Bismillâhirrahmânirrahîm;
İnsanlık, kıyamet saatine yakalanmış gibi kendi başının derdine düşmüş durumda. Sıkıntısının sona ermesi için büyük bir ümitle kurtuluş yollarını arıyor. Gözün gözü görmediği bir atmosferde olaylara feraset ve basiretle bakmak zorundayız. Yeryüzünü fesada boğanların, insanlığın bunaldığı bugünlerde boş durduğunu sanmayın! Yumurtasını pişirmek için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen ihtiraslı ruhlar da yaşıyor gezegenimizde.
Irkçı emperyalizm çok kere “maymuna bak!” diyerek bizi başka şeylerle meşgul ederken, başımıza nice çoraplar örmeye çalışıyor. Bir kere daha aldanmamalıyız. Koronavirüs salgını var, diyerek sersemleyip “evde kaldığımız” sürede kendimizi bırakıvermeyelim. Evde de yapılacaklar var: Her türlü tehlikeden Allah’a sığınacak, ibadetlerimizi aksatmayacağız. Çıkış yolunun Allah’ın indirdiklerinde olduğunu bilerek, İslâm’ı iyi öğrenme seferberliği başlatacağız.
Hayattaki tuzakları bilmeyen onun içine düşer. Dünyaya hükmetme ihtirası ile yaşayan Siyonistlerin tuzaklarını çok iyi bileceğiz. Virüs laboratuarda üretildi, diyenler gün geçtikçe artıyor. En son, “Biyolojik/virütük saldırı olacağını” 4 yıl önce söyleyen stratejist Abdullah Çiftçi net konuştu: “Virüs fabrika yapımıdır” (27.03.2020).
Konuyla ilgili konuşulan söz ve uygulamalar, bugünkü salgının öncelerde yapılan bir hazırlığa dayandığını düşündürüyor. Bunların ciddi bir inceleme ve araştırmaya tabi tutulması bir zorunluluk halini almıştır. Çünkü insanlığın geleceği ve güvenliği söz konusudur. Bir çözüm ortaya koymadan ah vah etmenin faydası yoktur.
NELER OLMUŞTU?
Rahmet Aytunç Altındal, ABD’nin 2005’te çok gizli tutarak Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Hastalık Politikası birimi oluşturduğunu Türkiye kamuoyuna deşifre etti. ABD Dışişleri eski Bakanı Hillary Clinton’ın bu birim hakkında söylediği sözlerini nakletti: “ABD olarak, artık askerin dışa gönderilmesini, ülke için büyük masraflar gerektiren savaşlar yapılmasını istemiyoruz. Holistic bir dış politika izleyeceğiz. İnsan bedenini, yine beden tedavi edecek.”
2017’de ölen Polonyalı sosyolog Zygmunt Bauman Akışkan Korku kitabında, insanlığa korku dolu bir hayat yaşatılmak istendiğini anlatarak şöyle diyordu: “Modernite özgürlük üretirken bireyin güvenlik sorunlarını artırdı.”
Sanki birileri, insanın hayatını, yaratılışına uygun olarak yaşamasını engellemek istiyordu. ABD’li yazar Dean Koontz’ın 39 yıl önce yazdığı Karanlığın Gözleri romanında ve 2018’de Güney Kore’de gösterilen My Secret Temus dizisinde, Çin’in Vuhan şehrinde baş gösteren koronavirüsü işaret edici anlatımları var. Hatta 2011 yapımı Contagion (Salgın) filminde de aynı konu işleniyor.
Yaşananlar, birilerinin insanlığı bir şeylere hazırladığı izlenimini vermiyor mu? Her ülke, güçleri nispetinde bu ve benzeri gelişmeleri araştırmalı; hatta ülkeler birbiriyle güç birliği yapmalı. İnsanlığın yok edilmesi için kurulan tuzaklara seyirci kalınamaz.
Microsoft’un kurucusu Bill Gates, 5 yıl önce yaptığı TED konuşmasında virüs uyarısı yapmıştı: “Önümüzdeki 10 yılda, bir etken 10 milyon insanı öldürürse, bu muhtemelen savaş değil; bulaşıcı bir virüs olacaktır.”
ALLAH’IN DEDİĞİ OLUR
Sömürerekhükmetmeyi arzulayan ihtiraslı güçler hangi tuzağı kurarlarsa kursunlar Allah’ın dediği olacaktır: “Onların dağları yerinden oynatacak büyüklükte güçleri bile olsa, Allah’ın dediği olur” (İbrahim, 46).
Allah kâmil kudrettir. “O’nun gücü her şeye yeter” (Nur, 45). Sebepler âlemindeyiz. Her şey sebeplere bağlı. İyiliklere kavuşmak için sebeplere yapışacağız. Her türlü tedbiri alacağız. Başımızdaki bugünkü musibet için de öyle. Eğer virüs “fabrika yapımı” ise, iyilik isteyenlerin tedbir ve çalışması zalimlerden daha ileri seviyede olmalı. Silahlarını kendilerine döndürecek ölçüde.
Salgın, fert fert bütün insanlığın birbirine ihtiyacı olduğunu gösterdi. 1 kişinin tedbirsizliği diğerlerine de zarar veriyor. Vücut, aile, ülkeler için de aynı şey! İdeal huzur ve barış, insanların birbiriyle iletişim kurmasına bağlı. Selâmın amacı, birbirimizle iletişim kurmak değil midir? Hele, Müslümanların her insanla en az selâmlaşabilecek ölçüde bir iletişimi olmalı. Münasip dille başka toplumlarla da iletişim kurabilmeliler.
İnsanlar konuşa konuşa demişler. Mevlâna, Müslüman’ı pergele benzetir: “Bir ayağıyla sabit noktada dururken diğer ayağıyla dünyayı dolaşır.” Sabit nokta kadim değerlerimizdir. Dünya ise, bütün insanlık! İslâm evrenseldir. Hakikat kaynağıdır. Her insana mesajı vardır. İyilikleri insanlara ulaştırma görevi üzerimizde. Yarınlar, bugünden hazırlığını yapanların olacaktır.
Problemlerimizi istişareyle ve birlikte çözeceğiz. Birbiriyle konuşabilen toplumlar huzurludur. İstişare bu yüzden farz! Üzerimizdeki musibetin çözüm reçetesi elimizde. Allah, yolunda yürüyenleri sever.