Terör yapılanmalarını 11 Eylül öncesi ve sonrası örgütler olarak tasnif etsek çok da yanlış yapmış olmayız. İkiz Kulelere yapılan saldırılardan önce bu örgütler Soğuk Savaş şartları ve duruşlarına göre pozisyon alıyorlar, kendilerini buna göre tarif ediyorlardı. Sonrasında ise yeni araziye sürülen terör örgütleriyle birlikte eskiye oranla daha da belirleyici bir şekilde, Vekâlet Savaşları’nın ana argümanı olarak kullanılmaya başlandılar.
İşte hem PKK, hem de FARC (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri) Soğuk Savaş koşullarına göre hareket eden terör örgütleri olarak ortaya çıktılar.
FARC 1966 yılında Marksist-Leninist bir hareket olarak kuruldu. Kırsal kesimin haklarını savunan ve onlar için adalet talep eden bir örgüt olarak kendilerini tanımladılar. Fidel Castro’yu ve Che Guevara’yı kendilerine örnek aldılar.
50 milyonluk bir ülkede 52 yıl gibi bir sürede, yaklaşık 250 bin insan hayatını kaybetti. 6 milyondan fazla insan evlerini terk etti. Geçen yıl 2 Ekim’de FARC’la yapılan barış anlaşması Kolombiya hükümeti tarafından referanduma götürüldü. Yüzde 50,24 gibi bir oranla reddedildi. Bu sonuçla beraber herkes çatışmaların tekrar başlayacağı gibi bir endişeye kapıldı. Ancak öyle olmadı. FARC geçtiğimiz Haziran ayında silahlara tamamen veda ettiğini açıkladı. Siyasi arenada devam edeceklerini ilan ettiler. Siyasi sahada kısa adlarını eskiden olduğu gibi FARC olarak belirlediler ama anlamını “Halk için Alternatif Devrimci Güç” olarak açıkladılar. Ülkede şimdi uzunca yıllar dürecek rehabilitasyon süreci başladı.
Şu veya bu gerekçeyle silahı ilk bırakanın örgüt olması ise Kolombiya hükümetinin elini güçlendirdi.
Atlamadan ifade edeyim. Türkiye de PKK ile Oslo’da görüşmeler yapmıştı. Kolombiya ile FARC arasındaki görüşmeler de yine aynı şekilde Oslo’da oldu ve referanduma götürülen anlaşmaya Norveç de garantör oldu. Bu tip görüşmeler için Norveç neden tercih ediliyor sorusu merak konusu. Bazıları Norveç’in AB üyesi olmaması ve ekonomik refah açısından Avrupa’nın üstünde olmasıyla birlikte, Nobel Barış Ödülü’nün Oslo’da verilmesinin sembolik bir değeri olduğunu söylüyorlar. Bu algısı ve pozisyonuyla siyasi sorunlara nötr şekilde yaklaşabiliyor şeklindeki iddialar Norveç’in tercih edilmesinin gerekçeleri arasında sayılıyor.
Tabi bu şekilde merkez olanlar sonraki süreçlerde de belirleyici oluyor ve siyasi olarak güç elde ediyorlar.
Şimdi soru şu; öyle veya böyle FARC Kolombiya hükümeti ile masaya oturdu ve şimdiki noktaya geldi. Peki, kendisini Kürdistan İşçi Partisi olarak adlandıran PKK ne istiyor? Talepleri nelerdir? Bunu alt alta yazabilecek kaç kişi var?
Çıkış itibariyle aynı FARC gibi Marksist-Leninist bir örgüt olan PKK bu yönünü koruduğunu iddia etse de aslında, Soğuk Savaş tezlerinin aksine ABD ile çok yakın iş tutar noktaya geldi.
Bugün ABD’nin PKK’nın Suriye kolu olan PYD ile resmen siyasi ve askeri işbirliğine girmesi, PKK’nın aslında hak arama adı altında başka misyonlar üstlenen bir yapısı olduğunu ve kendisinden farklı beklentiler olduğunun delilidir.
Sosyalizm’in kendisini tarif ederken öteki olarak tanımladığı kapitalizmin en büyük savunucusu ve koruyucusu olan ABD ile birlikte hareket etmek, PKK’yı FARC’tan ayıran en önemli noktadır. Ayrıca bir tarafta köylü ve kırsal kesimin haklarını silahla elde edeceğini iddia eden FARC terörü vardı. Diğer tarafta kendisini sosyalist olarak tanımlayan ama bir etnik kimlik için silahlı mücadeleye giriştiğini iddia eden PKK terörü var. PKK sınıf siyasetinin belirleyici olduğu sosyalist terminolojinin aksine, kendisini Kürt milliyetçisi olarak konumlandırması üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Bir diğer tezat da haklarını koruduğunu iddia ettiği Kürtlerin inanç, kültür, örf, adet ve geleneklerinin aksine sanki Kürtleri dönüştürmek için görevlendirilmiş bir örgüt izlenimi vermesidir. Aynı kökten geldiğini iddia etse de PKK ile FARC’ı ayıran noktalar bence genel hatlarıyla bunlar.
Hatırlarsınız, Çözüm Süreci’nde Kolombiya devleti ve FARC arasındaki görüşme modelinin bizde de örnek alındığına dair iddialar çokça konuşuldu. Elbette Kolombiya’da olduğu gibi farklı ülkelerin tecrübelerinden istifade etmek gayet normaldir. Ancak terör örgütlerini önce doğru bir şekilde tanımlamak şarttır. Bizim sorunumuz işte tam da burası. Yürütülen süreçlerde hedeflenen sonuçlara ulaşılamamasının ana sebebi PKK’nın dünü, bugünü ve yarınıyla ilgili doğru analizler yapamamış olmamızdır. Bunun bedelini de ağır bir şekilde bütün ülke olarak ödemeye devam ediyoruz.