Saadet iktidarı ve muhalifleri

Abone Ol

Bismillahirrahmanirrahim

Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim, hesap gününün hâkimi,

iki cihan saadetinin tek çaresi İslam ı bir nizam olarak gönderen Allah (c.c) a

hamd ederim. Salât ve selâm, her şeyi tanzim edici olarak gönderilen rahmet

peygamberi, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) ya, âline ve sahabelerine, O na

uyanlara, O nun yolundan giden müminlere olsun.

İktidar güç demektir. Emretme ve yasaklama imkânıdır.

Mükâfatlandırma ve cezalandırmadır. Yönetme, yasama ve yürütme kudretidir. İmar

etmenin, ıslah ve ifsat etmenin aracıdır. Adalet veya zulüm iktidar gücü ile

gerçekleşir. İnsan sosyal bir varlık olarak hayatını toplum halinde yaşar.

Başta aile olmak üzere çeşitli kurumlar kurar. Köyler, şehirler, devletler,

medeniyetler inşa eder. Sonunda hem kedisi ölür, hem de kurduğu yapılar ölüp

gider. İnsan bütün bu faaliyetleriyle hem bu dünyada, hem de ahirat âleminde

saadet bulmak, mutlu olmak ister. Bu arzusunu gerçekleştirmek için fert ve

toplum olarak mücadele eder.

Müslüman, Kur an ve Sünnet ile ölçüp değerlendiren

kimsedir. İktidar konusunu da yine bu iki kaynağın ortaya koyduğu esaslara göre

ölçüp değerlendirmesi gerekir. İslam da iktidar, Allah ın hâkimiyet hakkının

bir tecellisi olarak İslâm hükümlerini uygulamaya koymak içindir. Bu gücü

kullanan kimseye halife, sultan veya emir denilmektedir. Bu makam gerçekte,

Peygamberimiz (s.a.v) in risalet görevi dışındaki dini korumak ve dünya

işlerini düzene koymak vazifelerini O ndan sonra yürütme görevidir. Bu makama

geçen, toplumu sevk ve idarede Hz. Peygamber e halef olmuş olur. Müslüman ilahi

ahkâmı yürütmeyi esas almayan hiçbir iktidara talip olamaz ve böyle bir

iktidarın destekçisi de olamaz.

Müslümanların iktidar talebinin özünde İSLAM vardır.

Müslümanlar bu konuda kâfir, müşrik ve münafık unsurlarla uzlaşma içinde de

olamazlar. Tevbe 23: Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa,

babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli (dost ve yönetici) edinmeyin. Sizden

kim onları veli (dost ve yönetici) edinirse, işte onlar zalimlerin ta

kendileridir. Batılı yürüten iktidarları destekleyenler zalim olurlar. Allah ta

zalimleri sevmez.

Müslümanların yönetimini elinde bulunduranlar için önemli

olan, Allah ın hükümlerini mutlak ölçü kabul etmek; sâlih amel işlemek ve

Allah a karşı gelmemek, küfre sapmamaktır. Kendisinde bu özellikler bulunmayan

hiçbir yönetim İslami olma özelliği kazanamaz; İslami kavramlarla

nitelendirilemez.

İslam yönetim düzeni, yeryüzünde Rasulüllah (s.a.v) in

önderliğinde gerçekleşmeye başladığı dönemlerde dünyada var olan diğer siyasal

düzenler KUVVET temeli üzerinde yükselmekteydi. Bu düzenlerin politikaları da

üstünlük kurmak ve insanları baskı altında tutmak, tahakküm ve zulüm ilkelerine

dayanıyordu. Bu yönetimlere ve onların politikalarına en açık iki örnekten

birisi İslam ın doğduğu yer olan Arap yarımadasının kuzeydoğusunda yer alan İran

imparatorluğu, diğeri ise kuzeybatısında bulunan Bizans imparatorluğu idi.

