Kar tanesi kadar berraktır çocukların kalbi. Onlar yalan,
hile ve çıkarcılık nedir bilmezler. Hayatı olduğu gibi görür ve olduğu gibi
kabul ederler. Fakat biz anne-babalar onların benliğine hile ve kötülükleri
ekerek saf tabiatlarının bozulmasına sebebiyet veririz.
Çocuğumuzla birlikte yakınlarımızı ziyarete giderken,
kulağına eğilir, bulunduğu ortamda dikkat çekmesi ve beğenileri üzerine
toplayabilmesi için bazı tavsiyelerde bulunuruz. Çocuğun bütün dikkatini
ötekilerin beğenileri üzerine kurar ve ona olduğundan farklı bir kişilik
oluştururuz. Çocuk söylenenlerden bir
şey anlamasa da aynen tekrar eder.
Çocuğun her hareketini kontrol altında tutar ve
doğallığını yaşamasına bir türlü fırsat vermeyiz. Ev sahibi elindeki
yiyecekleri gösterir ve çocuğa yer misin diye sorar. Çocuk kendisine uzatılanı
almak için heveslenir fakat uzaktan işaret eder ve çocuğu engelleriz. Maksat
başkalarının nazarında daha iyi görünebilmektir.
Çocuğumuzu okuldan alır ve eve kadar birlikte geliriz.
Fakat arkadaşının sorduğu o soru zihnimizi allak bullak eder ve çocuğu uyarmak
için o anı bekleriz. İçeri girer girmez, çocuğun yakasını toplar, Arkadaşın
sana yakıştırmamış olacak ki, bu ayakkabıları kim aldı diye soruyor. Sen de
annem aldı diyeceğin yerde, küçülmüştü kuzenimden aldım diyorsun. Bizi rezil
ettin, kim bilir arkadaşın ne kadar yoksullar demiştir diye çıkışıyoruz. Bu
saatten sonra çocuk arkadaşları ile ilişkilerini sahip olduğu nesneler
üzerinden kurmayı öğreniyor.
Çocuk, aile ortamında yaşanan bir yoksunluğu dile
getiriyor. Çocuğun duygularını doğal şekilde ifade etmesi bizde büyük
rahatsızlık uyandırıyor ve hemen ağzını kapatıp, uyarıyoruz. Ya da çocuğa namaz
bilinci vermek yerine, neden namaz kılmıyorsun diye cezalandırıyor ve olmadık
hakaretler yağdırıyoruz. Çocuk artık bizi memnun etmek ve evin gözdesi
olabilmek için ev içinde namaz kılıyor fakat dışarı çıktığında namazlarını
geçiriyor.
Çocuğumuzla ilişkilerimizde, onun ne hissettiğini ve
neler beklediğini dikkate almıyor çevre odaklı bir bakış açısı kazandırıyoruz.
Bütün derdimiz el âlem! El âlem yoksul demesin, yalnız görmesin, küçümsemesin,
eleştirmesin, değersiz görmesin El âlemi merkeze alırken kendimizi ve
çocuğumuzu hep devre dışı bırakıyoruz.
İnsanoğlu çevresindeki insanların kendisiyle ilgili duygu
ve düşüncelerine önem verir. Beğenilmek ve sevildiğini bilmek ister. Fakat
bunun dozu iyi ayarlanmalı ve itidal sınırlarını geçmemelidir. Aksi takdirde
kişinin düşünceleri ile davranışları arasında bir uzlaşmazlık ortaya çıkacak ve
huzurunu ortadan kaldıracaktır.