Şehitlerin şairini rahmetle anıyoruz

Abone Ol

Savaş, acı, yokluk ve sıkıntıların bütün dünyayı yaktığı bir dönemi yaşayan milyonlarca Osmanlı vatandaşından biridir Mehmet Akif Ersoy. Osmanlı döneminde, veteriner hekim ve öğretmendi. Osmanlı’nın parçalanıp yok edildiği sırada vaiz, hafız ve vatan şairiydi.  Kurtuluş Savaşı sonrasında ise milletvekili, istiklal şairi ve Kur’an-ı Kerim mütercimi sıfatlarını isminin önüne kaydettirdi. Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nın şehitlerini şiirleriyle anan Âkif, İstiklal Marşımız’la da milletimizin gönlünde taht kurdu.

Vatan müdafaasını yaparken “Asım’ın nesli”ni çağırıyordu

Adaletin timsali  Hazreti Ömer (R.A.) bir gün, Allah Resulü’nün (S.A.V.) istirahat ettiği odasına girer. Bir an çevresine göz gezdirir. Odanın bir yanında işlenmiş bir deri, bir diğer köşesinde de, içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba vardır. Bu manzara karşısında ağlamaya başlayan Hz. Ömer’in (R.A.) hıçkırıkları Peygamber Efendimiz’i (S.A.V.) uyandırır. Efendimiz (S.A.V.) kalkınca hasırın vücudunda iz yaptığını gören Hz. Ömer (R.A.) ise omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başlar. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) sorar:

“Ey Hattab oğlu! Niçin ağlıyorsun?”

“Ey Allah’ın Elçisi! İranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken, Bizanslılar kayserlerini lüks ve ihtişama boğmuşken sen ki Allah’ın Elçisi’sin... İzin versen de, biz de seni...”

Maksat anlaşılmıştır, Allah’ın Elçisi (S.A.V.), gelecekteki halifesinin sözünü hüzünlü bir tebessüm, tatlı bir el işareti ile keser ve

“Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı “(Ankebut, 29/64) ayetini okuduktan sonra ilave eder: “İstemez misin ey Ömer? Dünya onların olsun, ahiret de bizim!..” Sayfamızın bugünkü önsözüne bir kıssa ile başlayalım istedik. Allah Resulü Efendimiz’in (S.A.V.), “İstemez misin ey Ömer? Dünya onların olsun, ahiret de bizim!..” emrini tatbik etmeye çalışmış bir insanın, Mehmet Âkif Ersoy’un hayatını anlattık. Âkif’in dünyaya gelişi (20 Aralık 1873) ve alem-i berzaha intikalinin (27 Aralık 1936) yıldönümleri vesilesiyle hazırladığımız bugünkü sayfamızda, kitaplara sığmayacak kadar büyük bir hayatı özetlemek istedik.

Ahlakı, dürüstlüğü ve İslami duyarlılığıyla ön plana çıkan Mehmet Âkif’in annesi Buharalı Emine fierif, babası ise Kosova’dan ‹stanbul’a göçen bir ailenin evladı Mehmet Tahir Efendi’dir. Âkif, İstanbul’un Fatih’teki Karagümrük semtinin Sarıgüzel Mahallesi’nde, 20 Aralık 1873 tarihinde dünyaya gelmifltir. Fatih Camii medrese hocalarından olan babasının doğumdan sonra Çanakkale Bayramiç’te imamlıkla görevlendirilmesi sebebiyle nüfustaki doğum yeri Bayramiç olarak görünmektedir. Babası evladına ebced hesabına göre doğum tarihi belirten Ragif ismini vermifltir. Toplumda pek kullanılmayan bu isim annesi ve çevresi tarafından Âkif olarak değifltirilmifltir. 

