Sağlığımız nereye gidiyor?

Abone Ol

Çağımız tam anlamıyla teknoloji çağı.

Gündemi ve gelişmeleri işimiz gereği daha bir dikkatle izleyen biz gazeteciler dahi teknolojideki değişimleri çoğu zaman kaçırıyoruz.

Tabi bu gelişmeler hayatımızın hemen her alanına dokunuyor.

Biz bir çaba sarf etmesek de ayağımıza gelen teknolojinin nimetlerinden istifade ediyoruz.

Bu günlerde yapay zekâ hayatımıza girdi. Aklın sınırları zorlanıyor.

Elbette insanlığın faydasına kullanılan teknolojik gelişmeler bizler için birer nimet.

Ez cümle; bizim dışımızda gelişen, ya da doğal bir akış içerisinde ilerleyen ve hayatımızı kolaylaştıran çağın getirdikleri aslında kendiliğinden geliyor.

Biz de payımıza düşeni alıyoruz.

Bundan 30 yıl önce hastane binalarımız ya da sağlık araç gereçlerimiz elbette oldukça geri kalmıştı. Son yıllarda, gerek görüntüleme cihazları gerekse sağlık hizmeti aldığımız mekanlar günümüzün şartlarına uygun haldeler.

30 yıl öncesine göre sağlık alanında en dikkat çekici değişim o yıllarda ilaçlar hastanelerdeki eczanelerde biraz da sıra bekleyerek alınırken daha sonra tüm eczanelerden alınabilir hale geldi.

Ancak bu olumlu düzenleme zamanla “parayla ilaç satın alma” haline dönüştü.

İster çalışan olsun, isterse de emekli olsun ilaçlara ödediği katılım payları ve reçete bedelleri çok ciddi oranlara yükselmiş durumda.

Bazen karşımıza öyle rakamlar çıkıyor ki “ilacı doktora yazdırmadan direk parasını mı verip alsaydık” diye düşünmek durumunda kalıyoruz.

Sağlık alanında yaşadığımız en önemli sorunu ise en sona bıraktık.

Başta anlattığımız teknolojinin ve çağın getirdiği gelişmeleri, çoğu zaman kendimize yontuyoruz ama en doğal bir ihtiyaç olan sağlık hizmetlerine ulaşamıyoruz.

En azından İstanbul’da bizim yaşadığımız ve gördüğümüz manzara bu.

Bu satırları özellikle İstanbul’dan okuyan kardeşlerimiz hastanelerden kolaylıkla randevu alabiliyorsa biz de iddiamızdan geri adım atarız.

Ancak kiminle konuşsak, hangi ortama girsek aynı şikâyet; İstanbul’da sağlık sistemi uzun süredir kilitlenmiş durumda.

Bizler 30 yıl önce bu kadar gelişmiş sağlık sistemine sahip değildik ancak o zamanlar telefonla aradığımız her hangi bir sigorta hastanesinden bir gün ya da iki gün sonrasına randevumuzu alırdık.

Bizzat yaşadığımız durum; 3/5 aydır günün hemen her saati MHRS sitemi üzerinden denememize rağmen göz için randevu almaya muvaffak olamadık ve artık randevu alma girişiminde de bulunmuyoruz.

Ama bazen durumu kontrol etmek için deneme yapıyoruz. Yine MHRS sisteminden hem de İstanbul Avrupa yakasındaki tüm hastaneleri seçerek randevu araması yapıyoruz ama inanın bir kez boş muayene yeri bulamadık.

Sorun sadece göz bölümü ile sınırlı değil. Birçok alan kilitlenmiş durumda.

Sağlık sistemlerimiz ve ortamlarımızın geldiği nokta zamanın getirdiği nimetlerle de açıklanır ama en önemli ihtiyaç olan sağlık hizmetlerine ulaşamamak asla izah edilemez…

Nokta

Görünen o ki 2023, 2024’ten iyi olacak!..

Ekonomimiz nereye gidiyor?

Aklımızın erdiği son çeyrek yüz yıl içerisinde farklı zamanlarda farklı ölçeklerde ekonomik krizler gördük ama son yıllarda içine düştüğümüz tablo gibisine hiç rastlamadık.

Devalüasyonlar oldu, bir gecede yüzde 50 fakirleştik, ama tekrar ayağa kalkıp yolumuza devam ettik. Önümüzü görüyorduk. Mesafeler kısaydı.

2018 yılında patlak veren ekonomik kriz, 2024’te de tüm azametiyle üzerimize üzerimize geliyor.

Onlarca ekonomik program, sayısız Merkez Bankası Başkanı ve bakan değişti ama değişmeyen bizim perişan halimiz oldu.

Duymadığımız vaat, gösterilmeyen hedef kalmadı.

Hatta “hedef 2023” tutmayınca “hedef 2053” olarak güncellendi.

“Faiz” dendi, “döviz” dendi… “Dış güçler, iç güçler omuz omuza verdi” de dendi.

Yani söz tükendi.

Cumhurbaşkanı’nın ağzından, “Gabar’daki petrol üretimimiz arttı” müjdesi verilirken akaryakıt fiyatlarına tek kalemde 2,55 lira zam yapıldı.

Geçtiğimiz günlerde iktidara oldukça yakın bir gazetecinin, “İktidar vekilleri artık camilere de gidemez oldu, emekliler hangi vekili görse yakasına yapışıyormuş” dediğini duydum.

En kötüsü de tam bir kısır döngüye kapıldık gidiyoruz.

Zamlar enflasyonu tetikliyor, enflasyon da yükselip zamları tetikliyor.

Bu sarmaldan kurtulmak ise kısa sürede pek mümkün gözükmüyor.