Seçimle gelen terörist, darbeyle gelen demokrat!..

Abone Ol

BAŞTA ABD olmak üzere Batılı ülkelerin söyledikleri ile

yaptıkları bugüne kadar birbirini tutmuyordu. Ama İslam ülkelerindeki

taraftarları aracılığı ile sürekli olarak darbe ve darbecileri destekleseler de

kendilerini demokrat ve özgürlükçü olarak sunabiliyor, yutturabiliyorlardı.

Ancak, Afganistan da başlayıp Irak ta, ardından Arap Baharı olarak sunulan

Tunus, Libya, Mısır ve Yemen de devam ederek Suriye de süren iç çatışmalar

artık sömürgeci güçlerin gerçek yüzünü sanıyorum Batı hayranlarına göstermiştir.

Bu yaklaşım gerçekleşmiş ise en azından tüm çekilenlere rağmen hayırlı bir

sonuç çıkartılmış olacaktır. Çünkü artık ABD ve yandaşları gerçek yüzlerini ve

niyetlerini gizlemeye gerek duymuyorlar. Önemli olan sahada çarpışan tarafların

niyet ve mahiyetleri. Eğer niyet itibariyle sömürgecilere hizmet ediliyorsa,

yani bugünlerde ılımlı İslam adı altında İslam dünyasına sunulan seküler bir

İslam anlayışına sahiplerse ABD ve diğer sömürgeci güçlerin sempatisini ve

desteğini alabiliyorlar. Ama sömürgecilere karşı çıkıyor, ülkelerini Haçlılara

karşı korumaya soyunuyor ve ülkelerinde İslam ın hâkim olmasını istiyorlarsa

hemen gerek şahıs, gerek örgüt, gerekse devlet planında terörist damgasını

yiyorlar. Bu hususta son yıllarda sergilenen bazı tavırları hatırlattığımızda

sanıyorum mesele daha kolay anlaşılacaktır. Özellikle olaya Suriye bazında

baktığımızda ABD ve Rusya nın PYD/YPG terör örgütüne bakışları bu husustaki

gerçek niyeti ortaya koymaktadır. Türkiye ısrarlı bir şekilde PYD yi PKK nın

Suriye deki kolu olarak değerlendirirken ABD ve Rusya nın ısrarlı bir şekilde

PYD ye destek vermeleri, Türkiye nin açıklamalarına katılmadıklarını

söylemeleri artık dost ve düşman tasnifini yeniden yapmamız gerektiğini gündeme

getirmiş bulunuyor. Yani, PYD kesinlikle terör örgütü olarak ilan edilmezken

terör örgütü olarak nitelendirdikleri PKK nın elinde de bu ülkelerin son sistem

silahlarının bulunduğu hatırlandığında ABD ve diğer Haçlılar için önemli olan

örgütlerin adları değil, savundukları olduğu açıkça görülür. Önemli olan savunduklarının

sömürgecilerin hedeflerine hizmet edip etmediğidir. Bir adım daha atarsak son

olarak hiçbir zaman şiddete bulaşmayan, şiddeti reddeden Müslüman Kardeşler in

(İhvan) ABD Temsilciler Meclisi Adalet Komisyonu tarafından terör örgütü olarak

kabul edilmesi ve bunun açıklanması da gösterdi ki ABD ve diğer İslam

karşıtları için bir örgütün teröre karşı olması, hatta seçimle Mısır da iktidar

olmaları bile onları terör örgütü olmaktan kurtaramıyor. Darbeci Sisi ise

demokrat ve övgüye değer bulunabiliyor. Onlar için önemli olan çıkarlarına taş

koyulmasın. Sömürgecilerin çıkarlarına hizmet edildiği sürece kişi ya da

örgütler istedikleri yola başvurabilirler. ABD çıkarlarına hizmet ediyorlarsa

her türlü terörü sergileyebilirler ve buna rağmen ABD ve yandaşlarından destek

görürler. Böyle olunca Haçlıları yeryüzündeki terörün başlatıcıları ve bugün de

koruyucuları olarak değerlendirmek, yeryüzünde nerede bir terör örgütü faaliyet

gösteriyorsa onların arkasında emperyalistlerin bulunduğunu söylemek yanlış olmaz.

Meseleye bu açıdan bakıldığında en büyük terör örgütlerinin bu sömürgeciler

olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü sömürgeciler günümüzde terör

örgütlerini maşa olarak kullanıyorlar. Bu yolla hedeflerine her bakımdan daha

az maliyetle ulaşıyorlar. Onlar bunu yaparlarken bir takım çıkarlar uğruna

sömürgecilere gönüllü olarak maşalık edenlerin durumunun da baş teröristlerden

farkları olmadığın düşünmek yanlış olmaz.

Netice itibariyle inancımızı ve değerlerimizi Batılı

kavramlarla yorumlamayı ve algılamayı sürdürdüğümüz müddetçe İslam dünyasındaki

kafa karışıklığı sürecektir. Çünkü kültür terörü yoluyla önce kavramların içi

boşaltılarak işgal kafalarda başlatılıyor. Bu kafa karışıklığı ile terör

örgütlerinin aklanmasını kolaylaştırıyorlar.