Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan Aralık ayı
enflasyon rakamları maliyet ve talep kökenli baskıların azaldığına, fakat
deflasyonist olumsuzlukların arttığına işaret ediyor. 2012 yılı genelinde
tüketici fiyatlarındaki artış yüzde 6.16 olurken üretici fiyatlarındaki
yükselişin yüzde 2.45 ile sınırlı kalması, dönem boyunca rakamların gerilemiş
olması olumlu düşünmeyi engelliyor. Küresel ölçekte gelişmekte olan
ekonomilerin önemli bir kısmında benzer nitelikte bir süreç yaşanıyor olması da
bu durumun tesadüf olduğu anlamına gelmiyor. Üreticilerin maliyeti ile piyasa
fiyatı arasındaki dengenin hatırı sayılır ölçüde bozulmuş, hane halkının
yaşamak zorunda kaldığı enflasyon ile açıklanan arasındaki farklara bağlı
olarak satınalma gücü erimesi gibi faktörler geleceğe yönelik kırılganlığı
arttırıyor.
Tek başına enflasyon rakamlarına odaklanıp, 2012 yılı
başındaki çift haneli rakamdan hedefe doğru gerilemeye bakarak sonucu başarı
olarak değerlendirmek pek gerçekçi görünmüyor. Bu sonuçta hem küresel
eğilimlerin hem de para politikası uygulamalarının katkısı var. Eğer emtia
fiyatları duraklayıp geniş bant içinde yatay eğilim sergilemesi ve yılı söz
konusu aralığın alt yarısında bitirmese sonuç daha farklı olabilirdi… Veya
Merkez Bankası Türk Lirası’nı değerlendirmek adına yüklü döviz satış
müdahaleleri yapmasa, devamında rezervlerdeki erimeyi telafi için parayı
sıkmasa ve ekonomiyi durgunluk rotasına sokmasa bugün başka rakamları analiz
etmek zorunda kalabilirdik…
Ayrıca Ortadoğu coğrafyasında yaşanan siyasi
istikrarsızlığın ekonomiyi sarstığını, özelikle tarım sektörünü vurduğunu,
ülkemizde hem enflasyonun gerilemesine hem de durgunlaşmaya ciddi katkı
yaptığını görmezden gelemeyiz. Eğer üretici fiyatları içinde tarım fiyatları
2012 genelinde yüzde 4.17 oranında gerilemese, aynı sebebe bağlı olarak
borç-alacak zinciri çatırdayıp bugünün gündemi çok daha farklı olabilirdi… Suriye
güzergahının kapanması özellikle Ortadoğu’ya yönelik yaş sebze-meyve ihracatını
vurdu, hem arz-talep dengesini hem de mevsimlik fiyat hareketlerinin ritmini
bozdu. İran ve Irak ile ilişkilerin gerilmesi ek olarak taşımacılık sektörünü
sarstı, sınai üretimi etkiledi. Özetle söylemek gerekirse komşularla
ilişkilerin farklı bir rotaya girmesi bardağı taşırmaya başladı. Devamında
gaz-fen tartışması ekonomi gündemine uzunca bir süre kalmak için geldi!..
Ekonomi durgunlaşmadan cari açık küçülmüyor ve enflasyon
düşemiyor, durgunlaştığında ise ağırlaşmış sorunlar ön plana çıkıyor ve
kırılganlık artıyor ise bu durum kritik bir eşiğe geldiğimiz anlamındadır.
Bundan sonra yaşanacakların öncekine göre daha farklı ve daha olumsuz olma
ihtimali yüksektir. Küresel düzeyde durgunluğun yaygınlaşması ve bu bataklığa
saplananın çıkmayı henüz başaramamış olması söz konusu olasılığı iyice
güçlendiriyor. Durum böyle olunca fiyatlar genel düzeyindeki eğilimin
enflasyonist mi yoksa deflasyonist mi olduğu konusu görece önemsiz kalıyor.
Bütünü dikkate almadan, sürdürülebilir olmayan eğilimleri ve ağırlaşmış sorunları dikkate almadan enflasyon
rakamlarına bakarak iyimser beklentiler üretmeye çalışmak ise züğürt
tesellisidir, çaresizliktir.
Türkiye ekonomisi için büyümenin yüzde 4-5 düzeyinin altında
kalması durgunluktur, sorunların ağırlaşması ve hareket yeteneğinin iyice
daralmasıdır. Bu koşullarda enflasyonun yönü ve seviyesi pek önemli değildir.
Binanın taşıyıcı kolonları kırılırken daha az pencere camının parçalanıyor
olmasına sevinmek gibidir ve anlamsızdır. Deflasyon baskısı ile tanışan tüm
ekonomiler, durgunluğun derinleşmesini geciktirmek adına parasal genişlemeye
gidiyor, enflasyonu canavar olarak görmekten uzaklaşıyor. Başka bir deyişle
ölümü görünce sıtmaya razı oluyor. 2013 yılı ve sonrası adına, durum bizim için
de pek farklı olamayacak…