Ramazan ayını iyi değerlendirelim (4)

Abone Ol

Allah Teâlâ, Ramazan ayının gecelerinden herbirinde cehenneme girmeğe müstehak olmuş kişilerden binlercesini mağfiret eder ve bu ayda cehennem kapıları kapanır, şeytanlar zincire vurulur. Rahmet kapıları, cennet kapıları ardına kadar açılır. Mahşerde cehenneme doğru yola alanları gören cennet ehilleri soracaklar:

- Sizler hiç Ramazan a erişmediniz mi Yok muydu hayatınızda Ramazan ayı Onlar diyecekler ki:

- Vardı, varolmasına da bizler onun özelliğine itibar etmiyor, değer vermiyorduk. Önceki aylar gibi ibadetsizliğimizi sürdürüyorduk. Onun için Ramazan ın şefaatinden mahrum kaldık.

Her bir gün ve gecesinde inen rahmet, mağfiret ve huzurun farkında olanların daha çok istifade ettiği Ramazan ayı, insanlar için gerçekten bir rahmet ayıdır. Asırlardır din ile bağını koparmadan sürdüren ve onu hayatına rehber edinen kimseler, Ramazan ayının rahatlatıcı ve genişletici etkisini nefislerinde, ailelerinde ve toplumlarında yaşamış ve yaşatmış, Ramazan ayını sadece dini değil, sosyal ve kültürel hayatları için de canlı bir dönem haline getirmişlerdir.

Muazzam bir feyiz ve bereket, zevk ve şevk mevsimi geldi, gece gündüz muhteşem bir mânevî eğitim uygulanacak, bir ay boyunca şahane bir iman ve irfan devresi yaşanacak... Günahlar bağışlanacak, gönüller nurlanıp, ödüller dağıtılacak, imanlar kuvvetlenecek, vicdanlar aklanacak, bedenler paklanıp, sıhhatlanacak, kardeşlik duyguları coşacak, sevgi pınarları gürül gürül akacak, camiler dolup taşacak. Ramazan, her yıl aşınan değerleri onarmaya, kaybolan değerleri yeniden kazandırmaya gelir. İç âlemimizi zenginleştiren, gönül tahtımızı yücelten manevî değerler Ramazan da doruğa ulaşır. İnsan ilişkilerini düzenleyen ahlâkî erdemler, Ramazan da bütün toplumu kuşatır. Ramazan da elde edilen yüksek değerler, her davranışımızı ahlâkî kılar. Hatta toplumlar arası ilişkileri düzenleyen evrensel değerler bile Ramazan da farklı bir boyut kazanır. Ramazan, İslâm ın rahmetle yoğrulmuş adaletini, bilgi ve hikmetle bütünleşmiş ahlâkını bütün insanlığa gösteren bir rahmet ve bağışlanma ayıdır.

Oruç, iradeleri merhametle eğitir ve özgürleştirir. İftar cömertliği, ikramı ve paylaşmayı öğretir. Teravih, ibadetin neşe ve coşkusunu bütün topluma yayar. Sahur, hayır ve bereketin ne olduğunu gösterir. Kadir Gecesinde, bütün bu yüksek değerlerin son ilâhî kaynağı olan Kur ân-ı Kerîm, âdeta yeniden nazil olur. Kur ân-ı Kerîm le akıllar ve gönüller sonsuzluk yolculuğuna hazırlanır. Verdiğimiz zekât ve fitreler, toplumun sosyal yaralarını Ramazan ın şifalı elleriyle sarar. Bayramla toplum rahmete, birliğe ve coşkuya yürür.

Ramazan ayı, Kur ân-ı Kerîm ın emri olan: Nefsi Tezkiye, Ahlakı Tehzib, Rezaili Tasfiye Ve Fezaili Tekmil in pratikteki yolu ve çaresidir. Ramazan ayında, oruç tutarken, Müslümanların hiç unutmamaları gereken başlıca hakikat işte budur. Oruç asla, sadece yeme-içmeden kesilmekden ibaret değildir; bilakis her Müslüman, orucun nefs-i emmareyi yenme, iradeyi kuvvetlendirme ve neticede takvâyı kendine hâl edinme ana gayesine hizmet eden bir idman ve egzersiz olduğunu daima göz önünde tutmalıdır. Mü minlere erdem ve olgunluk kazandıran, diğer bir ifadeyle ruhu besle mek için bedenlerin aç bırakıldığı  Ramazan ayında nefsâni arzular değil, insani mezi yetler öne çıkmalıdır. Demek ki oruçtan hedef takvadır. Cenab-ı Hak buyuruyor ki: "Ey iman edenler! Oruç tutmak, sizden önceki ümmetler üzerine yazılıp farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de yazılıp farz kılındı. Bu, öteden beri uygulanan ilâhi bir kanundur. Taki oruç sebebiyle günahlardan sakınmanızı, müttekî olmanızı ümid edebilesiniz. Oruç sayesinde nefsinize ve şehvetlerinize hâkim olma alışkanlığını elde ederek günahlardan, tehlikelerden sakınıp takva mertebesine erebilesiniz. (Bakara Sûresi: 183)

Bu ayet-i kerimeden anlaşılıyor ki: Bütün ibadetlere ve bilhassa oruca devam etmekten takva meydana gelir, yani bütün ibadetlere devam, sahibine takvayı, ALLAH korkusunu, ALLAH saygısını kazandırır. O halde ibadetsiz kişilerden takva beklenemez. Zira takva, ibadetin mahsulüdür. Takvayı kazandıramayan oruç ve diğer ibadetler ALLAH Teâlâ katında makbul değildir. Nitekim Ebu Hureyre (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: "Oruç tutan nice insan vardır ki, ellerine geçecek olan sadece açlık ve susuzluk çekmektir. Teheccüd namazını kılan nice insan vardır ki, kârları sadece uykusuzluktur. (İbn-i Mace: Sıyam;21; No: 1690; 1/539) buyurmuşlardır.