Savaşın Üç Yüzü: Militarizm, Meşruiyet ve Yıkım

Gence’den havalanan C130 askeri kargo uçağımız, Gürcistan sınırlarında toprağa düştü. Milli Savunma Bakanlığının acı bildirisiyle milletçe sarsıldık. Yirmi şehit, yirmi fidan, yirmi kutsal emanet. Yüreğimiz yanıyor, acımız derin. Aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabır, milletimize başsağlığı temenni ediyorum.

Abone Ol

Bu kara haber, Türkiye’nin değişmeyen hakikatini bir kez daha hatırlattı. Bu millet ne zaman doğrulup yoluna daha güçlü devam etmek için adım atsa, ne zaman sırtındaki zincirleri kırmaya yaklaşsa, karanlık eller hemen devreye girer. Maksat, terörün bittiği bir Türkiye’nin önüne set çekmekse, bunu yapanlar bu milletin iradesini de tarihini de tanımıyor demektir. Çünkü Türk milleti, kurulan her tuzağı bozmayı, önüne dikilen her engeli bir zafere dönüştürmeyi bilir. Üzerine sürülen her lekeyi düşmanının yüzünde silmiş, kırılan her prangayı zalimin boynuna bir kelepçe gibi geçirmiştir.

Gence’de toprağa düşen her bir kahraman, bu kudretin yeni bir mührüdür. Bu topraklar şahadetle yoğrulmuş, bedeli kanla ödenmiş bir vatandır. Her şehit, bu milletin yürüyüşünü hızlandıran bir ışık olur. Düşmanlarımız bilsin, bu ateş sönmez, bu yürüyüş durmaz. Şehitlerimizin kanıyla sulanan bu vatan, ebediyen vatan olarak kalacaktır.

Kısıtlar Kalktı, Yıkım Kapıda: Küresel Savaşın Yeni Yüzü

Dünya, tarihin görmediği bir savaş çağına giriyor. Artık bekleyen değil, hamle yapan bir düzen kuruluyor. Terörist İsrail Başbakanı bebek katili Binyamin Netanyahu’nun “Artık kısıtlama yok” sözleri, bu yeni dönemin açık bir manifestosu gibi. İsrail, savunma yerine sahada oyun kurucu rolüne yöneliyor, istihbarat hamleleriyle uluslararası kamuoyunu manipüle ediyor ve saldırganlığını meşrulaştırmaya çalışıyor.

İki Yüzlü Hukuk Söylemi

Aynı oyun Ukrayna cephesinde de sürüyor. Volodimir Zelensky’nin “hukukla direniş” söylemi ile Vladimir Putin’in her yeri fiilen savaş alanına çeviren stratejisi, aslında hukukun askıya alındığı bir çatışmanın iki yüzü. Cephede askerler ölürken, karar vericiler sahne arkasında meşruiyet tiyatrosu oynuyor.

Tüm ileri teknolojiye rağmen savaşın kaderi hâlâ top mermisi stokları ile belirleniyor. Cephenin kaderi, topçu mermilerinin gölgesinde yazıldı. Rusya - Ukrayna savaşının ilk iki yılında Rusya, Ukrayna'nın 1 birim ateş gücüne karşı 5-6 birimlik bir yıkım yağdırarak ezici bir üstünlük kurmuştu. Avrupa'nın Ukrayna'ya sağladığı topçu mermisi desteği ise bu ölümcül dengeyi değiştiren kritik hamle oldu. Rus üstünlüğü 1'e 3'e düşürülerek, Ukrayna'ya direnebilmesi için hayati bir soluklanma fırsatı oluşturuldu. Batı cephane yardımları Rus üstünlüğünü azaltıyor fakat Alman savunma devi Rheinmetall yeni bir mermi ve top fabrikası kurarak savaşın sanayi kapasitesiyle kazanıldığı gerçeğini yeniden hatırlatıyor.

Gökyüzünde Devrim: İnsansız Hava Araçları Çağı

Savaş teknolojisi hızla değişiyor. ABD, 2028 ile 2029 arasında hizmete girecek yeni insansız hava araçlarıyla savaşın doğasını kökten dönüştürmeye hazırlanıyor. Pist gerektirmeyen, kendi aralarında iletişim kuran ve F 35’lerle ortak görev yürütebilen bu sistemler, gökyüzünün yeni hâkimleri olacak. Polonya ise Brüksel’i beklemeden kendi insansız hava aracı duvarını kuruyor ve Avrupa’nın savunmada yeniden ulusal reflekslere döndüğünü gösteriyor.

Rusya’nın hibrit savaş taktikleri ise devam ediyor. Belarus üzerinden dört yılda 200 bin kaçak göçmeni Polonya, Litvanya ve Letonya sınırlarına yönlendiren Moskova, silahsız görünse de en az silahlı kadar tehlikeli bir demografik saldırı yürütüyor.

Mahşerin Üç Atlısı

Netanyahu’nun sınırsız militarizmi, Zelensky’nin Batı tarafından parlatılan direniş söylemi ve Putin’in her cepheyi savaş alanına çeviren yaklaşımı, üç lideri adeta mahşerin atlıları haline getiriyor.

Netanyahu, doğrudan katı bir güvenlik doktrininin temsilcisi. Zelensky, komedyenlik geçmişinden sıyrılıp Batı’nın çıkarlarına seslenen bir hukuk ve demokrasi şövalyesi pozisyonuna yükseltildi. Putin ise Sovyet istihbaratının gölgesinde yetişmiş, jeopolitiği satranç tahtası değil yıkım zemini olarak gören bir stratejist.

Adaletin Değirmeni ve İnsanlığın Sınavı

Ancak unutulmamalı: Hız akıldan koparsa felaket kapıyı daha hızlı çalar. İsrail’in Orta Doğu’da yaptığı zulüm, Ukrayna’nın Avrupa’da yaptığı müdafaa, Polonya’nın sınır hattında tehlikeyi önceden karşılamak için verdiği mücadele bizlere şunu gösteriyor ki ahlaki kısıtların kalktığı yerde sorumluluklar katlanarak artar.

Adaletin değirmeni yavaş döner belki, ancak sonunda mutlaka öğütür. İster Ukrayna’nın steplerinde ister Filistin’in topraklarında ister dünyanın herhangi bir köşesinde olsun, soykırım ve kitlesel zulüm politikası izleyenler insanlığın ortak hafızası ve tarihin terazisi karşısında er ya da geç bedel öder.

Bu karanlık tabloda insanlığın en büyük kalkanı yine aynıdır. Silah değil hukuk, güç değil manevi değerler, teknoloji değil toplumsal dayanışma.
Çünkü savaşlar teknoloji ile kazanılabilir, ancak barış sadece adalet ve insanlıkla inşa edilir.