ÇOCUKLUK VE GENÇLİK DÖNEMİ YOKSULLUKLA GEÇTİ 

İlk öğrenimine Fatih’te Emir Buhari Mahalle Mektebi’nde başladı. Bir yandan da babasından Arapça dersleri aldı. Ortaöğrenimine 1882 yılında Fatih Merkez Rüştiyesi’nde başlayan Âkif,  bir yandan da Fatih Camii’nde Farsça derslerini takip etti. Dil derslerine büyük ilgi duyan Mehmet Âkif, rüştiyedeki eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca’da birinci oldu. Rüştiyeden sonra annesinin medrese eğitimi almasını istediği Âkif’i babası zamanın gözde okullarından Mülkiye İdadisi’ne kaydettirdi. 1885 yılında başladığı bu okulda da hayli parlak bir öğrenci olan Âkif 1888’de babasını kaybetti. Fatih’te 1889 yılında çıkan büyük yangınla evlerini de kaybeden aile yoksulluk çekiyordu. Meslek sahibi olmak ve ailesine katkı sağlamak isteyen Mehmet Âkif, Mülkiye İdadisi’ni bırakarak o yıllarda yeni açılan ve ilk sivil veteriner yüksekokulu olan Ziraat ve Baytar Mektebi’ne kaydoldu. Mektebin baytarlık bölümünü 1893 yılında birincilikle bitiren Mehmet Âkif’in son 2 yılı şiirle farklı bir boyuta taşındı. 

İLK ESERLERİ YAYIMLANDI 

Mezuniyetinden sonra Fransızcasını geliştiren ve 6 ay içinde Kur’an’ı ezberleyerek hafız olan Mehmet Âkif’in, Servet-i Fünun dergisinde 1893 ve 1894 yıllarında birer gazeli yayınlandı. Mektep Mecmuası’ndaki “Kur’an’a Hitab” adlı şiirini 1895’te yayınlatan Mehmet Âkif bu arada memuriyet hayatına da adım attı. Okulu bitirdikten hemen sonra Orman Maadin ve Ziraat Nezareti’nde memur olan Mehmet Âkif, 1893 yılında başladığı memuriyet hayatını 1913’e kadar sürdürdü. Bakanlıktaki ilk görevi olan veteriner müfettiş yardımcılığı sebebiyle ilk dört yılını Rumeli, Anadolu, Arnavutluk ve Arabistan’da geçirdi. Bir seyahati sırasında babasının doğum yeri olan Kosova’daki İpek Kasabası’na gidip amcalarıyla tanışan Âkif, 1898 yılında Tophane-i Âmire veznedârı Mehmet Emin Beyin kızı İsmet Hanım’la evlendi. Bu evlilikten Cemile, Feride, Suadi, İbrahim Naim, Emin ve Tahir isimli çocukları dünyaya geldi. Şiir yazarak ve edebiyat öğretmenliği yaparak edebiyat ufkunu genişleten Mehmet Âkif’in bu dönemde Resimli Gazete’de ve Servet-i Fünun Dergisi’nde şiirleri ve yazıları yayınlandı. İstanbul’da bulunduğu sırada (1906) bakanlıktaki görevinin yanı sıra önce Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi’nde kompozisyon (kitabet-i resmiye), sonra Çiftçilik Makinist Mektebi’nde (1907) Türkçe dersleri vermek üzere öğretmen olarak atandı.

YEMİN METNİNE MÜDAHALE ETTİ

Mehmet Âkif’in, Umur-ı Baytariye Dairesi Müdür Muavini olduğu dönemde II. Meşrutiyet ilan edildi. Meşrutiyet’in ilanından 10 gün sonra 11 arkadaşıyla birlikte İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye kaydedilmek istenen Mehmet Âkif, kabul törenindeki yeminde yer alan “Cemiyetin bütün emirlerine, bilâkayd-ü şart (kayıtsız şartsız) itaat edeceğim” cümlesinde geçen “Kayıtsız şartsız” ifadesine karşı çıkmış, “Sadece iyi ve doğru olanlarına’” şeklinde yemini değiştirtmişti. Âkif, Kasım 1908’de, Umur-i Baytariye Müdür Muavinliği görevini sürdürürken Darülfünun’da Edebiyat-i Osmaniye derslerine de başladı. II. Meşrutiyet’in ilanı Mehmet Âkif’in yayın hayatına adım atmasını da sağlamıştı. Âkif, arkadaşı Eşref Edip ve Ebül’ula Mardin’in çıkardığı ve ilk sayısı 27 Ağustos 1908’de Sırat-ı Müstakim dergisi başyazarı oldu. İlk sayıda Fatih Camii şiirini yayınlandı. Ebül’ula Mardin ayrıldıktan sonra dergi, 8 Mart 1912’den itibaren Sebil’ür Reşat ismiyle çıkmaya devam etti. Âkif’in hemen hemen bütün şiir ve yazıları bu iki dergide yayımlandı. Beyazıt Camii (2 Şubat 1913) ve Fatih Camii (2 Şubat 1913) kürsülerinden yaptığı vatanı savunma çağrıları toplumun büyük bir kesimi tarafından takdir ve heyecanla karşılandı. 

