Salihler yeryüzünde dursun diyen insanlar hep var olacak

Abone Ol

Geçtiğimiz hafta sonu oynanan ancak etkisi bir süre daha

devam edecek gibi görünen Galatasaray-Trabzonspor maçında aslen Galatasaraylı

olan ancak vasfen Trabzonsporlu olan Salih Dursun un basireti bağlı olduğu

anlaşılan hakeme çıkarmış olduğu kırmızı kart yeni tartışmaları beraberinde

getirdi. Direnmesi ve yerliliği ile her daim varlığını görünür kılan Trabzon ve

Trabzonsporlular için yıllarca uğramış oldukları haksızlıklara bir çırpıda

verilmiş en keskin ve en etkili cevap olan Salih in kırmızı kartı, aslında

hakemi aşan ve haksızlık düzenini ifşa eden bir kart olarak karşımıza çıkmış

durumdadır. Yerli olan her fikrin karşısında duran yerleşik sistem, ne yazık ki

Türk futbolunu da işlemez hale getirmişe benziyor. Yerli organizasyonlardan

yerelliği aşıp, hem yerli hem de uluslararası olmayı hedefleyen her türlü

girişimler karşısında ne yazık ki uluslararası güçlerin aşılmaz duvarları ve bu

güçlere daim hizmet eden uşakları görmektedir. Türkiye özelinde Federasyon başkanının

kulüp başkanı olduğu dönemde takımının şike yapmış olmasının hediyesi olarak

siyasi erk tarafından federasyon başkanı yapıldığı gerçeği futbol adına söz

söylememizi anlamsız hale getirmektedir. Hele futbola dair bütün mahkemelerin

şike var dediği ligimizde, var ama sahaya yansımamış garabeti ile yapılan

savunmaların Türk yargısı tarafından kabul edilmesi, durumu daha da

anlamsızlaştırmaktadır.  

Futbol kendinde yanlış ve kendinde adaletsiz olandır.

Daha esasında futbol modern bir narkozdur. Kitleler bu narkoz etkisinde olduğu

sürece etkiye açık hala gelmektedir. Bu narkoz olma durumun biraz daha açıklığa

kavuşması için birkaç örneği hatırlatmak yeterli olacaktır. Galatasaray ın

meşhur UEFA kupası macerası sırasında siyasi erk tarafından yapılan zamların

hemen hemen hepsinin Galatasaray ın zaferleri sonrasında açıklanması tesadüf

olmasa gerektir. Servetlerinin kökleri meşkûk ailelerinin önemli futbol

takımlarının gerçek destekçisi ve sahipleri olması bir başka örnek olarak

hafızalarda tutulması gerekir. Bütün bu çarpıklıklara rağmen futbolun bir tarzı

vardır. Mesela baskı rejimlerinde rejim muhalifi olmak Barcelona taraftarı

olmakla eş değerken, baskı rejimlerine teslim olmak ve sahiplenmek ise Real

Madrid taraftarı olmağa tekabül etmektedir.

Futbol bir dışa vurumdur. Futbol takımlarının kendisini

konumlandırdığı zemin ve bu konumlamalar üzerinden atılan sloganlar toplumların

tarihsel ve güncel bilincini yansıtır. Türkiye özelinde bu durum Türk

taraftarları için Avrupa fetih edilecek bir yer olması. Her gol ve her atağın

Avrupa ya çıkılmış bir seferin atılmış adımları olarak değerlendirilmesi bu

yüzdendir.

Salih futbolcu olduğu bir maçta hakeme kırmızı kart

çıkardı. Daha ilginci ise Salih bonservisinin kendisinde bulunduğu takıma karşı

çıkmış olduğu maçta hakeme kırmızı kart çıkarmış olmasıdır. Kartı çıkaran

futbol sisteminin emekçisi yani futbolcu Salih iken kart çıkarılan adaletsizlik

ve adam kayırmacılığının en kilit noktasında duran hakem yani sistemin Hâkimi

yâda kendini hâkim zanneden hakem Salih hakemin gıyabında zalime, zulmüme,

hileye, adaletsizliğe ve adam kayırmacılığa kırmızı kart çıkarttı. Salih in

kırmızı kartı aslında toplumda alttan alta kaynayan bir öfkenin ve

gerilmişliğin tipik bir dışavurumudur.

Türkiye kabul edilsin ya da edilmesin bir gerilime doğru

hızlıca yuvarlanmaktadır. Bu gerilim ortamı kimileri tarafından yok kabul

edilse de kimileri tarafından abartılsa da gerçek olan şu ki bir gerilim

vakidir. Zira var olmayan hiçbir şeyin abartılması yahut yok kabul edilmesi

düşünülemez. Şu noktada herkesin hem fikirde olması gerekir ki, bu gün Türk

halkı olarak Salih in hakeme gösterdiği kırmızı kartı birçoğumuz birbirimize

göstermek için imkân kollamaktayız. Gerçek hayat için kırmızı kart insanın

hayatın dışına itilmesidir ki bu kart gösterme hissiyatı bazen öldürme, bazen

tecavüz, bazen yaralama, bazen yok sayma, bazen ilgilenmeme olarak karşımıza

çıkmaktadır.

Asırlardır omuz omuza vermiş ve siyasi ya da yaşam tarzı

olarak farklılıkları hasımlık nedeni saymamış bir millet ne oldu da kırmızı

kartlar elinde sokaklarda gezmeye başladı. Türkiye de kırmızı kart çıkarma

hastalığı son yıllarda bireysellikten çıkıp toplumsal bir hüviyet kazandı.

