Rantiye sistemi ve üretim

Abone Ol

Borsa, döviz, faiz… Kapitalist sistemin kirli çarklarının, karanlık dişlilerinin parçalarıdır bunlar. İnsanların oyalandığı, ceplerindeki olan bitenin söğüşlendiği, geleceklerinin ipotek altına alındığı ve birikimlerini erittiği bir orta oyunun parçalarıdır. Küresel emperyalistlerin en çok kullandığı yöntemlerden birisi, devletlerin parasını eritmek için dövizi yükseltmek ve tavan fiyatına çıkarmaktır. Eğer üretim kanallarınız güçlü değilse, fabrikalarınız üretmiyorsa, ithal ikamesine dayalı bir ekonominiz varsa, dövizin yükselişinden hep etkilenirsiniz. Hatta geçtiğimiz aylarda meydana gelen dolar oyununun altında ezilmek zorunda kalırsınız. Bir ülkenin ekonomisinin güçlü olmasının temelinde, üretimden aldığı güç yatmaktadır.  Yalaka ekonomistler her şey güllük gülistanlık açıklaması yapmaya devam etsinler. Rantiyer sistem, tüm çarklarıyla ve dişlileriyle insanlarımızı ezmeye devam ediyor. Yapılan araştırmalara göre, piyasada bulunan kredi kartı sayısı 50 milyonlara dayanmış durumda. 50 milyon insanın kredi kartlarına olan borçları ve kredi borçları ise 2 trilyonu bile aşmış vaziyette. Bir televizyon kanalında insanların neden kredi kartı kullandığıyla ilgili haber yapılıyor. Muhabir, sokaktaki vatandaşa soruyor: “Kredi kartı kullanıyor musunuz?” “Evet” cevabını alınca soruyu farklılaştırıyor, “Neden kullanıyorsunuz?” Vatandaşın cevabı ne olsa beğenirsiniz: “Yetiremiyoruz. Aldığımız üç kuruş para, biz de kredi kartıyla açıklamalarımızı kapatmaya çalışıyoruz.”

Kredi kartı facialarının neden çıktığını özetleyen bir diyalog… Dikkatinizi çekiyor mu bilmem. Televizyon ekranlarında en çok reklâmı yapılan ürünler bankacılık sektörü ve kredi kartları. “Şu kredi kartını kullanırsanız şöyle puan kazanırsınız. Bu kredi kartıyla bilmem kaç kere yüz liralık alışveriş yaptığınızda şu kadar bonus kazanırsınız. Bol bol harcayın, tüketin, cebinizdekileri saçın savurun…” 

Türk insanının alışveriş kültürü yoktur… Türk insanının harcama kültürü yoktur… Çünkü Türk insanının ortalama geliri asgari ücret ve onun biraz üzerinde seyreder. Böyle bir insana gelirinin 5 katında kredi kartı verirseniz ve harcamak için 5 bin liralık, 6 bin liralık limit belirlerseniz, ortaya doğal olarak kredi kartı faciaları çıkar. 

Kredi kartı, harcama kültürü, tüketim kültürü olmayan Türk insanının cebine yerleştirilmiş pimi çekilmiş bomba gibidir. Kredi kartı, asgari ücretle çalışıp aşırı limitler belirlenen insanların dara düşmesi, borca düşmesi için hazırlanmış bir “harcama kapanıdır”… Kredi kartı, insanların geleceklerini ipotek altına almak için cüzdanlarına yerleştirilmiş “borç taahhüdünden” başka bir şey değildir. Kredi kartı, namlusu insanların cüzdanına dönük harcama silahından başka bir şey değildir. “Yetiremiyoruz. Biz de kredi kartına sarılıyoruz” diyen vatandaşın durumu aslında kredi kartı borç batağına saplanmış tüm insanların ortak kaderidir. Peki, neden harcıyorsunuz? Gelirinizle giderinizi neden denkleştiremiyorsunuz? Neden ayağınızı yorganınıza göre uzatmıyorsunuz? Sadece hükümetin sizler için belirlediği asgari ücrete suçu atarak sıyrılamazsınız… Eninde sonunda bu hükümetin kişi başına düşen milli gelir 15 bin doları aştı yalanını gerçeğe çevirme sorumluluğu vardır. Kişi başına düşen geliri artırmak kadar, refahı tabana yaymak sorumluluğu vardır. Asgari ücreti komik rakamlardan asgari geçim standardına çevirme sorumluluğu vardır. Ama insanlarımızın da kapitalist sistemin çarkları içinde ezilmemek için kendilerine düşen yükümlülükleri görünüyor. Bu yükümlülükler öncelikle lüks ve sefahat içinde yaşam arzularını zihinlerinde yıkmakla başlıyor. Kapitalizmin “tüketim” çılgınlığı içine düşmemeleriyle başlıyor. İnsanımız borçlu… İnsanımız ne yaptığını bilmez halde… Bankalar ise “Deli Dumrul” misali, ellerindeki tüm yöntemlerle vatandaşın sırtından palazlanmaya devam ediyor.