Milli Görüş davası içinde doğmuş ve büyümüş olmak en büyük nasiplerimizden. Büyük büyük adamların Erbakan Hoca’mızı ve davasını anlamamak için kırk takla attığı zamanlarda daha küçücük bir çocuk olarak defalarca Erbakan Hoca’mızın ve yol arkadaşlarının bizzat derslerinde bulunmak, notlar almak ve anlamaya çalışmaksa ne büyük bir nimetmiş.
Bana bu satırları yazdıran varlığını dahi unuttuğum bir defterimin hissettirdikleri. Lise dönemine denk gelen yıllarımda kullandığım bu defterde teşkilat çalışmalarında aldığımız derslerin notlarını tutmuşum. Defteri karıştırdıkça ah vah edip durdum. Çünkü o yıllarda Yasin Hatipoğlu, Şevket Kazan gibi büyüklerimiz her ay İstanbul AGD Kadın Kolları’nın divanlarına eğitim vermek için geliyorlardı. Onları can kulağıyla dinlediğimi hatırlıyorum.
Hocamızın vuslatından sonraki günlerdi. Hocamızı kaybetmenin hüznüyle herkesin dağılacağımızı sandığı bu günlerde biz onun davasına daha sıkı sıkı sarılmamız gerektiğinin bilinciyle hareket ediyorduk. Bu bilinci ilk babam vermişti bana. Hocamızın vuslat haberini aldığımız gün, “Bugün yurda gitmek istemiyorum” demiştim, buna karşılık babam, “Herkes vazifesini yerine getirecek. Hocamız olsa böyle isterdi” demişti. O gün yurda gitmiş, Pazartesi günkü derslerimize girmiş, ders bitiminde yurt yönetimi izin vermemesine rağmen zorla izin alarak evimize dönmüş ve Salı günü hocamızın son yolculuğunda yanında olmuştuk.
Hüzünlüydük fakat artık daha fazla çalışmamız gerektiğinin bilincindeydik. Bıraktığı dava bizlerin omuzlarında yükselmeye devam etmeliydi. İşte böyle yoğun duygular içerisindeyken tutmuştum bu defteri. O nedenle hocamızın yol arkadaşlarını nasıl can kulağı ile dinlediğimi hatırlıyorum. Buna rağmen bu eğitimlerden geçerken keşke daha titiz bir defter tutsaydım diye hayıflanıyorum bugün.
Defteri karıştırırken Şevket Kazan ağabeyin dersinde tuttuğum notları da buldum. Daha doğrusu defteri bulduğumda açtığım ilk sayfa o derse aitti. 25 Şubat 2012 tarihinde yani Erbakan Hoca’mızın hicretinin birinci yıl dönümünde “28 Şubat ve Erbakan” konulu bir eğitim almışız kendisinden. Şevket Kazan ağabeyin vefat yıldönümü yaklaşırken bu defteri bulmam, özellikle de bu sayfaya tevafuk etmek farklı bir anlam dünyasına yolculuk etmeme neden oldu. Şevket ağabey, o gün hocamızın özelliklerini şöyle anlatmış:
-Hiçbir zaman ‘ben’ demezdi, enaniyeti yoktu.
Bu cümleyi kurduktan sonra bir açıklama yapması hâsıl olmuştu. Biliyorsunuz Erbakan Hoca’mız konuşmalarında “bendeniz” kelimesini kullanır. Bendeniz kelimesini genellikle enaniyet içeren bir kelime olarak anlarız fakat o gün Şevket Kazan ağabeyden bendeniz kelimesinin gerçek anlamı itibariyle alçak gönüllülük içerdiğini öğrenmiştim.
-Geri vitesi yoktu!
“Bizim arabamızın geri vitesi yoktur! Uçurumun kenarındayız, ne yapacağız? Çözümünü bulacaksınız” demişti. Bu bizlere her şart ve koşul altında çözüm üretici olmayı öğretmişti. Toplumda sorun üretenlerin aksine Milli Görüşçülerin hakkın yerine getirilebilmesi için dağları delecek azme sahip olması bu tedrisattan geçmesi sayesindedir.
-“Başarının yolu 5’tir derdi: Plan, Program, Organizasyon, Takip, İntaç”
…
“Müminlerden öyle er kişiler vardır ki, Allah’a verdikleri sözü yerine getirdiler. Onlardan bir kısmı adağını yerine getirdi (canını verdi) kimi de (Allah için canını vermeyi) beklemektedir.”
Şevket Kazan ağabey o gün dersimize Ahzap Suresi 23. ayet-i kerimeyi okuyarak başlamıştı. Erbakan Hoca’mız ve dava arkadaşlarının duası bu ayet-i kerimede geçen o erlerden olabilmekti. Bu ayeti sadece sohbet kürsülerinde okumakla değil bizzat çalışarak tatbik etmeye çalışıyorlardı. Biz şahidiz, onlar sözlerini tuttular. Rabbim, Erbakan Hoca’mız ve dava arkadaşlarının davalarına ve sözlerine göstermiş olduğu sadakati bizlerin de gösterebilmesini nasip etsin.
Vuslatının yıl dönümünde başta Erbakan Hoca’mıza, Şevket Kazan ağabeye ve hicret eden diğer dava büyüklerimize rahmet ve özlemle…