Müslümanlar bu iki düzeni tanımlamak için o dönemde İran rejimi hakkında

KİSRAVİYYE yani Kisralar düzeni; Bizans rejimi hakkında da KAYSERİYYE yani

Kayserler düzeni tabirlerini kullanmışlardır. Bugün KİSRAVİYYE düzenini Rusya,

Çin ve Hindistan üçlüsü temsil ederken, KAYSERİYYE düzenini ABD, AB ve İSRAİL

üçlüsü temsil etmektedir. Bunların ortak yanı, katı bir İslam ve Müslüman

düşmanı olmaları özelliğidir.

İktidar gücü İslam ın emrinde olursa insanlar saadet

bulur. Bu güç batılın emrinde olursa insanlar zulüm görür. İlk Müslümanlar

dâhil, hiçbir şuurlu Müslüman topluluk, kuvveti üstün tutan, temeli batıl ve

inkâr olan bir yönetim biçimini kesinlikle kabul etmemiş ve içlerine sindirmemişlerdir.

Çünkü Kur an bu tür düzenlere Firavun gibi kişileri örnek göstererek ciddi bir

tavır koymuştur. Rabbimiz buyuruyor, Kasas 39-42: O (Firavun) ve askerleri,

yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize

döndürülmeyeceklerini sandılar. Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize

atıverdik. Bak işte, zalimlerin sonu nice oldu! Onları, (insanları) ateşe

çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir. Bu dünyada

arkalarına lânet taktık. Onlar, kıyamet gününde de kötülenmişler arasındadır.

İKTİDAR VE MÜSLÜMAN

Müslüman iktidar gücünü İslam ahkâmının yürütülmesi için

bir araç olarak görür. İslam ın toplumda yaşanılır hale gelmesi için en müessir

güç siyasi güçtür. Müslüman ın en önemli görevi, Allah ın sözünü bütün diğer

sözler karşısında üstün söz olması için mücadele etmektir. Müslüman mücerret

iktidar için çalışmaz. Nasıl olursa olsun, o iktidar koltuğunda ben oturayım

derdi içinde olmaz. Müslüman ın bütün cihadı, ilahi ahkâmı yürütmek içindir.

Müslüman a ilahi ahkâmı yürütme görevlisi dışında hiçbir sıfat yakışmaz.

İktidarı kullarına veren de alan da Allah tır. İktidar sahibi olmak, Allah ın

kullarını imtihan ettiği hususlardan birisidir. İktidar nimetiyle imtihan

olanlar, bu nimeti İslam için kullanırlarsa kazanırlar, İslam a karşı

kullanırlar, batıl düzenleri yürütürlerse kaybederler.

Kuran bize Allah ın iktidar verdiği müminlerin durumunu

şöyle açıklar. Hac 41: Onlar (o müminler) ki, eğer kendilerine yeryüzünde

iktidar verirsek namazı kılar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten

menederler. İşlerin sonu Allah a varır. Bu ayet, özellikle iktidarı elinde

bulunduran Müslüman kadroların namaz, zekât gibi görevleri yanında iyiliği

emretmek ve kötülükten nehyetmek görevini yaparak toplumun ahlakını ve adil

bir nizamı koruyan kimseler olduğunu açıklar. Rabbimiz buyuruyor: Tevbe 71:

Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği

emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler,

Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz

Allah azizdir, hikmet sahibidir. Yani Müslümanlar batıya ve değerlerine değil,

Allah ve Resulünün emirlerine tabi olurlar.

Kur an bize Allah ın iktidar verdiği münafık ve

işbirlikçilerin durumunu ise şöyle açıklamaktadır. Bakara 204-206: İnsanlardan

öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider.

Hatta böylesi kalbinde olana (sözü sözüne uygun olduğuna) Allah ı şahit tutar.

Hâlbuki o, düşmanların en yamanıdır. O, yönetime geldiğinde yeryüzünde ortalığı

fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah

bozgunculuğu sevmez. Böylesine Allah tan kork! denilince kibri, benliği ve

gururu kendisini günaha sevk eder. (Ceza ve azap olarak) ona cehennem yeter. O

ne kötü yerdir! Yine rabbimiz münafıklarla ilgili bizleri uyarıyor. Tevbe 67:

Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil), birbirlerindendir. Onlar

kötülüğü emreder, iyilikten alıkor ve cimrilik ederler. Onlar Allah ı

unuttular. Allah da onları unuttu! Çünkü münafıklar fasıkların kendileridir.

