediğini iki etmezmiş. Annesi dini uygulamalarında şüpheye düştüğü
meseleleri sormak için Ömer b. Zerr in vaaz meclislerine gidermiş. Oğlu
Hanîfe nin verdiği cevaplara ve hükümlere yaşlılıktan mıdır bilinmez, pek
kanaat getirmezmiş. Oğlu da buna hiç yüksünmez, üzülmez, annesine ben onlardan
daha iyi biliyorum demezmiş. Boynunu büker, Peki anneciğim dediğin gibi olsun
der ve annesini merkebe bindirir o meclise götürürmüş. Annesi soruyu sorar o
hocadan cevabını alıp mutmain olarak oğluyla eve dönermiş. Bazen de oğlunu gönderirmiş aklına takılan
meseleyi sorup öğrenmesi için. İmâm-ı Âzam Hazretleri o emre uyarak gider o
vaize soruyu sorarmış. Dikkatinizi çekerim, cevabını bildiği halde gitmiş gibi
yapıp da sordum cevabı buymuş demezmiş. Gider bizzat sorarmış. Vaiz, ona: Ey
İmam! Sizin böyle şeyleri bana sormanız hayret vericidir! Siz büyük bir imam,
büyük bir fakih iken bana bunun hükmünü mü soruyorsunuz dermiş, şaşkınlıkla.
Ebû Hanîfe de cevaplarmış: Evet, ama annem bunu size sormamı istedi, cevabını
sizden duymak istedi Peki, ben ona nasıl bir cevap vereyim diye sorarmış
vaiz. Ebû Hanîfe de konunun hükmünü, sorunun cevabını söylermiş imama. İmam da
tekrarlarmış tekrar bu büyük İmam a. Sonra da Ebû Hanîfe, bu cevabı alıp annesine söyler annesi de
mutmain olurmuş bununla. Sırf annesi hoşnut olsun, diye gurur yapmaz, o kişiler
benden ilimce daha aşağılarda demez, gider sorar, burada olduğu gibi sorduğu
kişi cevabını bilmediğinden yine kendisine danışır sonra tekrarlar o cevabı ve
alıp annesine getirirmiş. Ne incelik ve zarafet! Ne kadar büyük bir alçakgönüllülük numunesi!
Ve Anneyi hoşnut etmenin muhteşem bir örneği.
Yine bir defasında annesi İmam-ı Âzam a bir mesele
sormuş. O cevaplamış. Fakat bu cevaptan yine mutmain olmayan annesi kassâsın
vereceği cevaba inanacağını söylemiş. Muhterem okurlarım, Kassâs; o dönemde dinî ilimlerde tam bir
bilgisi olmadığı halde, halkın hoşuna giden kıssa ve hikâyeler anlatan
vaizlerdir. İyiyi ve kötüyü ayırt edemeyenler, bu tip kassâsların sözünü
önemserler, sened kabul edip methederek bu tür kassâsların reklamını yaparlarmış.
İşte, reklamı yapılan bu kassâsı da oğlundan daha bilgili sanan İmam Hanîfe nin
de annesi de oğluna inanmayıp ille de ona götür beni demiş. Çaresiz kabul etmiş
Büyük İmam. Annesiyle beraber gidip, meseleyi sormuşlar. Kassâs: Ey İmam! Siz
daha fakihsiniz bu meseleyi benden daha iyi bilirsiniz. , demiş. İmâm-ı Âzam
Hazretleri: Evet, ben bu şekilde cevap veriyorum. Fakat annem sizin cevabınızı
duymak istiyor! demiş. Kassâs anneye:
Oğlunuzun cevabı doğrudur. deyince
anne ikna olmuş. (Seyyide Dergisi, sayı:22, yıl: 4, s.s. 50-52)
Ebû Hanîfe Hazretleri, annesine o kadar saygı duyuyor ve onu incitmekten o kadar korkuyormuş ki
Ramazan geldiğinde teravih namazını o istediği yerde kılsın diye kilometrelerce
öteye götürüyormuş annesini... Annesinin bu caminin imamını sevip, tercih
etmesinin sebebi; imam vaazında Yarabbi sinemizde iman varken bize azap eder
misin diye acı içinde haykırır, o da bu haykırışından etkilenerek cemaatle
beraber hıçkıra hıçkıra ağlarmış. Sonra tekrar imam: Hayır ya Rab! İçimizde
iman varken bize azap etmezsin! deyince; bu cümleyle yatışır, ferahlarmış.
Sırf annesi istiyor ve ferahlıyor diye İmam Ebû Hanîfe de annesinin bu isteğine
boyun eğer ve onu merkebe bindirip, kendisi de yürüyerek bu uzun yolculuğa katlanırmış Bir tarafta annesini
yol uzun yoruluyorum yakındaki camide eda ediver namazını demeden; sırf onun
dolayısıyla Allah ın hoşnutluğunu kazanmak için kilometrelerce öteye annesiyle
giden Ebû Hanife Hazretleri, diğer yanda annesini huzurevlerine veya bakıcıların
komşuların kaderine terkeden ve arayıp sormayan Müslüman kardeşlerimiz. Ve
anneliği senede bir güne hapseden zihniyet!
O elleri öpülesi anneler hâlâ bekliyor evlatlarını!!...
Senede bir gün de olsa! Yılların
ellerinde ve yüzünde bıraktığı yaş halkalarına karışan hüzün çizgileriyle dolu
gözlerini yola dikmişler. Bir güne hapsedilmiş anneliğinin parmaklıkları
arasında özlemle beklemekteler!