Sarkisin İstanbulu

Abone Ol

“Payitaht İstanbul’un Tarihçesi” isimli kitap Sarkis Sarraf Hovhannesyan’a ait.3. baskısı 2006’da sadece 150 adet olarak basılmış. Sarkis 1740’da İstanbul’da doğmuş,1805’de ölmüştür. Ermeni asıllı bir tarihçi ve eğitimci olup, Eğin’in Abuçeh Köyü’nden bir sarrafın oğludur. Balat’ta bir okulda müdürlük ve öğretmenlik yaparak pek çok öğrenci yetiştirmiştir. İleri derecede Türkçe ve Rumca dillerine vakıftır. Ömrünü eser yazmaya adayan Hovhannesyan’ın henüz basılmamış olan yazma eserinin adı  “Osmanlı Tarihi”dir. Pek çok yazma eseri dünyanın sayılı kütüphanelerindedir. Yazarın, “Payitaht İstanbul’un Tarihçesi” pek çok yararlı bilgiyi ihtiva etmektedir.

Kapılarından başlayıp Boğaz’ın iki yakasındaki Kavaklara kadar, İstanbul’un semtleri, camileri, kiliseleri ve diğer tarihi yapıları hakkında değerli bilgiler verilmektedir.

Sarkis, İstanbul topografyasını en ince ayrıntısına kadar işlemiştir. Bizans ve Osmanlı döneminin kapılarından başlayıp sahilleri, burunları, çeşmeleri, sarayları, iskeleleri anlatmaktadır.

Toplam 26 kapı, doğrusu İstanbul’a dair benim de bilmediğim detaylardı. Hele meşhur suları, ayazmaları ile Bizans döneminden kalan hatıraları, hala muhafaza etmemiz, olumlu yanlarımızdan biri idi.

Günümüz insanı, ismini civardaki nar ağaçlarından alan Narlı Kapı’yı tanımaktadırlar mı acaba.

Samatya’da Pazar günleri açık olan alışveriş yeri, Avrad Pazarı; Bizans’ında, Osmanlılarında onurlu kadınlarının el ürünlerini sattığı bir kadınlar pazarı idi.

Satıcıların kadın, alıcıların kadın olduğu bu pazar, İstanbul’a özgü idi ve araştırmacılar dönüp tarihe bakmalıdırlar, bir başka ülkede daha var mıydı diye.

“…bir cami, iki medrese, bir imaret ve kadınlar şifahanesi… Bu cami, Sultan1. Süleyman’ın haseki sultanlarından olan Hürrem Sultan’a ithaf edilmiştir…1. Süleyman’ın çok sevgili 2. hanım sultanının ruhuna, cami bugüne kadar Haseki adı ile anılmaktadır”.Bugün torunlarının dizi filmlerde şarlatan gösterdikleri Hürrem Sultana karşı Sarkis, çok saygılıdır.

Nakkaşhane’de saray ressamları kalır, Kuşhanede kuşlar barınırdı. Balıkhane bugünkü vazifesini görmekte idi.

“…sahil suruna bitişik bir köşk vardır ki buna, kubbesinde asılı duran bir tutam inciden ötürü İncili Köşk denmektedir. Köşkün altında bulunan Kumluca adlı ayazmada panayır olur ve şehrin her yerinden Rumlar buraya ziyarete gelirler. Surun bu kısmının üzerinde haç şekilleri bulunur.”

Artık incili köşk yıkılıp yok olmuş, kumluca ayazması halen mevcut mudur fakat o vakit sur üzerinde haç şekillerinin durması, Osmanlının hoşgörüsünü anlatmakta.

“...Hasırcılar kapısı… Bostancılar fırtınalı günlerde ellerinde kancalarla burada bekler ve kayıktan denize düşen adamları kancalarla karaya çekerek kurtarırlar.”

Sarkis’in Mısır çarşısında hâkim unsur kahvedir. Yemiş İskelesine ise kuru ve yaş meyve satan dükkânlar hâkimdir. Tütün getiren gemilere ait bir iskelesi olan tütün gümrüğü. Tahtakale’de han odalarında gurbetçi Araplar ikamet ederler. Mum, bal ve yağın depolandığı Bal Kapanı denilen yapı Tahtakale’dedir. Yağ Kapanı neyse de. Un Kapanı bugün hâlâ aramızda yaşamaktadır. Bayezid Camii’nin imaretinden her gün bin kişiye yemek dağıtılması sultana “veli” lakabının boşuna verilmediğinin kanıtıdır.

Süleyman’ın camiinde ise, imaret; yoksullara günde iki kere yemek vermektedir. Kürkçü Han’da Yahudiler, Mısır ve Avrupa malları satan dükkânları ile zengindir.

Fatih’in sadrazamı Mahmud Paşa’nın çarşısı, bugün markalara direnen İstanbullunun hâlâ yoğun uğrak yeridir.

Ayazma Kapı’da kazancı, zeytinci, pekmezci, buğdaycı dükkânları vardı.

“Sütlüce köyünde bir cami ve kadınların sütünü çoğaltan bir ayazma bulunur. Bu nedenle burası Sütlüce adını almıştır”.

Kitapta Yahudi yine bildiktir:

…Aya Paraskevi Ayazması’nın suyunu almak için birkaç kez fesatlık yapan Yahudiler cezalandırıldılar.”

“…Güngörmez adlı bir kilisenin kalıntısı olan Kabataş” ahali niye “zarif taş” demedi acaba, günümüze bakmak yeterince anlatmakta maziyi.

Sarıyar’da altın madenleri olduğundan belki bu ismi aldı ya da yoğun sarışın ahalisinden.

Sarkis’e soralım: “Sarıyar’ın havası ve suyu hastalar ve zayıflar için çok iyi olup tıp ilaçlarından daha şifalıdır. Vaktiyle, üç manastırın Kestane Suyu, Gümüş Suyu ve Fındık Suyu adı verilen ayazmaları vardır… Hünkâr suyu… Sarıyar eskiden Ermenilerle meskûn en kalabalık bir köydü. Fakat bu Ermeniler bilahare Müslüman olmuşlardır.”