Peygamberimiz (s.a.v.)?in sofrası - 2

Abone Ol

Tirit ve et derken burada kurutulan etten de bahsedelim.

Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde et kurutularak saklanır ve yenilirdi. Bu et

bazen çorbalara bazen de yemeklere konulurdu. Et uzunluğuna yarılır ve güneşte

kurutulursa kadid , enine yarılır da kurutulursa safif denilirdi. Kadid ,

bizdeki pastırmanın aynısıdır. Kendisiyle görüşmeye gelip, korkudan titreyen

adama Hz. Peygamber kendisinin kral olmadığını, tuzlanıp güneşte kurutulmuş et

yiyen kadının oğlu olduğunu söylemiştir. Bir sefer esnasında da Peygamber

kendisi için kurban edilen koyun etinin terbiye edilmesini istemiş ve bu et

muhtemeldir ki tuz, sirke ve mevcut baharatlar kullanılarak terbiye edilmiş ve

Peygamberimiz (s.a.v.) Medine ye gelene kadar bu etten yemiştir. İrt adı

verilen belli bir süre sirkede bekletilerek pişirilen ve yolculuk için

götürülen bir başka çeşit et yemeği de vardır.

Yemek denince soğan- sarımsak unutulmamalı. Ancak

Peygamberimiz, çiğ olarak soğan ve sarımsak yenilmesini hiç hoş

karşılamamıştır. Kokusundan dolayı, insanlara ve Cebrail e eziyet etmemek için,

soğan ve sarımsağın pişirilerek veya közlenerek yenmesini istemiştir. Kendisi

de pişirildiği zaman yemiştir. Hatta Hz. Peygamber (s.a.v.) in vefatından bir

hafta önce kızartılmış soğan yediği rivayet edilir.

Hz. Peygamber dönemi sebze yemeklerinden biri de

mantardır. Mantarın siyah, kırmızı, beyaz gibi çeşitleri vardır. Bunlar içinde

en lezzetlisi siyah mantardır. Mantar çeşitlerinden biri de sirke ve zeytinyağı

ile pişirilmektedir. Hz. Peygamber, yer mantarını külfetsiz nimetler çeşidinden

olan kudret helvasına benzetmiş ve suyunun da faydalı olduğunu söylemiştir.

Mantar yemeğinin, mantarlar ayıklanıp, suda pişirilip, tuz, baharat ve

zeytinyağı konulan çeşidi olduğu gibi, mantarın yağın içinde kavrulması ile

yapılan başka bir çeşidi de vardır. Zeytinyağı ve tereyağı da Peygamberimiz

(s.a.v.) in ekmeği katık yaptığı veya yemeklerde kullandığı en sevdiği

yağlardır. Yer elması da onun beğendiği yiyecekler arasına girmiştir. Bir

defasında Eyle halkı Hz. Peygamber e yer elması hediye etmiş, Peygamber de bu

sebzeyi beğenmiştir. Onlara ne olduğunu sorup yer elması cevabını alınca

gerçekten lezzetli olduğunu belirtmiştir. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim.

Peygamberimiz (s.a.v.) in eşleri içinde yemeği en güzel yapan annemiz Hz.

Safiyye (r.a.) dır.

Şimdi diyeceksiniz ki ya tatlılar Tatlı sevmez mi

Resûlullah Tabii ki sever. Hem de çok sever. Peygamberimizin sevdiği helva

çeşidi meci dir. Meci, kuru hurmanın süt içinde yoğrulmasıyla yapılır. Ayrıca

kavrulmuş undan oluşan ve hazır halde bulunan, misafir yemeği olarak

adlandırılan sevikten de helva yapılır. Özellikle misafir geldiği zaman seviğe

bal ya da hurma gibi yiyecekler katılır ve tatlı hazırlanır. Hz. Peygamber bir

keresinde eve gelip yiyecek bir şey olup olmadığını sormuş, Hz. Âişe nin bir

tabak kavrulmuş hurma getirmesi üzerine ikramı geri çevirmemiş ve yemiştir.

