Saygı beklenilen bir şey değildir

Abone Ol

Saygı duymuyor deriz. Saygı duyulan bir şey midir? İnsanın dış dünyasını algılaması, çevresine karşı sergilediği sunduğu davranışlar kendi öz benliğinin bir yansımasıdır. İçimizde olan neyse onu kusarız aslında. Karşımızdaki bir çocuk bir yaşlı bir yetişkin ya da doktor, işsiz veya madenci olsa da bu farklılıklar davranışlarımızı değiştirmez aslında. Hepimiz kendi duyduğumuzu gösteririz. İçimizde güzellik varsa onu yansıtırız. Aksine çirkinlik varsa da onu.

Bunun hipotezin aksini gelin şimdi çürütelim. Birisini görüyorsunuz, karşısındaki eşi ise olabildiğince kaba ve kötü birine dönüşüyor fakat iş arkadaşı ise sonsuz saygı duyuyor. Siz de diyorsunuz ki bakın işte adam karşısındakine konumuna göre davranıyor. Peki bir gün bu adamın eşi onun işyerinde aynı işe başlayıp iş arkadaşına dönüşürse ne olacak? Adam eşine de saygı duymaya başlayacak mı? Cevabımız biraz düşünüp tarttıktan sonra “hayır” olacaktır. Çünkü adamın davranışını dış dünya değil kendi iç alemi belirler. Aslında iş arkadaşına saygılı davranan bu adamın gerçek yüzü eşine sunduğu yüzüdür. Esasında iyilik yoktur adamın içinde kalbi karanlıktır ruhu eziktir. İş arkadaşına yabancı olduğu için sahte bir davranış sunmaktadır bir maskenin ardına gizlemektedir kendisini fakat onun ardından da olumlu düşünceler geçirmemektedir içinden.

Dışarıya sunduğumuz özümüzün yansımasıdır. Saygıyı belirleyen dış dünya değil iç benliğimizdir. Gördüğümüz kötülükleri küfürlerle ifade edebiliriz, düzgün bir üslupla açıklayabiliriz ya da saldırgan olabiliriz. Bu durumların tümünde karşımızdaki bir dinleyici konumundadır. Ne bizim sözlerimizle değişecek ne bizim sözlerimizle düşecek ne bizim sözlerimizle vasıfsız olacaktır. O olduğu gibidir. Ona gösterdiğimiz davranış bizim karakterimizin bir yansımasıdır sadece. İçimizdekini açığa çıkarmamızdır. Karakteri düzgün insan muhataplarına saygılı davranır. Belki kendisine küfür eden bir adam vardır karşısında. Bu durumda saygıyı hak ettiğini söyleyebilir miyiz küfür eden adamın? Fakat saygı gösteren insan karşısındakinin davranışına göre şekil değiştiremez. Şayet değiştirirse o artık kendisi değildir küfür eden adamdan da bir farkı kalmamıştır.

Saygı kalbimizin Allah ile yakınlığıyla doğru orantılıdır. Çünkü o Allah’ın eserine duyulandan doğar. Gösterdiğimiz karşımızdakinin davranışına konumuna göre şekillenmez Allah’ın yarattığına şekillenir. Kalbini Allah’a ne kadar bağlarsa insan yarattıklarına o kadar kıymet verir. Belki kötünün de kötüsüdür o ancak Allah’ın eseridir. O eser hatırına davranışımız sınırlanır. Bize bir set çeker duyduğumuz haşyet. Kalbimizin dilimizin bir sınırı oluşur. Dil bağını koparanlar Allah ile bağını gözden geçirmelidir. O bağ sağlamlaşmadıkça insanın tıyneti düzelmez. İnsan davranışlarını Allah’a duyduğu saygı belirler. O saygının çevreye yansımasını görürüz biz. Hak edilen bir şeyi değil karşımızdakinin iç alemini seyrederiz aslında. Belki de bu yüzden insan önce kendisini iyi tanımalıdır. Sonra karşısında gördüğü aynadakinin kendi yansıması mı yoksa aynanın sırrı mı olduğunu anlar.

Kendini yeterince tanımayanlar ise bazen gördükleri iyi davranışların kendi itibarları nedeniyle gösterildiği yanılgısına düşerler. Oysa gördükleri karşılarındaki insanın iç alemi, karakteridir.

Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir, ayeti davranışlarımızı ona duyduğumuz saygının belirlediğinin bir işaretidir.

Kısacası gördüğümüz saygı ya da saygısızlık bize ait değildir, bizden değildir. Ondandır.