Gündem

Selçuk Özdağ: Bu ülkede bilim insanları yoksulluk sınırının altında yaşıyor

Akademisyenlerin maaşına ilişkin açıklama yapan Yeni Yol Grubu Grup Başkanvekili Selçuk Özdağ,"1990 yılında bir profesör maaşıyla 59,5 gram altın alınabiliyordu, 2010 yılında bu miktar 61,6 gramdı. Bugün ise yarısından daha az, yaklaşık 28 gram. Bu, bu ülkede bilimle uğraşmanın artık ekonomik olarak cezalandırıldığı anlamına gelir. Bu ülkede bir bilim insanı yoksulluk sınırının altında yaşıyor" dedi.

Loading...

Abone Ol

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda konuşan Yeni Yol Grubu Grup Başkanvekili ve Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ, akademisyen maaşlarındaki düşüşe dikkat çektiği konuşmasında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Özdağ, “Bu ülkede bir bilim insanı yoksulluk sınırının altında yaşıyor” değerlendirmesi yaptı.

Konuşmasına, TÜRK-İŞ’in 2025 Nisan ayına ait raporuna atıf yaparak başlayan Özdağ, dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 78.292 TL olduğunu hatırlatarak, aynı dönemde göreve yeni başlayan bir araştırma görevlisinin maaşının sadece 60 bin TL olduğunu belirtti. 25 yılını devlete vermiş bir profesörün maaşının ise yaklaşık 90 bin TL seviyesinde olduğunu vurgulayan Özdağ, "Bu ülkede bir profesör, bir araştırma görevlisi yoksulluğun eşiğinde bir hayat sürüyor" dedi.

Maaşların yoksulluk sınırıyla kıyaslandığı oranlara da değinen Özdağ, “2015 yılında bir profesör maaşı yoksulluk sınırının 1,41 katıydı, bugün bu oran 1,19’a düşmüş vaziyette. Araştırma görevlisi maaşı 2015’te yoksulluk sınırının yüzde 82’si düzeyindeydi, bugün bu oran yüzde 78’e geriledi” ifadelerini kullandı.

Özdağ, akademisyen maaşlarındaki erimenin sadece bugünün değil, uzun yıllardır süregelen bir politikanın sonucu olduğuna işaret ederek, bilim insanlarının yaşadığı geçim sıkıntılarını tarihsel verilerle ortaya koydu: “1990 yılında bir profesör maaşıyla 59,5 gram altın alınabiliyordu, 2010 yılında bu miktar 61,6 gramdı. Bugün ise yarısından daha az, yaklaşık 28 gram. Bu, bu ülkede bilimle uğraşmanın artık ekonomik olarak cezalandırıldığı anlamına gelir.”

Ev kiralarının da bilim insanlarının yaşam standartlarını zorladığını belirten Özdağ, “2019’da bir profesör maaşının yedide biriyle İstanbul’da ortalama bir semtte kira ödenebiliyordu. Bugün ise profesör maaşının üçte biri ev kirasına gidiyor. Yani bilimin başındaki insan bir öğrencinin ev arkadaşı olmak zorunda” dedi.

Akademik camianın geçmişte aldığı zamları da hatırlatan Özdağ, 2014 yılında dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından yapılan maaş artışına değinerek şunları söyledi: “O gün akademisyenler devletin gözünde doktorla, hâkimle, mühendisle eşit kabul edilmişti ama bugün akademisyen yine unutulmuş, terk edilmiş ve yalnız bırakılmıştır.”

Bilim insanlarının geçinebilmek için ek iş yapmak zorunda kaldıklarını, yurt dışına göç ettiklerini ifade eden Özdağ sözlerine şöyle devam etti: "Her yıl binlerce genç bilim insanı bu toprakları terk ediyor ve biz onları kaybederken yerlerini liyakatsiz atamalarla doldurmaya devam ediyoruz. Çünkü bu sistem sadakati ödüllendiriyor, liyakati ve ehliyeti değil” sözleriyle akademideki yapısal sorunlara dikkat çekti.

Üniversitelerde bilim üretilemediğini, düşüncenin yerini ezberin aldığını vurgulayan Özdağ, şunları söyledi: "Akademisyen maaşları derhâl yoksulluk sınırının üstüne çıkarılmalıdır. Göreve yeni başlayan bir araştırma görevlisi hak ettiği maaşı almalıdır. Profesör maaşı diğer kamu meslekleriyle eşit ve adil hâle getirilmelidir. Büyükşehirlerde görev yapan akademisyenlere kira ve barınma desteği sağlanmalıdır. Akademide liyakat esas alınmalı, siyasi baskılardan tamamen arındırılmalıdır. Üniversiteler tekrar bilim yuvası, eleştiri ve düşünce merkezleri hâline getirilmelidir."

Konuşmasını, "Bu sessizlik suça ortak olmaktır" diyen Özdağ, "Ben bu utanca ortak olmam ve olmak da istemiyorum. Ben bu sessizliği kırmak için buradayım ve bilimin sesi bu Mecliste yankılanana kadar da konuşmaya devam edeceğiz" dedi.