Günümüzde yaşanan gerilimlerin arka plânında, iki farklı kültürün birbiriyle olan karşılaşmalarında tahammül veya tahammülsüzlük önem kazanıyor. Batı düşüncesinde, bugün de söz konusu olan iki farklı medeniyetin aynı kaynaktan gelip gelmediğidir. Sanıyorum en önemli nokta da burasıdır. Bugünün Papası XIV. Benedict "Müslümanların farklı bir kökten geldiklerini, Hıristiyanlardan ayrı bir kültüre sahip olduklarını, bir arada olmayacaklarını" açıkladı. -AB âşıklarına ve dinler arası hoşgörü tutkunlarına duyrulur- Hıristiyanlar Hıristiyanlığın Musevilikten doğma olduğunu kabul ediyorlar. Hristiyan Yahudi işbirliğinin psikolojik nedeni de budur. Yahudilerin önce Romalılar sonra da Hıristiyanlar tarafından ezilmeleri, soykırıma uğramaları aralarındaki husumeti büyütmüş, fakat  yeni zamanda ortak bir düzlemde bulunularak bir işbirlikleri sözkonusu olmuştur. Bundandır ki Müslümanlara karşı ortak bir tavır almış bulunuyorlar.

Tarihin dönüm noktalarında; bir olay, bir durum bir tavır belirleyici oluyor. Selahaddin Eyyubinin Kudüs ü fethi, her dönem için geçerliliğini koruyan örnek bir davranıştır. Tarih ve ders kitaplarına ana kanave olarak örnek alınması gerekmektedir. İnsanlık tarihi açısından bu örnek davranış her nesil kuşaklara öğretilmelidir.

"Selahaddin bütün bu yirmibin kişi için 100.000 dinara razı oldu. Fakat Balian bu kadar paranın bulunmayacağını biliyordu. Nihayet 30.000 dinar karşılığında 7.000 kişinin hürriyetinin bağışlanması hususunda anlaşmaya varıldı. Balianın emri üzerine garnizon silâhlarını bıraktı. 2 Ekim 1187de Selahaddin Kudüse girdi. Bu, Peygamberin Mescidi Aksadan urûc ettiği 27 Receb tarihine tekabül etmekteydi.

Galipler gayet adil ve insanca davrandılar. Frankların seksensekiz yıl önce kurbanlarının kanı içinde yüzmüş oldukları yerlerde ne bina yağma edildi ne de bir insana sataşıldı. Selahaddinin emriyle, şehirde sokaklarda ve şehir kapılarında nöbetçi mangaları dolaşıyor ve Hıristiyanlara herhangi bir taşkınlık yapılması önleniyordu." (...) "Pek az sonra iki büyük Hıristiyan seli şehrin kapılarından çıktı. Bunlardan birisi fidyeleri bizzat kendileri tarafından veya Balianın gayreti neticesinde ödenmiş olanlardan, diğeri ise kurtuluş akçesi bulamamış olup esarete sürüklenenlerden müteşekkildi. Bu sonuncu kafilenin görünüşü öylesine acıklıydı ki el-Melik el-Âdil ağabeysine müracaat ederek hizmetlerine mukabil bunlardan bin tanesinin kendisine bağışlanmasını rica etti. Arzusu kabul olundu ve bu bin kişi derhal serbest bırakıldı. Böyle ucuz bir ticaretten, ucuz yoldan iyilik etmek imkânından ziyadesiyle sevinen Patrik Héraclius, kendisine de serbest bırakabileceği bir kaç esir bağışlanıp bağışlanmayacağını sordu. Ona da yediyüz kişi bağışlandı. Baliana beşyüz kişi bağışlandı. Selahaddin bundan sonra bütün ihtiyar kadın ve erkekleri serbest bıraktığını ilân etti. Fidyelerini ödemiş olan Frank kadınları gözlerinde yaşlarla sultanın yanına gelip, kocaları ölmüş veya esir iken nereye gidebileceklerini sorduklarında Selahaddin, esarette bulunan bütün kocaları da serbest bırakmayı vaadettiği gibi, dul ve yetimlerin her birine de mevkilerine göre, kendi hazinesinden hediyeler verdi. Onun bu merhamet ve iyiliği, ilk haçlı seferlerine iştirak eden Hıristiyan galiplerin kötülükler ile garip bir tezat teşkil etmekteydi."1 Tarihin bu özgün dersini ne günümüz Müslümanları, ne de tarihte Hıristiyanlar yeterince kavrayabilmiş değildirler. Hıristiyanların özellikle İslâm coğrafyası ve Müslümanlar üzerindeki gerilimli tutumları, Müslümanların da onlara karşı benzer öfkeye kapılarak tavır aldıkları görülüyor. Kudüsün Hıristiyanlar tarafından olan işgalinde öldürülen insanların acısı, kan kokusu yerde duruyorken, Müslümanların aynı yeri feth edişlerindeki tutumları soğukkanlı, insanî ve Müslümanca bir tavır olarak tarihteki yerini alıyor. Kana kan ile karşılık vermek, zaman zaman mazlum insanların kurban edilmeleri de bu duygunun bir sonucudur. Batı ruhu hile ve desise üzerine kuruludur. Müslümanlar ise mazlumiyetlerinden ve aşırı öfkelerinden olsa gerek benzer bir tavır takınmaktadırlar. Ne olursa olsun, Müslümanların Müslümanca davranmaları en doğru olanıdır.

1 Runciman, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi II,, TTK yayını, Ankara, 1987, s. 390,391.