BİZ ne yapıyoruz derken, karşı taraftan, siz ne yapıyorsunuz sorusu gelince ancak cevap verme durumu hâsıl oluyor. Evet, biz ne yapıyoruz; engelli camiası, özellikle de görme engelliler, bastonunu alıp sokağa çıktığında vatandaş şu soruları yöneltiyor? “Amca, bu karda kışta neden evden çıktın ki? Yanında biri yok mu, oğlun ya da kızın, kimsen yok mu?” Bu ve benzeri sorularla çok karşılaşmaktayız. Bundan da anlıyoruz ki, bu toplum engellileri yeterince tanımamaktadır. Öyleyse bize düşen görev de kendimizin kim olduğunu ve neler yaptığını anlatmak oluyor.
Evet, biz engelliler, hemen her engelli kesimi temsil eden sivil toplum kuruluşlarında görevliyiz. Aynı zamanda kamuda memuruz, işçiyiz. Hatta özel sektördeyiz. Yani çalışanlarız. Onun için de her gün evden çıkmak, sokakta olmak durumundayız. Soruları soranlar için bunları söylüyorum. Yani biz de sizin gibi insanız ve bu sosyal hayatın içindeyiz.
Derneklerimizdeki sosyal ve kültürel aktiviteler içinde neler yaptığımıza gelince; Örneğin biz Anadolu Engelliler Birliği Derneği Genel Merkezi’nde bir hafta hadisi şerif okumaktayız. Bir diğer hafta hatim duası programı yapmaktayız. Bu böyle dönüşümlü olarak devam etmektedir. Yani biz hem manevi dünyamızı ihya etmeye çalışıyoruz, hem de dünyevi meseleleri yüksek perdeden konuşup tartışıyoruz. Yani gerek dünyada ve gerekse ülkemizde insanlığı ilgilendiren her türlü olay bizi de ilgilendiriyor. Onun için de olaylara bigâne kalmak bizim için zül olur diye düşünüyorum. Aynı zamanda görme engelli toplumu olarak, söz konusu programları yaparken, yani maneviyatımızı da konuşup istişare ederken, özellikle Asr-ı saadette Efendimizin (s.a.s.) engellilerle alakalı yapmış olduğu bir takım insanlığa örnek olacak tutum ve davranışlarını da mülahaza ediyoruz. Özellikle de görme engelli sahabe Abdullah ibni Ümmü Mektum hazretlerine vermiş olduğu önem ve görevler, aynı zamanda Abese Suresinin nüzul sebebini de okuyarak, Cenab-ı Hakkın engellilere vermiş olduğu önemi de idrak etmeye çalışıyoruz. Yine ortopedik engelli olan Sahabe-i kiram Muaz bin Cebel’in Yemen Valisi olarak Efendimiz (s.a.s.) tarafından tayin edilmesi, engellilere verilen önemin bir başka örneğidir.
Bütün bunlardan sonra şunu ifade edelim ki, engellilere asr-ı saadette verilen önem ve atfedilen görevler, bugünkü asırda maalesef asr-ı saadet örnek alınmamış, çünkü bilinmiyor. Bilinmiyor ve bilenler de topluma bunları gerektiği şekilde anlatmıyor. Bunun için de toplum da biz engellileri tam manasıyla tanımıyor ve anlamıyor.
Bugünlerde Milli Eğitim müfredatının nasıl olması gerektiği hususunda yapılan tartışmalar ve sunulan önerilere biz de “Toplumda Engellilik Bilinci’nin oluşması hususunda okullarda ders olarak mutlaka okutulmasının uygun olacağını teklif ediyoruz. Zira, okul çağındaki çocuklara bu öğretilmezse, büyüdükten sonra da sokakta gördüğü engelliye yukarda söylediğimizi gibi, neden evden çıktın, senin kimsen yok mu gibi sorularını sormaya devam edeceklerdir.
Yukarda dünyevi meseleleri yüksek perdeden konuştuğumuzu söylerken, ülkemizin gündemini meşgul eden Anayasa değişikliği konusu (Başkanlık Sistemi) üzerinde de engellilerin görüş ve düşünceleri tabii olarak olduğu gibi, herkesin kendine göre düşüncesi, fikri hür olarak var ve bunu da serdetmektedirler. Bu arada bazı engelliler öyle görüş ve düşünceler ortaya çıkıyor ki, aydın kesim dediğimiz insanlardan daha da isabetli fikirler ortaya koyuyorlar. Hatta görme engelli halk ozanlarından merhum Mevlütİhsani, “ben ayağımın önünü göremem ama karşı dağın arkasını görürüm.” diyerek de iddialı bir söz ederdi. Demek ki fikir ve düşünce beyinde oluyor. Engelli olmakla fikirsiz ve düşüncesiz olmuyorsunuz. Ve gündeme de kayıtsız kalamıyorsunuz.
Durum bu iken sosyal hayatın her alanında var olan engellilere, sokağa, karda kışta olsa bile çıkmak, yani yanında kimse olmadan, bağımsız hareket ederek var olma aksiyonlarını gösterebiliyorlar.
Görmüyoruz ama kör değiliz biz. Vesselam.