Recep Şükrü Güngör

Abone Ol

Kahramanmaraş depremi, Maraş’la birlikte birçok sevdiğimizi aldı götürdü. Şehri adeta dümdüz eden 7,7 ve 7,6 şiddetindeki iki deprem, binlerce hatıramızla birlikte dostlarımızın enkaz altında kalmasına neden oldu. 6 Şubat 2023 Maraş depremi, ruhumuzda giderilmez acılar bıraktı. Adeta tarihin seyri değişti; bundan sonra bundan önce olanlar olmayacak. Fiziksel yıkım kadar hatta daha fazla ruhsal yıkım yaşanıyor. Acılar birikiyor.

Değerli hikâyeci Recep Şükrü Güngör, sekiz gün önce (10 Şubat 2023 Cuma) 52 yaşında dâr-ı bekaya irtihal etti. 6 Şubat 2023 Maraş depreminde yıkılan evinin enkazı altında kalan Güngör’ün, 10 Şubat’ta enkazdan çıkarıldığında vefat ettiği anlaşılmış. Vefat haberini, sevgili dostum şair İbrahim Gökburun telefonla bildirdiğinde, binlerce anımız gözlerimin önünden geçti, gözlerimden taşana engel olamadım, çok üzüldüm. O gün gece yarısına kadar arka arkaya saatlerce durmadan sigara içtim. Birbirimizde binlerce sırrımızın olduğu bir dostumun ölüm haberi, dünyayı gözümde o kadar küçülttü ki dünya adeta bir nokta oldu ufukta kaybolup gitti. Dost gittiyse dünya da gitsindi. Dostsuz dünya ne işe yarar. Recep Şükrü Güngör’le 1999 yılında şahsen tanışmıştık. (Türkiye’yi sarsan bir deprem yılında tanıştık Türkiye’yi sarsan bir deprem yılında ölümle ayrıldık.) Bizi tanıştıran sevgili dostum İbrahim Gökburun’du. Her üçümüz de nasıl da heyecanlıydık.

Recep Şükrü Güngör’le binlerce anımız binlerce hatıramız binlerce deliliklerimiz var. 1999’dan 2002 yılına kadar Kahramanmaraş’ta aşağı yukarı her hafta evinde -çoğunlukla İbrahim Gökburun’la birlikte- buluşur, sabaha kadar aşk, şiir, hikâye, roman, siyaset, devlet, millet, halk, devrim konuşur sohbet eder, sabah ezanından sonra çıkar fırından ekmek alırdık. Hepimiz gençtik hepimiz âşıktık. Aşk konuşmaya başlayınca zaten dünya bir müddet dönmesini durdururdu. (Halen öyle konuştuğum dostlarım var halen dünya ikide bir duruyor.) Hepimiz dünyadan çıkar giderdik. Böyle uç konular konuşunca ben genelde ayağa kalkardım (halen öyleyim) öyle anlatmaya başlardım. Beni bu dünyada anlayan, dinleyen, anlayarak dinleyen sayılı kişilerdendi Recep Şükrü Güngör. Her türlü nazımın geçtiği, kendisinin de bana her türlü nazının geçtiği bir dost. Sonsuz güven yurdu. İyilik ve güzelliklerin insanı. Türkü dinleyerek, sigara ve çay eşliğinde.

Ben 2002 yılında İstanbul’a geldim, 2003 yılında da Recep Şükrü Güngör İstanbul’a gelmişti. İstanbul’a gelme sebebinin birinin ben olduğumu bir yazısında (Hece dergisinde) yazmıştı. İstanbul’da çok maceramız oldu birlikte. Çok deliliğimiz. Bir örnek. Sırf bir bardak çay için akşam saat sekizde Beylikdüzü’nden Üsküdar’a gitmiştik birlikte. Mesafe çok uzak olduğu için Üsküdar’a vardığımızda Kuşkonmaz’da birer bardak çay içmiştik ki gece son vapur kalkıyordu zor yetişmiştik. Tekrar Beylikdüzü’ne vardığımızda gece saat iki olmuştu. Biz bu kadar mesafeyi bir bardak çay için mi gittik geldik demiştik birbirimize. Evet, tam da öyleydi. Recep Şükrü Güngör’le İstanbul’da 2003’ten 2008’e kadar bir hafta onun evinde bir hafta benim evde ki bazen haftada iki defa buluşur konuşur sohbet ederdik. Hatta öyleydi ki İbrahim Gökburun, Recep Şükrü Güngör ve ben, üçümüz o kadar bir araya gelirdik ki eşlerimiz bize ‘üçüz’ demeye başlamışlardı o yıllarda. Yine o yıllarda İstanbul’da aşk, şiir, hikâye ve edebiyatın bütün şubelerini konuşur, Türk şiirini, Türk hikâyesini kurtarır, politika ve siyaset konuşur devlet yıkar devlet kurardık. 2008’de İstanbul’dan ayrıldı Recep Şükrü Güngör, daha sonra farklı şehirlerde devam etti görüşmelerimiz, İstanbul’a geldiğinde İstanbul’da ve ben Maraş’a gittiğimde Maraş’ta. Özellikle yazları Maraş’ta.

Türk hikâyesinde, toplumsalı bilinç akışı tekniğiyle soyutu somutlayarak anlatmak nadirdir. Recep Şükrü Güngör bunu başarmıştır. Aynı zamanda sadece toplumsal olanı anlattığı hikâyeleri de var. Toplumsal olanı anlattığı hikâyelerinde anlatım tarzı sohbet havasındadır. Anlattığı biziz. Ya da anlattığı toplumun içinden sosyal hayata dönük herhangi bir insan. O kadar bilinen o kadar gerçek, o kadar hikâye. Kurgunun başarısı kendine özgüdür Güngör’de. Öte yandan Recep Şükrü Güngör’ün hikâyelerinde iki etken öne çıkar. Biri bakış açısı diğeri buna bağlı olarak sonucun götürdüğü yer. Güngör, tertemiz bir bakış açısına sahiptir. Her şeye imani pencereden bakar. Sonucu hep olumlu olana bağlamak ister ama birçok hikâyesinde bunu yapamamıştır. Fakat en azından olumlu olanı işaret etmiştir. Yani niyet ve sonuç ikisi de dupduru. Güngör’ün dili temiz ve yalındır. Anlatımı berraktır. Bazı hikâyelerinde bilinç akışı tekniğini kullansa da genelde hikâyelerinde toplumsal olanı sohbet havasında anlatmayı seçmiştir. 

Recep Şükrü Güngör Yüreğimin Mevsimi, Yas Ayini, Can Ağrısı, Kayıp Ruhlar Kıraathanesi, Memleket Meselesi, Kayıp Kahramanlar hikâye kitaplarıyla ve Yüksek Uçuş romanıyla Türk hikâyesinde ve romanında kendine özgü bir yer edinmiştir. Recep Şükrü Güngör’e Allah’tan rahmet, yakınları ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.