Yine Hz. Peygamber, nafile oruç tuttuğu bir günde hurma ezmesini çok sevdiği

için Hz. Âişe nin kendisine ayırdığı hurma ezmesini yemiştir. Ana yiyeceklerden

biri olan hurma kavrulmuş şekilde tatlı olarak yenildiği gibi yemek olarak da

yeniliyordu. Ayrıca Peygamberimiz balı da çok severdi. Ballar arasında kokusunu

ve tadını beğendiği Taif balının yeri bambaşkadır Peygamberimiz için. Baldan

çeşitli tatlılar hazırlanır. Mesela, Hasâ denilen un, yağ ve su karışımından

yapılan bulamaca da bazen bal katılırdı. Telbine de denilen bu karışım bazen

hasta için bazen de ölen kimsenin yakınları için pişirilirdi. Baldan yemek de

yapılırdı. Bal içecek olurdu. Hz. Peygamber de en faziletli içecek olarak balı

zikretmiş, baldan da helva ül- barid yani soğuk içecek olarak söz etmiştir.

Bu dönem içeceklerinden biri de üzüm hoşafıdır. Hz. Peygamber e bağcılıkla

uğraştıklarını, fakat şarap üretimi yasaklandığı için üzümü nasıl

değerlendireceklerini soran kişilere Resûlullah, üzümün kurutulmasını ve yarım

gün bekletilerek hoşaf yapılmasını, bekletilme süresi iki güne çıkarıldığında

ise içmeyip, sirke yapmalarını tavsiye etmiştir.

Bu dönemde çokça tüketilen içeceklerden biride şıradır.

Şıra; kuru hurma, kuru üzüm, bal,

arpa ve benzeri maddelerden yapılan şerbettir. Şıra kuru

hurma veya kuru üzümden biraz alınıp tuluma atılmasıyla hazırlanır. Bu

maddelerin köpük atmasıyla şerbet oluşmuş olur. Şıra taştan tevr denilen

kapta hazırlanmaktadır. Hz. Peygamber, bu şekilde hazırlanan şırayı, gece

hazırlanmışsa, gündüz; gündüz hazırlanmışsa, gece içerdi. Hz. Peygamber

(s.a.v.)hazırlanan şırayı en çok üçüncü güne kadar içer, bundan sonra kalanın

ise alkolleştiği ve içkiye döndüğü için içilmemesini dökülmesini emreder. Bir

de Peygamberimiz sütü çok sever. Hz. Peygamber kendilerine başvuran ve hasta

olan insanları sağlıklarını kazanmaları için develerin bulunduğu bir bölgeye

yerleştirmiş ve deve sütü içmelerini tavsiye etmiştir.Bir keresinde Hz. Enes

Resûlullah ın kendi evine gelmesi üzerine ona koyun sütü sağmış ve koyun

sütünün, biraz ağır olması sebebiyle kuyudan aldığı su ile karıştırıp ikram etmiş,

Resûlullah da içmiştir.

