İktidar, yıllardan beri yapılamayanı yaptıklarını, özelleştirmeye hız kazandırdıklarını ileri sürüyor. Bir bakıma, devletin elindeki zenginlikleri elden çıkarmaları ile övünüyorlar. Peki, "Satan mı kârlı, alan mı " diye sorarsak ne cevap verirler bilmiyorum. Çünkü satmak, satmak zorunda kalmak fakirliğin, satılanları almak ise zenginliğin alameti değil midir Devletin satışa çıkardığı kuruluşları fakirlerin aldığını söylemek mümkün mü Kaldı ki, bu özelleştirme denen işin ülkemiz açısından inandırıcı bir mantığı da yok. Başlangıçta devletin elinde bulunan bir takım tesislerin sürekli zarar ettiği, devletin omuzunda yük olduğu söylendi duruldu. Böylece özelleştirme denen şey halka haklı gösterilmeye çalışıldı. Ancak, bugün gelinen noktada görüyoruz ki, kâr eden, tıkır tıkır para basan kuruluşlar satılıyor. Yani, başlangıçta özelleştirmenin gerekçesi olarak gösterilen zarar eden kuruluşların elden çıkartılması olayı şimdi tam tersine dönmüş durumda.
Türk Telekom ve Tüpraş bunun son iki örneğidir.
Bunun yanında Et-Balık, şeker ve çimento fabrikalarının özelleştirilmesinde takip edilen yol ve sergilenen tavır ise tam bir peşkeş niteliğindeydi. Çünkü, bu tesislerin pek çoğu sahip oldukları arsaların bedellerinin çok altında fiyatlara elden çıkartıldı.
Kaldı ki, iktidarların görevi devletin sahip olduğu her türlü zenginliği elden çıkarmak değil, en iyi şekilde değerlendirmek, madenlerini çıkarmak, onları zenginleştirmek ve dünya piyasalarına en yüksek fiyata satmak değil midir
Bizde böyle olmuyor. Kötü yönetimler birçok kâr edecek kurumu zarar ettiriyor, ondan sonra da yok pahasına elden çıkarmanın gerekçesi olarak gösteriliyor.
İnsana, "Sizin işiniz ne " diye soran olmaz mı Galiba ülkemizde bunu soran pek yok.
İşin bir başka boyutu ise diyelim ki, devleti işletmecilik ve ticari hayattan çekmek gerektiği düşünülüyor ve bunun günün şartlarına uygun olduğu sanılıyor. Bunun sonucu olarak da devlet sahip olduğu her türlü kurumu satıyor. Peki bu satışlardan toplumun payına ne düşüyor
Eğitimin ihtiyaçları karşılanıyor, sağlık hizmetleri daha verimli hale mi geliyor Adliyelerde biriken dosya sayıları azalıyor, hakimler bir günde 40-50 davaya bakmaktan kurtuluyor mu
Hayır. Satıyoruz ama, toplumun sabit ve dar gelirlilerinin payına ne hizmet iyileştirmesi yansıyor ne de onların hayat standardında bir yükseliş görülüyor.
Ne oluyor peki
Olan çok açık. Devlet elinde ne varsa satıyor ama, yine de borcu artıyor. Halkın payına birşey düşmüyor. Çünkü, IMF denen Uluslararası Para Fonu ülkemize verdiği üç-beş dolar borç karşılığında bu ülkeyi yönetenlerden devletin elinde ne varsa uluslararası sermayeye açmasını istiyor. Bu zemin sağlandıktan sonra isteyen ülkemize gelip istediği kuruluşu alabilecektir. Galiba globalleşme ve küreselleşme denen şey bu olsa gerek. Yani, ülkemizi uluslararası sermayenin emrine amade kılmak.
Görünen o ki, ülkeyi yönetenler globalleşen dünyada her şeyimizi uluslararası sermaye ile paylaşmaktan başka çaremizin olmadığını düşünüyorlar ya da kendilerini buna mecbur hissediyorlar. Çünkü bu ülkeyi gırtlağına kadar borca batıranların başka türlü düşünmesi ve hareket etmesi de mümkün olmaz.
Öyle ise öncelikli olarak bu ülkeye hakim olan kendi insanımızdan çok uluslararası sermayeye açık zihniyetin değiştirilmesi gerekiyor. Bir başka ifade ile özelleştirmeden çok ülkemizin öncelikli sorunu zihniyetle ilgili. Bu zihniyet değişmeden ya da "Herşey ülkemiz için... Herşey insanımız için... Güçlü ve lider Türkiye için" diyen zihniyet iş başına gelmediği, getirilmediği sürece ülke zenginlerinin peşkeş çekildiğini biz yazmaya devam edeceğiz ama peşkeş çekme de devam edecek.