TEŞKİLAT-I MAHSUSA’DAN GELEN TEKLİF VE SEYAHATİ 

Balkan Savaşı’ndan sonra, ilk olarak Umur-i Baytariye görevinden (1913), sonra yayınlarının hükümetle uygun düşmemesi sebebiyle aldığı ikaz üzerine Darülfünun müderrisliği görevinden (1914) ayrıldı. Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi’ndeki görevine ise devam etti. Harbiye Nezareti’ne bağlı Teşkilat-ı Mahsusa’dan gelen teklif üzerine Almanya’ya Tunuslu Şeyh Salih Şerif ile birlikte gitti. (1914). İngilizler ile birlikte Osmanlı’ya karşı savaşırken Almanlar’a esir düşmüş Müslümanların kamplarında incelemelerde bulundu ve farkında olmadan Osmanlı’ya karşı savaşan bu Müslüman esirleri aydınlatmaya çalıştı. Fransız ordusundaki Müslümanlara yönelik yazdığı Arapça beyannameler cephelere uçaklardan atıldı. 

DESTANI KALEME ALDI  

İstanbul’a döndükten sonra 1916 başlarında Teşkilat-ı Mahsusa tarafından Arabistan’a gönderilen Mehmet Âkif, bu topraklardaki Osmanlı’ya karşı kışkırtılan Arapları, İngiliz propagandasından kurtarmakla görevliydi. Âkif, Berlin’deyken Çanakkale Savaşı’nı heyecanlı bir şekilde takip etmiş, 14 aylık destanın sonucunu Arabistan’dayken öğrenmişti. Bu haber üzerine büyük bir coşkuyla Çanakkale Destanı’nı kaleme aldı. Arabistan dönüşü 2 ay kadar kaldığı Lübnan’da “Necid Çölleri’nden Medine’ye” şiirinde bu seyahatini anlattı. 

BALIKESİR’DEKİ HUTBE 

Kurtuluş hareketine katılmak üzere Balıkesir’e geçen Âkif, 6 Şubat 1920 günü Zağnos Paşa Camii’nde büyük heyecan uyandıran hutbeyi verdi. Daha sonra İstanbul’a gelen Mehmet Âkif, yaptığı konuşma ve yazılarıyla Milli Mücadele’yi desteklemeye devam etti. 

BURDUR MEBUSU ÂKİF 

Sebil’ür Reşad’ı İstanbul’da çıkarması hayli sıkıntılı bir hâl alan Mehmet Âkif, Mustafa Kemal Paşa’nın daveti üzerine oğlu Emin’i de yanına alarak Ankara’ya geçti. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının ertesi günü Ankara’ya varan Âkif, milli mücadeleye, şair, hatip, seyyah, gazeteci ve siyasetçi olarak katılmış oldu. Bir süre sonra ailesinin diğer fertlerini de yanına alan Mehmet Âkif, Burdur Mebusu sıfatıyla Meclis’e dahil oldu. Böylece 1920-1923 yılları arasında vekil olarak Birinci Meclis’te bulundu.  

Konya ayaklanmasının önlenmesi amacıyla önce Konya’ya daha sonra da Kastamonu’ya gönderilen Mehmet Âkif’in Kastamonu Nasrullah Camii’ndeki vaazı daha sonra kitaplaştırılarak tüm vilayetlere dağıtıldı.   

ÖDÜLÜ, HİLAL-İ AHMER’E BAĞIŞLADI

Yunanlıların Ankara’ya yaklaştığı haberleri üzerine Meclis’i Kayseri’ye taşımak gerektiğiyle ilgili tartışmalara karşı çıkan ve dağılmanın yolunun açılacağını savunan Âkif, Sakarya civarında yeni bir cephe açılmasını önerdi. Teklifi kabul edilen Mehmet Âkif’e açılan Milli Marş Yarışması’na katılması konusunda baskılar da bu dönemde yapıldı. Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey’in ricası sonucu Âkif’i ikna eden isim Hasan Basri Bey oldu. Mehmet Âkif’in orduya ithaf ettiği İstiklal Marşı, Hamdullah Suphi Bey tarafından Meclis’te 12 Mart 1921’de okundu. Milli marş olarak kabul edildi. Âkif ödül olarak verilen 500 lirayı, Hilal-i Ahmer’e bağışladı. 