Mümin bir insan ve toplum, ilahi ahkâmı yürüteceğine

inandığı şuurlu kadrolar dışında hiçbir grup ve kadronun yönetime gelmesi için

destekçi olamaz. Adil Düzenden başka bir düzene rıza gösteremez. Nisa 58:

Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve

insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla

Allah, size ne güzel öğüt veriyor! Doğrusu Allah, işitendir, görendir.

Rabbimizin bu öğüdünü alanlardan olmalıyız.

İDRAK EDİLMESİ GEREKEN GERÇEK

Lozan anlaşmasıyla birlikte Türkiye İslam dan

koparılmıştır. 1924 Anayasası İslam esaslı bir anayasa idi. Sonra Anayasadan

Devletin dini, dini İslam dır hükmü çıkarıldı. 1937 yılında yapılan bir

değişiklikle LİKLİK maddesi Anayasaya dâhil edildi. Türkiye mizde özellikle

İnönü nün etkisiyle laiklik din düşmanlığı olarak yorumlandı ve uygulandı. Bu

uygulamalar ülkemize çok şey kaybettirdi. 1969 yılında ERBAKAN ve arkadaşları

tarafından Milli Görüş harekâtı başlatıldı. Bu harekâtın temel hedefi devleti

İslam la barıştırmak, milleti İslam ile buluşturmak olmuştur. Batı

taklitçiliğinden hayır gelmeyeceği Milli Görüş tarafından bu millete telkin

edilmiştir. Gelinen noktada bu gerçek bir kez daha anlaşılmıştır. Türkiye de

İktidar mücadelesi Milli görüşün siyasi ve inançlı kadroları ile batıcı

kadrolar arasında geçmektedir. Milli Görüş Milletin kendisidir. Batı

taklitçiliğine dayanan anlayış ise milletin inanç ve tarih köküne muhalif bir

anlayıştır. Batı taklitçiliğini esas alan siyasi kadrolar geçekte Devletin

İslam ile barışmasına, milletin İslam ile buluşmasına muhalif olan kadrolardır.

Bu kadrolar batı medeniyet değerlerini, İslam ın medeniyet değerlerinden üstün

görmektedir. Bundandır ki, bu kadrolar kendilerini, üstün medeniyet olarak

gördükleri batının mefhumlarıyla tanımlamaktadırlar. AKP nin kendisin

muhafazakâr demokrat, CHP nin kendisin sosyal demokrat, MHP nin kendisi

milliyetçi, sağcı demokrat olarak tanımlaması bu tercih sebebiyledir. Bu

kadroların İslam konusunda takındıkları tavır, muhalif ve hayırcı bir tavır

olmasına karşın aralarında sadece bir üslup ve tarz farkı mevcuttur. Bu

kadroların hangisi işbaşına gelirse gelsin, milletimizin saadet bulması

imkânsızdır. Çünkü İslamsız sadet olmaz. Batıcı kadrolar İslamsız saadet

olmaz gerçeğine karşılık Bu asırda bu iş İslam ile olmaz, çok denedik

olmadı   muhalif görüşü savunmaktadırlar.

Mevcut iktidar tarafından zinanın suç olmaktan çıkartılması, ilk defa Avrupa

Birliği Bakanlığının kurulması, Avrupa anayasasının imzalanması, Eğitim

sisteminin daha da batıcı hale getirilmesi, Domuza kasaplık hayvan statüsü

kazandırılması bu muhalif duruşun sonucudur. Netice itibariyle bu millet

yönetimde adalet istiyor, huzur ve barışı arzuluyorsa iktidara taşıyacağı

zihniyet Milli Görüştür. Bu görüşün tek iktidar adayı da SAADET PARTİSİDİR.

Milletimiz, bu gerçeği görüp MİLLİ GÖRÜŞÜ zihniyet, SAADETİ kadro olarak yerel

ve genel yönetimlerde iktidara taşıyıncaya kadar saadet bulamayacaktır. Saadet,

muhaliflerin değil, ancak saadet iktidarıyla gerçekleşir. Bayramınız mübarek

olsun vesselam.