Savaş bu, oyun değil!

Abone Ol

Ortadoğu yine bir ateş topuna dönüyor ve biz yine yanlış politikaların cezasını çekiyoruz. ABD’nin eski başkanı George W. Bush’un ifadesiyle “yeni bir Haçlı Seferi”ne dönüşen İslam alemine karşı emperyalist saldırıların ardı arkası kesilmezken ve neredeyse tüm İslam ülkeleri bir şekilde karışıklık, kargaşa, kaos ve savaş içindeyken, “BOP”tan söz etmeyi “komplo teorisi” diye hafife alanlar ne diyorlar bu duruma acaba

İslam ülkeleri sistemli bir şekilde istikrarsızlaştırılıp kargaşaya ve iç çatışmalara sürükleniyor ve bunu tesadüf sayabilenler var. Afganistan, Irak, Libya, Suriye derken, Pakistan’ı, Yemen’i ve diğerleri her daim üstüm üstünde ve her daim savaşın kıyısında geziniyorlar. Yanı başındaki ABD destekli işgalleri ve gerek demografik gerekse de sınır değişikliklerini bir türlü okuyamayan Türkiye ise tam bir dış politika fiyaskosuyla giderek etkisiz bir elemana dönüşüyor ve ateşi tam yanında hissediyor.

ABD ile uyumlu bir dış politikayı benimseyip, emperyalizmin dümensuyundan ayrılmadan “büyük devletçilik” oynayan Türkiye, bugün IŞİD gibi, PYD gibi örgütlerle muhatap olabiliyor ancak. Düne kadar Irak’ın toprak bütünlüğünü “kırmızı çizgi” sayan Türkiye, AKP’nin akıl almaz fiyaskodaki dış politikasıyla şu anda Büyük İsrail’e giden yolun taşlarının döşenmesini sadece izliyor. Kerameti kendinden menkul ancak kimin tarafından kulağımıza üflendiği malum “çözüm süreci”yle, Irak ve Suriye’de palazlanan Kürt devletçiklerine bir “kardeş” getirme çabalarına destek olan AKP, bugün sırf iktidarı kaybettiğinden ötürü milliyetçi söylevler veriyor, iş işten geçtikten sonra! Musul’daki, Kerkük’te bundan birkaç yıl önce, gözümüzün önünde değiştirilen demografik yapıya ses edemeyen AKP, bugün Suriye’ye girmek adına “demografik yapı” demeye başlıyor. Musul, Kerkük peşmergenin eline geçerken sadece izlemişlerdi.

Barzani’yle, peşmerge kılıklı Şivan Perver’le kardeş(!) pozları veren Türkiye, bugün sınırında beliren tehlikeleri sanki bir anda ortaya çıkıvermiş gibi şaşkınlıkla izliyor. Halbuki, açılımın başladığı 2009 Nisan’ından itibaren bu sürecin Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit edeceği defalarca yazıldı, çizildi. Dönemin iktidar partisi AKP, bütün bu eleştirilere gayet hoyrat şekilde “kan aksın isteyenler çözüm sürecini hazmedemiyor” mealinde açıklamalarla mukabele etti. Bugün gelinen noktada, Türkiye, tam anlamıyla ne yapacağını bilmez bir vaziyette. “Stratejik derinlik” denen fantezilerin sürüklediği bir batağa saplandı, sağlanacak bir görüntü çiziyor.

Türkiye’nin güneydoğusunu adeta devletten bağımsız bir “de facto” tabloya mahkum eden bu sorumsuz politikalardı. Marifetmiş gibi diğer partilerin bölgede olmayışıyla övünen bir iktidar partisi, muhalefet partilerinin bölgede varlıklarının olmayışının kabahatinin kendisine ait olduğunu bile idrak edemedi, hala da etmiş değil. Irak ve Suriye’de palazlanan ve son dönemde Suriye’nin kuzeyinde bir şerit halinde sınır boyunca uzanan devletçiği bugün reddedenler, bunu önceden göreceklerdi.

Bugün, “Suriye’nin kuzeyinde bir devlete izin vermeyiz” çığırtkanlığıyla savaş çağrısı yapanların samimiyetine inanmak mümkün değil. Daha birkaç ay önce, IŞİD’in önünden türbe kaçıranların bugün bir savaş bahanesiyle siyasi hesaplarını lehlerine çevirme peşinde oldukları aleni bir gerçektir. Bu noktada, askeriyenin “girsek bile çıkabilir miyiz” tavrı ve sorumluluğu yeni kurulacak hükümetin üstlenmesi yönündeki çağrısı haklıdır.

Savaş çığırtkanlığı yapanlar, garip gurebanın çocuklarının kanı üstünden hesap kitap yapıyorlar, savaşı bir oyun sanıyorlar. Çok meraklılarsa, bu çığırtkanlığı yapan yazar-çizer taifesi ve kefenli miting hokkabazları kendileri önden buyurabilirler.

Kendi çocuklarını askere bile göndermeyenlere başkasının çocuklarını ölüme yollamak kolay da, bu vebal çok çok ağır!! Müslüman ülkelerin birbirleriyle savaşmasını İsrail ne de keyifle izler, unutmayın…