VATAN HASRETİ  

İstiklal Madalyası’yla ödüllendirilen Âkif, 1923’te Ankara’dan İstanbul’a döndü. Ülkenin yönetimindeki siyasi çekişmelere tahammül edemeyen Âkif, Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine kışı geçirmek için Mısır’a gitti. Gitmeden önce Diyanet İşleri Başkanlığı ile Kur’an-ı Kerim’i Türkçeye çevirmek için bir anlaşma yapmıştı. Birkaç sene boyunca yaz aylarını İstanbul’da, kışı da Mısır’da geçiren Âkif, 1926 kışından sonra Kahire yakınlarındaki Hilvan’a yerleşti. Burada adeta inzivaya çekilerek Kur’an tercümesi üzerinde çalışmayı sürdürdü. Türkiye’den gelen haberlerde, “Ezan Türkçe okunuyor, Cuma namazlarında imamların smokinle hutbe irad etmeye çıkıyor ve namaz Türkçe kıldırılmaya başlanması anlatılıyor” sözleri vardı. Kur’an-ı Kerim’in de Türkçe tercümesinin okunması sözkonusu edilmişti. “Ben böyle bir vebale giremem” diyen Âkif, 7 yıl boyunca çalıştığı Kur’an-ı Kerim tercümesini dostu Yozgat’lı İhsan’a vererek, “Ölür de buraya dönemezsem, bunu yak” diye vasiyet etti. Mısır’da yakalandığı amansız bir hastalıkla mücadele ederken vatanına dönen Mehmet Âkif Ersoy, İstanbul Şişli’de bir apartman dairesine yerleşti. Hastalığı iyice artmış, yapılan tedaviler netice vermemişti,

Cenazesi habersiz bir şekilde Beyazıt Camii’nin musallasına konuldu. Tabutunda hiçbir işaret yoktu. Üstü açık çıplak bir tabutla musallaya konulan cenazenin Âkif’in olduğu kulaktan kulağa yayılmıştı. Çevredeki esnaf ve üniversiteli gençler tarafından kılınan cenaze namazı sonrasında Mehmet Âkif Ersoy’un naaşı, Beyazıt’tan alınarak Edirnekapı’daki ebedi istirahatgahına defnedildi.

KRONOLOJİ

1 Aralık Türk askerinin Kore’de Kunuri Zaferi (1950)

2 Aralık Namık Kemal’in ölümü (1888)

3 Aralık Sultan II. Selim’in vefatı  (1574)

Kıyafet Kanunu’nun Kabulü (1934)

BM Kuvvetleri’nin Kore’den çekilmeye başlaması (1950)

Pakistan-Hindistan Savaşı (1971)

4 Aralık Kahire Konferansı  (1934)

7 Aralık Japonların Pearl Harbour baskını (1941)

9 Aralık Kudüs’ün elimizden çıkışı (1917)

10 Aralık İnsan Hakları Evrensel  (1948)

11 Aralık MGK Genel Sekreterliği  kuruldu (1962)

Türkiye’nin Bağdat  İdare  Ataşesi Çağlar Yücel,  arabasında uğradığı  silahlı saldırı sonucu öldürüldü (1993)

15 Aralık 2. Sultan Selim’in vefatı (1574)

17 Aralık Pakistan’ın, Hindistan’a karşı yenilgisi ve ateşkes (1971)

18 Aralık Demokratik Parti  kuruldu. (1970)

20 Aralık Mehmet Akif Ersoy’un doğumu (1873)

1954 Seçimlerinden bazı milletvekilleri DP’den  ayrılarak “Hürriyet  Partisi”ni  kurdular (1955)

21 Aralık III. Murat’ın tahta çıkışı (1574)

Cenevre’de Orta Doğu Konferansı (1973)

Sovyetler’in Afganistan’ı işgali (1979)

ABD’nin Panama’yı  işgali (1989)

22 Aralık I. Ahmet’in tahta çıkması (1603)

HSYK kuruldu  (1962)

23 Aralık I. Meşrutiyet’in ilanı  (1876)

25 Aralık İsmet İnönü’nün ölümü  (1973)

26 Aralık Uluslararası Takvim ve  Saat’in kabulü (1925)

27 Aralık Mehmet Âkif Ersoy’un  vefatı (1936)

Eski Pakistan Başbakanı Benazir  Butto, Ravalpandi’deki  sonrası uğradığı  suikast sonucu öldü  (2007)

30 Aralık Irak’ın Devrik Lideri  Saddam Hüseyin, Bağdat’ta idam edildi (2006)