Gerekçesi ne olursa olsun yahut gerekçesi üzerinde tartışmalar yapıla dursun

toplum artık bölünmüş ve ötekisini oluşturmuş durumda. Bireysel olarak

gerilimin toplumsal olarak bu ötekileştirmenin temel nedenlerini birkaç maddede

toplamak mümkün görünmektedir. Daha popüler bir ifade ile Salih in kırmızı kart

çıkarmasının temel gerekçelerini birkaç başlıkta toplamak mümkün görünmektedir.

1.ADALET

DUYGUSUNUN KALMAMASI

İtibari cihetten insanla ilişkili her varlık mülk olarak

ifade edilebilir. Mülkün temeli ise adalettir. Bu temel mülkün hem kazanımı hem

insanlar arasında ki dolaşımı dikkate alındığında ortaya çıkmaktadır. Son on

yıldır bireysel olarak bir mülkiyet hissiyatının artığından bahsetmek

mümkündür. Ancak mülkü elinde tutanların bu mülke tasallutlarının adil olmadığı

milli bir kanaat haline gelmiştir. Mülkün sadece bir zümrenin elinde tutulması

ve açıkça tabiattan doğan mülkün belli zümrelere peşkeş çekilmesi toplum

vicdanında adaletsizlik olarak kodlanmıştır. Her ne kadar bu adaletsizliğe

karşı kımızı kart çıkartacak bir yürekli Salih kişi çıkmasa da toplum öfkesini

alttan alta biriktirmektedir.

Adalet duygusunun kalmamasının bir diğer gerekçesi de

Türk yargısı kavramının artık bir anlam taşıyamayacak kadar aciz bir duruma

sürüklenmesidir. Yargı her daim bir zümrenin kontrolünde olmuştur. Ne yazık ki

son on yılda bu kontrol iki defa el değiştirmiştir. Bu değişimde her gelen

öncekini tasfiye etmiş böylece yargı adalet dağıtan bir durumdan adaletle

muhtaç bir duruma sürüklenmiştir.

2. TORPİL VE ADAM

KAYIRMANIN TAVAN YAPMASI

Hz. Peygamber Mekke nin fethinde Kabe nin anahtarlarını

yetkili ve yetkin aileden alıp Hz. Ali ye vermeye niyet ettiğinde Yaradan

Nebi sini uyarmış ve anahtarların ehline verilmesini emretmiştir. Bu ilahi

sahne ne olursa olsun işin ehline teslim edilmesini zaruri kılmaktadır. Türk

toplumu için torpil kelimesi bir gerçeklik olarak var ola gelse de son on yılda

yapılan atamalarda genel bir durum olarak karşımıza çıkması artık bir

ahlaksızlığın bir ahlak olarak benimsenmesine neden olmuştur. Bu sürecin en

bariz örneği gelin ve damatların akıl almaz makamlara getirilmesi olarak

pratikte karşımıza çıkmaktadır.  Son

yıllarda tepeden tırnağa bütün devlet yada özel iş kademeleri için esas kriter

ne yazık ki akraba- eş denklemine bağlı bir duruma evirilmiştir.

3. GELECEKTEN

ÜMİTSİZ OLMAK

Kişi ümidi kadar yaşar. Ümit sadece zihni ve kalbi bir

idrak değildir. Var olan ümitlerin korunması ve devamlılığının sağlanması

karşılaşılan durumlarla alakalı bir durumdur. Türk toplumu olarak geleceğe

yönelik umutlarımız ciddiyetini kaybetti. Siyasi erk başta olmak üzere gereği

olmayan ve gerçekleşmesi olmayan sanal vaatlerin peşine sürüklenen kurumlar ve

bireyler artık ciddiyetten yoksun duruyor. Karar mercilerinin sürekli manevra

yapması manevra yapılmaksızın alınan mesafeleri görünmez kıldı. Toplum artık

yıllardır verilen narkozun etkisini yavaş yavaş atmakta gelecek için verilen

umutların aslında kendi umutları olmadığını idrak etmektedir. Belirli

tarihlerin kutsallaştırılması o tarihlere dair biz vizyon izlenimi verse de

gerçek olandan kopuk vaatler meselenin vizyon olmaktan çok bir hayal olduğu

izlenimini vermektedir. Mesele geleceğe dönük tarih verilmesi değil yapılan

büyük başarılarla tarihe not düşülmesi olduğu toplum tarafından yeni yeni fark

edilmeye başlanmaktadır.

İşte bütün bu birikme ve bu birikmeye bağlı olarak

çözümsüzlük Salih i salih bir davranış yapmaya ittiği tespiti abartı olmaz

sanırım. İnsanı ezen, ötekileştiren ve aşağılayan bütün sistem ve düzenler

güçlerine bakılmaksızın bir gün kırmızı kart görmeye mahkûmdurlar.  Tarihte bu kart; bazen ateşe su taşıyan

karıncanın iki dudağı arasındadır. Bazen Calutu deviren Davut (as) ın

sapanındadır. Bazen düşmana atılmış kırık uçlu bir ok olarak Uhud dadır. Bazen

Çanakkale de Seyit onbaşının şanlı omuzundadır. Çünkü tarih boyunca zulme

başkaldıran bir SALİH yeryüzünde DURSUN diye dua eden nice inananlar vardır ve

var olacaktır.