Biz burada bunları anlatmaya daldık. Sofradakileri

unuttuk. Soframıza dönelim, çalınan kapıyı da açalım. Resûlullah ın evi bu, hiç

boş kalır mı Bu defa gelen bir bebek. Babası kundağından tutmuş Peygamberimiz

(s.a.v.) e getirmişti. Peygamberimiz hayır duaları ederek kucağına aldı bebeği,

babasını da sofraya davet etti. Hurma istedi içerdekilerden. Gelen hurmayı bir

güzel çiğnedi, çiğnedi. Çiğnem yapıp çocuğun damağını ovaladı. Sonra içeriye

annesinin yanına gönderdi. Bu arada sofradan kalkmak için davranan birisine

eliyle oturmasını işaret ederek: Sofra kurulduğunda yemek yenilip, sofra

kaldırılıncaya kadar kimse kalkmasın ve doysa bile, herkes yemeğini bitirinceye

kadar elini yemekten çekmesin. Bu hususa dikkat etmeyen kimse, arkadaşını

mahcup eder ve belki yemek ihtiyacı olduğu halde sofradan kalkmasına sebep

olur buyurdu. Herkes birbirini beklemeye başladı kalkmak için. Böylelikle

karnı tam doymayan kişiler de mahcup olmamış ve de aç kalkmamış oldu. Sonra

sofradakilere tabakları yıkanmış gibicesine, iyice sıyırmalarını, içinde yemek

bulundurmamalarını buyurdu. Ve ekledi: Zira yemek kabı, kendisini yalayıp,

yıkayana istiğfarda bulunur ve Beni şeytandan kurtardığın gibi, Allah da seni

ateşten kurtarsın. der buyurdu. Biz buna günümüzde sünnetleme diyoruz tabii

sünnete riayet edebilirsek. Herkes yemeğini bitirdikten sonra Elhamdülillah

deyip, getirilen elbeziyle ellerini sildiler. Peygamberimiz dişlerini de

misvakla fırçaladıktan sonra misafirlerin yanına dönerek: Yediğiniz yemeğin

karşılığını verin! Bu kardeşinizi mükâfatlandırın! buyurdu. Ashab şaşırarak:

Bu yemeğin karşılığı, mükâfatı nedir Ey Allah ın Resûlü dediler. Bir

kimsenin evine girilip, yemeği yenip, içeceği içilip de yiyenler ev sahibine

dua ettiklerinde işte bu dua yenen yemeğin karşılığıdır, mükâfatıdır. buyurdu.

Allah ın kabul ettiği üç dua vardır. Bunlar: Mazlumun duası, misafirin duası,

babanın evladına duası. O yüzden misafir gidilen evin sahibine dua etmek

gerekir. Olur ki kabul edilir yüce Yaradan tarafından. Bunu gözeterek

oradakiler de dua ettiler. Sonra da: Yemek sonrası Allah a nasıl dua edelim,

bize öğret ya Resûlullah! dediler. Peygamberimiz (s.a.v.):

Elhamdülillâhi llezi et amenâ ve sekânâ ve ce alena min el-müslimiyn: Bizi

doyuran, bize içiren ve bizi Müslümanlardan kılan Allah a hamd olsun buyurdu.

Sonra başka bir dua daha öğretti sahabelerine: Elhamdülillâhi llezi kesânî

haza ve rezakanihi min ğayri havlin minnî velâ kuvvetin ğufire lehu mâ

tekaddeme min zenbihi ve ma tehhar: Güç ve kuvvetim olmadığı halde bu yemeği

bana yediren ve beni bununla rızıklandıran Allah a hamd olsun. derseniz geçmiş

günahlarınız affedilir buyurdu. Sonra sofra kaldırıldı Peygamberimiz

(s.a.v.) in dualarıyla: Allah a, en güzel şekilde, bol, mübarek ve karşılığı

ödenemez, ardı arkası kesilmeyecek, kendisine daima muhtaç olduğumuz

nimetlerine hamd olsun, Ya Rabbi! Hep birlikte Âmin diyerek oturdular biraz

sohbet ettiler. Sahabe öğrenmek istedikleri bilgileri soruyor. Peygamberimiz

(s.a.v.) anlatıyordu. Bu gün konu hep yemekle ilgiliydi. Sahabelerine

tembihledi: Akşam yemeğini bırakmayın. Bir avuç hurma ile de olsa akşamı

yiyin. Çünkü akşamın terki insana ihtiyarlık getirir. O dönemde Araplarda

genelde iki öğün yemek yeniliyordu. Sabah ve akşam. Gadâ ve aşâ. Gadâ , sabah

kahvaltısı, Aşâ da akşam yemeği demektir.