Salgın eşliğinde gidiş nereye?

Abone Ol

Bismillâhirrahmânirrahîm;

DOKUZ ay önce Çin’in Wuhan kentinde başlayan salgın, hızını artırma noktasında!  İnsanlık, sağlık tedbirleri almaya, Covid-19 virüsünün aşısını bulmaya kilitlenmiş durumda. Türkiye’mizde de, sağlık alanında canhıraş tedbirlere başvurulduğunu görüyoruz. Dikkat ediyor musunuz? Covid-19’un nasıl bir anda ortaya çıkıp düzenli bir yayılma seyri gösterdiği ve virüs ile ilgili şer odakların rolü konusunda ciddi bir araştırma yok.

Konunun tedbir tarafını çok önemsiyorum. Çünkü dünyayı kontrolüne almak isteyen sömürgeci güçler birbiriyle kıyasıya bir mücadele halindeyken Covid-19 ortaya çıktı. Ayrıca, çeşitli yöntemlerle dünya nüfusunu yarım milyara düşürmek niyetini açıklamış ihtiraslı bir grubun varlığını da dikkate almak gerekir. Bundan sonraki savaşların “mikrop” üzerinden yapılacağı konusu o kadar çok seslendirildi ki!

Gazeteci Aytunç Altındal, 2005’te Amerika’nın “Hastalık Politikası” adıyla çok gizli bir birim oluşturduğunu, bu birimde 9 bin kişinin çalıştığını açıklamıştı. Birimin şifresini de veren Altındal, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın burada yaptığı sözleri nakletti: “Bundan sonra, asker göndererek yüksek masraflı savaşlar yapmayacağız. Artık, ‘holistig’ bir dış politika izleyeceğiz.” (Altındal’ın ses kaseti hâlâ YouTube’da.)

Gazeteci Mehmet Ali Bulut, Sayın Altındal’ın bu tür sözleri sebebiyle öldürüldüğü görüşünde. Sayın Kadir Mısıroğlu da, vefatı öncesi, “Bundan sonraki savaşların ‘mikrop’ üzerinden gerçekleşeceği” yolunda sözler etti.

BU BİR OYUN MU?

SÖZ ve fiilleriyle, hırsı tavan yaptığı görülen sömürgecilerin bencillik ve çıkar uğruna her türlü acımasızlığı yapabileceklerini dikkate almak zorundayız. CNN Türk’te konuşan Dr. Ramazan Kurtoğlu; virüsün insanlığı korkutmaya yönelik bir oyun olduğunu anlattı; “Elimde belgesi var” diyerek, “ABD’deki 2 üniversitenin yıllardır bu oyun üzerinde çalıştığını” (26.02.2020) söyledi.

İngiltere hükümetinin, “Covid-19 En Kötü Makul Senaryo” başlıklı gizli bir raporu basına yansıdı (26.02.2020). Raporda, “Virüsün yalnız Birleşik Krallık’ta 500 bin can alabileceği; dünyada 50 milyonu etkileyebileceği” görüşüne yer veriliyordu. Aynı günlerde AB’den; “Hazırlıklı olun!” denilerek, “Virüsün daha geniş alanlara yayılacağı” uyarısı yapılıyordu.

Bugün yaşadıklarımız CIA’nin 2010’daki “Le Nouveu Raporu”na da konu olmuştu. Raporu inceleyen Fransız tarihçi Alexandre Adler, bunu, “Yarının Dünyası Nasıl Olacak 2020-2025” başlığıyla kitaplaştırmıştı. Virüsün ilk olarak Çin gibi Asya’nın büyük nüfus yoğunluğu olan ülkelerinde ortaya çıkacağı anlatılan kitapta; solunum sistemine bulaşan virüsün 2020’de ortaya çıkacağı; 2025’te sona ereceği belirtiliyordu.

Stratejist Abdullah Çiftçi; 4 yıl önce “Biyolojik/Virütik saldırının olacağı”ndan söz etmiş; salgın başladıktan sonra da virüsün “fabrika yapımı” olduğunu açıklamıştı. (Türkiye, 28.03.2020).

Bu yönde o kadar çok yayın yapıldı ki, Türkiye ve dünya, virüs tedavisine verdiği önem kadar; konunun bu tarafı ile de çok yakından ilgilenmeliydi.

İŞ BAŞA DÜŞÜYOR

HEPİMİZE ulaşan bilgi ve yazılıp çizilenler gösteriyor ki, fert ve ülke olarak yapmamız gereken ciddi görevlerimiz var. Önce medyaya yansıyan tutarsız bilgi kirliliğinden kurtulmalıyız. Korku ve endişeye sürükleyen bilgilerden! Özellikle virüsün sona ereceği zamanı hep ileri tarihe öteleyen bilgilerden! “Elimizden geleni yapıyoruz; en kısa sürede bitirme gayretindeyiz” yolunda sözler duymak istiyoruz; ama nafile!

Covid-19’un belirtilerini sayıp dökenler var. Neredeyse, herkes o belirtilerden birinin içine giriyor. İşin psikolojik yönünü niçin uzmanlardan sormuyorlar? Böyle giderse, insanlar Covid-19’dan değil; bu tür korkutucu söylemlerden ölecek! Toplumda artışa geçen stres, gerilim, cinnet olaylarını görmüyor musunuz? İnsanlar patlamaya hazır bomba haline geldi.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) açıklamaları da ihtiyatla izlenmeli. Müjde verir gibi; “Virüsün iki sene süreceğini” söylemeyi doğru bulmuyorum.

Salgınla mücadele “millî bir mesele” haline geldi. Salgının başlangıcında bir “bilim kurulu” oluşturulması “yerinde” olmuştur. Keşke, her alanda böyle birer “kurul” oluşturulsa! “Bilim kurulu” genişletilebilir. Ama mutlaka sorumluluk ve insan sevgisi gelişmiş insanlardan seçilmeli.

Bazı “bilim kurulu” üyelerinin açıklamalarında da tutarsızlıklar görülebiliyor. Ancak, ortak karara varılmış bilgiler açıklanmalı. Ferdi açıklamalar, ancak alınan kararların iyi anlaşılmasını amaçlamalı.

Hele aşı! Özellikle aşı… Mutlaka yerli olmalı. Sömürgeci güçlerin niyetleri ortada! Aşılarına hiç mi hiç güven olmaz. Türkiye kendi aşısını bulmalı. Ancak D-8 ülkeleriyle -gelinen noktada Mısır hariç-  dayanışma gerçekleştirilmeli.